15

11.5K 545 15
                                    

Geçmişin hesabı öyle hemen alınmamıştı elbet, Cafer ölmüştü. Daha doğrusu öldürülmüştü. Ama içindeki ateşi söndürememişti bu haber. Karadağlılar demek ihanetin sembolüydü onun için. Karadağlı demek namert demekti Mihriali için.

Üzerlerine yürümüştü, sözlerini bir ok gibi boşaltmıştı üzerlerine. Karadağlıları korkutamamışlardı öncesinde, köpek sürüsü gibilerdi. Korkmazdı böyleleri, ama direnmişti Mihriali ve sonunda hassas noktalarından geçirmişti kurşununu. Geri çekileceklerine, intikam almayacaklarına yemin etmişlerdi. Çünkü açıkçası korkmuşlardı Mihriali'den. Duruşu, bakışı, sözü ayrı bir havası vardı bu adamın.

Karadağlılardan aldığı sözle eskiden evim dediği eve gitmişti Mihriali. Babası ve annesi ölmüştü. Ama kız kardeşi hala yaşıyordu. Üstelik evlenmemişti de. Nedenini bilmiyordu Mihriali, çünkü kardeşi gençken çok güzeldi. Öyle ki hala güzel bir yüz vardı karşısında, geçkin yaşına karşın yıllar alamamıştı güzelliğini ondan.

Kız kardeşi Hüzün, adı gibi hüzünlü gözlerle açmıştı kapıyı. Daha gördüğü gibi tanımıştı ağabeyini. Unutmamıştı Hüzün'ü onu. Arkasında duran, kendisini merakla süzen dört genç adamla genç kıza heyecanla sarılmıştı Hüzün. Onların halasıydı ama tanımıyordu hiçbirini, adlarını dahi bilmiyordu. Yine de içtenlikle sarıldı hepsine, tanımasa bile kanındandı onlar. Ağabeyine benziyorlardı ve farklı birine. Hiç görmediği bir kadına benziyorlardı, Dilan'a.

Mihriali konuştuğunda sesi çatırdıyordu. Hüzün'ü görmek duygusallaştırmıştı yaşlı kurdu.

"Seni özlemişim Hüzün"

"Ya ben, ben nasıl özledim ağabey. Bilemezsin!"

İçinde bulundukları havayı dağıtmak için Mihriali atıldı ve çocuklarını tanıştırdı kardeşine.

"Bak sana çocuklarımı tanıştırayım, Şu sağdaki en büyük oğlum Devran, onun yanındaki en küçük oğlum Civan, şu solda duran ortanca oğlum Miran, onun bir küçüğü de yanında duran Şervan ve kızım Zeynep" demesiyle Hüzün anlayışla bakmıştı ağabeyine. Hepsine gülümsemişti, ama gözleri Zeynep de uzun süre gezinmişti.

"Sizlerle tanıştığıma çok sevindim çocuklar"

Çocuklar hiçbir şey demeden gülümseyerek başlarını eğmişlerdi ama babalarına bakmışlardı aynı hızla, yorgundu hepsi ve uyumak istiyorlardı.

Hüzün çabuk kavramıştı sessiz dileği, çok çabuk hareket etmişti kırklı yaşına rağmen ve yerlerini hazırlayıvermişti.

Hepsi istirahate çekildiğinde iki kardeş baş başa kalmışlardı. Kollarının arasına almıştı Hüzün'ü, en son on yedisindeydi kız kardeşi O bu evden ayrıldığında. Şimdi kırklı yaşlarında biri vardı yanında, kollarının arasında. Ama kardeşi Hüzün'dü işte o. Kaç yaşında olursa olsun kardeşi, canı, kanıydı. Ona en yakın, kendini en rahat hissettiği varlıktı kollarının arasındaki.

"Onu gördün mü?" diye sormuştu kardeşi sessizce. Kimden bahsettiği belliydi ama cevap verememişti Mihriali.

"Hala çok güzel ve hala sana aşık"

Susuyordu Mihriali, susuyordu ama gözlerinden aşağı içinde duramayan bir damla süzülüyordu.

"Seni bekliyor hala, söylemiyor dili ama ben biliyorum"

"Sen onu bırakıp gittiğin gün, düğününüze bir ay kala hem de yıkıldı O. Seni bu denli sevdiğini bilmiyordum ağabey, ama içten içe kahroldu. Neler olduğunu öğrenemedi, ama senin onu başka bir sebepten ötürü bıraktığına inandı hep, onu istemediğin için gitmediğine. O hep bekledi, gidişinin üzerinden dört yıl geçince babasına yalvarmaları son buldu. Babası senin gelmeyeceğini anladı o yıl. Artık kızını dinlemekten vazgeçti. Zeynep dört yıl boyunca babasına yalvarmıştı, başka birine vermemesi için onu. Babası Cafer'e verecekti, çok aşındırdı kapısını diye. Hem Karadağlılara gelin vermek şan sayılıyordu o sıralar. Ama Zeynep ona gideceğime ölürüm dedi, işte tam o sıralarda Şivanlar istedi güzeller güzeli Zeynep'i. O da vardı o adama. Hep seni sevdi ama gitti, bilir misin bilmem ama oğlu Abdullah'ın ikinci adı Ali'ydi. Oğlu öldüğünde sen ölmüşsün gibi bir daha yıkıldı Zeynep, içine daha bir kapandı. "

ZÜMRÜT-TAMAMLANDIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin