Urfalı Severse
İki gün geçmişti aradan hepi topu iki gün deriz ya ama Şiraz'ın dayanamadığı zul geldiği, ölüm gibi geldiği bu iki gün boyunca Zümrüt konuşmamıştı hiç, kendisiyle konuşmayı bırak yüzüne dahi bakmıyordu ki. Dediklerini, isteklerini geri çevirmiyor ama ruhsuzca dolaşıyordu ortalıkta. Affetmemişti kendisini ama Şiraz'ın ne zaman yüzüne baksalar Zümrüt okunuyordu buram buram gözlerinden. Hiçbir şeye odaklanamıyor, dalgın dalgın dolaşıyordu. Acıların ayrılıkların adamıyım ben diyordu sanki gözleri. Çevresindekiler civarına yanaşamıyor, bir tuhaflık olduğunu seziyor ancak soramıyorlardı.
Dört saattir sert bir sedirin üzerinde oturuyordu. Bulunduğu yerden önünde açtığı avuç içlerine bakıyor Zümrüt'e dokunan, ona vuran zalim ellerini kesesi geliyordu bileklerinden. Onun canını acıtan, ona zarar veren, onu kıran, inciten, örseleyen, kanatan ellerindeydi gözü sürekli.Pişman mıydı? Hem de çok! Hayatında belki de en büyük hatasıydı karısını dövmesi. Ama geriye dönemiyordu işte, dönebilseydi ilk önce dinleme yoluna giderdi.
Yerinden kalkıp iki gündür yemeğini yedikten sonra hep oturduğu yere giden Zümrüt'e bakmak için yürümeye başladı, kolları iki yana salıktı ama yumrukları kendine olan sinirinden sıkılıydı.
Zümrüt belki de hamile olmasa hiç yemekte yemezdi ama karnındaki bebek için yaşama dört elle sarılıyordu bedeni, kendisine "Ondan da senden de tiksiniyorum" dese bile bu çaba Şiraz'ın gönlündeki kanayan yaraya merhemdi bir nebze.
Ne zaman yanına yaklaşmaya kalksa kaçıyordu karısı bir sebep bulup yanından ve tutmuyordu onu Şiraz bırakıyordu gitsin tutarsa bu kez bilinçsizce yeniden canını yakacağından korkuyordu. Şimdi de öyle bir zamandı işte bir yanı yanına yaklaşsın istiyor diğer yanı gitme diyordu. Adımlarını atarken sert ve kararlı bir şekilde, Zümrüt başını kaldırıp gelen kocasına baktı.
Gözlerinden bir şey sezmek aptalcaydı çünkü o gözlerde umut ışığı, bir yudum olsun sevgi damlası yoktu o gözler karanlıktı yeşil ışıltılarını söndürmüştü kocası, yoktular derin bir kuyuydular. Sanki bütün dünyanın yüklerini sırtına yüklemişler gibi bir yorgunluk seziliyordu o gözlerden, bir tek bunu görebiliyordu Şiraz. Acı dolu, elem dolu bir kaybın ağırlığı gizliydi bakışlarında. Tüm sitemlerini, serzenişlerini çöpe atmış, üzerini çiğnemiş, yırtmış, yakmış gibi dili lâl kesilmişti. Dipteydi sanki. Diplerinde dibindeydi. Zindanlara kapatılmış eli kelepçeli ayak bilekleri zincirlenmiş yüreği prangalı bir mahkûm kadar boş bakıyordu. Hayatla bir pazarlık içerisine girip de en büyük kumarını oynamış ama kaybetmiş bir kumarbaz gibi yenikti yaşam karşısında sanki.
Bir serçe kadar incinmeye açık kırılganlığa elverişli sırça yüreğini fark edememiş olmak ağır geliyordu Şiraz'a. O dik kafalı havasının altındaki kadını görememiş olmak bitiriyordu. Bir kez bile olsun karısını çocuklar kadar şen, çocuklar kadar tasasız ve çocuklar kadar umutlu, mutlu gördüğünü anımsamıyordu. Belki kendisinden önce öyleydi ama kendisinden sonraki kadın yaşayan bir ölüyü anımsatıyordu insana. Bunun nedeni olduğunu bilmekse Araf'ı beklemeden, Mahşer'i görmeden Dünya'da azap çektiriyordu zaten insana. Ahiret de cehennemde yanacağını müjdeliyordu sanki bu, sırat köprüsünün o kıl kadar ince ve keskin oluşunu en çok hissedecek olanların başını çekiyordu hiç şüphesiz ki. Çünkü bir genç kızın hayallerini öldürmüş, yaşama dair umutlarını elinden almış, yeminlerini bozdurtmuş, bir sigaranın yanışı gibi için için yanmasına kül olup Urfa'nın bulutlarına karışmasına oradan da yağmur olup topraklarına düşmesine neden olmuştu.
Şimdi yanına gelmeye yüzü var mıydı? Yoktu! Aynaya her baktığında nasıl ki kendi yüzünden iğreniyordu, ellerinden tiksiniyordu. Karısı da ona baktığında tam olarak bunları hissediyordu işte. Şimdi bin rakı şişesinde, bin rakı bardağında sabahlasa, kendini unutsa yine de sarhoş olamayacağını hissediyordu. Hüzünle yıkamıştı kendi eliyle kendini, şimdi açıp dinlediği şarkılar, türküler bile karabasan gibi çöküp oturuyordu yüreğinin üzerine. Her dem isyanlardaydı, her dem acılarda.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZÜMRÜT-TAMAMLANDI
RomanceURFALI SEVERSE BÖYLE OLUR ZÜMRÜT! YANGINIM KOR YEŞİLİ OLUR! SEVDAM TAN KIRMIZISI OLUR! Sonuna değin değil SONSUZA değin olur! Urfalı severse adı Şiraz olur! Anlatılansa dilden dile gezen DESTAN olur! Ya o Urfalı'yı da seven bir Urfalı çıkarsa...