Not: Afişlerde ki "Amor veya fondipAmor" nickleri bana aittir.
GİRİŞ
Bir bozlak türküsü çalınıyordu uzaklarda, sesi konağa kadar geliyordu. Zaman, türkünün önderliğinde eski günleri hafızalara taşıyor, tam on sekiz yıl öncesine götürüyordu. Şimdi anılar koca bir derya gibiydi, içine çekiyordu girmek isteyen istemeyen herkesi.
Bozlağı bir bebeğin ağlama sesi kesti. İçli içli ağlıyordu, duyanların içini yakıyordu, sanki daha o anda anlamıştı dünyanın kötülüklerle dolu olduğunu da gözlerini açarken dünyaya içine çektiği ilk küçük nefesiyle isyan ediyordu daha şimdiden yaşayacaklarına. Yaşamak zorunda bırakılacağı her şeye iyisiyle, kötüsüyle.
Kapalı kapının ardında duran beş erkek gülümsemekteydi onun aksine, odadan gelen o içli ağlama sesi onları hoşnut etmişti, içlerinden üçü henüz küçüktü ama ikisi yetişkindi hatta birinin vadesi Allah'ın takdiriyle yakın zamanda dolmak üzereydi.
Dilovan ağanın bir kızı olmuştu, konaktaki bebek ağlaması, bebeğin doğduğu odanın kapısının önündeki telaşlı bekleyişlerin sebebi buydu. Dördüncü çocuğu doğmuştu, orada bulunan üç küçük erkek ise Dilovan ağanın çocukları Amraz, Mirza ve Pejan'dı.
Şimdi böylesine heyecanla bekledikleri o bebek günün birinde büyüyecekti elbette hep böyle sorunsuz kalmayacaktı o küçük kız ve bir bebeğin hayatını yerle bir edecek kişi o küçük adamlardan biriydi işte, o küçük kızın hayatını iki dudağının arasına almayı kendine hak gören, tümden değiştirecek kişi kapının ardında bekleyen Mirza'ydı. Ancak kimse bunun farkında değildi o anda, belki bir tek o küçük bebekti belki de böylesine içli ağlayışının sebebi de buydu. On yedi yıl sonra yaşayacaklarına ağlıyordu belki de şimdiden, fakat işte o anda bir tek o ağlıyordu, annesi babası farkında bile değildi hiçbir şeyin, nasıl olabilirlerdi ki hem? Geleceği görme ihtimalleri bir kedinin masal anlatacak olması kadar imkânsızdı.
Yeni doğan kızını kucağına verdiklerinde Dilovan ağanın gözlerinin içi ışıldadı resmen. Minik bebek gözlerini açtığında göz kapaklarının ardında saklı olan yemyeşil cenneti gördü herkes ve o anda Dilovan ağa babası Memduh ağanın "kızına ne isim vereceksin Dilovan oğul?" sorusuyla sadece "Zümrüt" dedi.
Bu yörede yeşil gözlere rastlamak pek mümkün olmuyordu. Çok nadir bulunurdu böylesi eşsiz ve görkemli gözler, daha bebecikken dahi içine çekiyordu gözleri insanı, o kadar güzeldiler ki. Aslında gözleri kadar bahtı da güzel olsun isteyecekti çok sonra Zümrüt, isteyecekti bunu ama kaderdi yaşadığı nihayetinde. Başkalarının onun için çizdiği bir kaderdi ancak, kederlerle yoğrulmuş, hüzünlerle yıkanmış, gözyaşlarıyla harmanlanmış, acılara bir gece önceden yatırılmış bir yazgıydı alnına yazılan.
Buna rağmen hayatının ilk evresinde mutluluğu tatmıştı doludizgin, bir kere babasına çok düşkündü tıpkı onun da kendisine düşkün olması gibiydi bu. Daha en baştan gönlünü fethetmişti babasının, yemyeşil ormanları andıran o derin gözleriyle bir gönül çelen olmuştu babasının hayatında. Öyle ki Dilovan ağa, oğullarının kendisine benzemesinden ötürü kızının da kendisi gibi kara kaşlı kara gözlü olacağını sanmış yemyeşil gözleri görünce donup kalmış ve 'tıpkı annesi' gibi demişti içten içe...
Aslında bu işe şaşmamak gerekirdi. Çünkü Zümrüt'ün annesi Berivan hatun anne tarafından Çanakkale'liydi bundan dolayı da Şanlıurfa da yaşamasına ve hatta Şanlıurfa'lı bir adamla evlenmesine rağmen bile mayasındaki gen, kızı Zümrüt de kendini göstermişti. İleride doğacak ve son çocuğu olacak olan Rojin kızda da göstereceği gibi...
18 yıl sonra ise mutluluğa tanık olan bu koca konak acıya tanıktı şimdi. Dilovan ağanın geçen yıl ölümünden bu yana ağalık Mirza'ya geçmişti. Aslında abisi Amraz'ın devralması gerekirken abisi istememişti bunu, oldukça hırslı olan üçüncü erkek evlat Pejan ise öne çıkmak istemiş fakat yaşlı meclis toplanıp kesin tavrını koyarak Mirza'nın ağalığı alması için adeta baskı yapmışlardı, Mirza da karşı durmamıştı bu karara ve bir yıldır ağalık ondaydı.
Üç gün önce düğün görmüştü bu konak ve şimdi ise acılara ortaktı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZÜMRÜT-TAMAMLANDI
RomanceURFALI SEVERSE BÖYLE OLUR ZÜMRÜT! YANGINIM KOR YEŞİLİ OLUR! SEVDAM TAN KIRMIZISI OLUR! Sonuna değin değil SONSUZA değin olur! Urfalı severse adı Şiraz olur! Anlatılansa dilden dile gezen DESTAN olur! Ya o Urfalı'yı da seven bir Urfalı çıkarsa...