-Haydi! Söyle Ayıbını!-
"Nasıl bulamazsın Rojan, söyle bana nasıl?"
"Ağam her yere baktık dağı taşı aradık ama yok"
"Bir yerlerde... Buralara çok yakın bir yerlerde o ve siz bulamıyorsunuz onu"
"Ağam hemen şimdi tekrar çıkacağız yola bu kez kesin buluruz"
"Bugünün ne özelliği var söyle bana, geçen sefer bulamadıysanız bugün artık çok geç demin haber geldi siz dönmeden önce Şiraz ağa yola çıkmış artık çok geç, çok geç!"
Zümrüt gece olmadan önce atıyla şehre iniyor alacaklarını alıyor ve yine kimseye görünmeden 'sırdaşına' koşuyordu.
Boynundaki babasından yadigâr o çok değerli zümrüt kolyeyi satmıştı ama ihtiyacı vardı paraya yeni giysilere ve artık bıktığı kuş yemeğinden başka yemeklere.
Yaz ufukta görünmesine rağmen geceleri soğuk oluyordu dağ ama dayanmaya çalışıyordu ateş yakamıyordu yeri belli olmasın diye, öyle çok korkmazdı Zümrüt ama bu kez dayanamıyordu küçük yüreği elinde olmadan korkuyordu her seste dikkat kesiliyordu, daha birkaç saat öncesinde aşağıdan atlıların sesini duymuştu biraz dikkatli baktığından Rojan ve ekibi olduğunu anlamıştı. Abisi Mirza demek kendisini aratıyordu ama bekliyordu zaten böyle bir şeyi hemen tüm girişleri kapatmış ve kendini karanlığa adamıştı bir yandan da yanında yatan atın göğsünü sıvazlıyordu arada fısıldamayı da ihmal etmiyordu.
"Aman diyeyim güzel at sesini çıkarmayasın"
Atta sanki onun dediklerini anlarmış gibi sus pus olmuştu.
Ve ne kadar süre öyle kaldığını bilmeden beklemişti Zümrüt sonradan aklına gelmiş ve dağdaki minik oyuktan dışarı bakmayı akıl etmişti ve dağdan inip düzlükler boyu at sırtında gittiklerini görünce rahatlamıştı.
İşte şimdi dağın arkasına yaslanmış ve öylece oturuyordu daha ne kadar saklanacak ne kadar kaçacak hiç bilmiyordu ama artık Şiraz'dan daha çok korktuğunu hissediyordu.
Şiraz son hızla koşturuyordu atını aklına gelebilecek her dağın eteğine, zirvesine göz gezdiriyor ipucu arıyordu o sırada bir atın kuyruğunu görür gibi oldu en azından ona öyle gelmişti evet evet bu bir atkuyruğu idi. Yüksek ve büyük dağların en ortasında kalmış olan onlardan daha büyük bir dağın oyuğundan çıkmıştı.
Atını o tarafa doğru sürdü ve atından inip dağa tırmanmaya başladı bir yandan da fısıltıyla söyleniyordu.
"Hey gidi hey kim derdi ki Şiraz ağa bir gün bir kadın uğruna dağlara tırmanacak, düz duvara tırmanmaya çalışan mart kedileri gibi tövbe ya. Allahtan askerlik yapmış adamız nereye olsa tırmanırız, ulan kadın elimde kalacaksın bir gün ama dur göreceksin gününü sen şurayı da çıktım mı tamamdır, hah işte oldu bile"
Son taşa da bastığında atın bir an için göründüğü yerdeydi işte şimdi, Zümrüt başını taşa dayamış masum bir bebek gibi uyuyordu üşüdüğü belliydi ellerini kollarına sarmış sanki kuş tüyü yataklarda yatıyormuş gibi rahat görünüyordu.
Şiraz ağa, ona tepeden bir an baktı ve sonra eğilip öfkesine yenilerek onu sarstı. Zümrüt ne olduğunu anlayamadan uyanmıştı gözlerini açıp da kocasını karşısında görünce çığlığı bastı ama onu burada kimse duyamazdı ki...
"Bağırma boşuna kendi tuzağını kendin kurdun sana burada kimse yardım edemez unuttun mu?"
"Bırak kolumu! Canım çok acıyor""Acıyacak bu az bile sen kendin istedin bunu sonuçlarına da katlanacaksın" diyerek Zümrüt'ün üstüne çıktı, onu bedeniyle kıstırıp çılgınca öpmeye başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZÜMRÜT-TAMAMLANDI
RomanceURFALI SEVERSE BÖYLE OLUR ZÜMRÜT! YANGINIM KOR YEŞİLİ OLUR! SEVDAM TAN KIRMIZISI OLUR! Sonuna değin değil SONSUZA değin olur! Urfalı severse adı Şiraz olur! Anlatılansa dilden dile gezen DESTAN olur! Ya o Urfalı'yı da seven bir Urfalı çıkarsa...