8. Bölüm

244 21 12
                                    


Güneş'in odasında neredeyse bir saat oturduk. Birbirimize komik anılarımızı, sinir olduğumuz öğretmenlerimizi falan anlattık. Sonra o bize küçükken Deniz ile yaptıkları bir aptallığı anlattı. Bu salak Deniz, Güneş'in kanına girip evlerinin bir kilometre ilerisinde olan bir mağaraya girmeyi kabul ettirmiş. Aklı sıra orada olan çok gizemli bir haritayı bulacakmış. O haritayı ona mahallenin delisi dedikleri bir adam söylemiş. Tabi Deniz deliden de deli olduğu için inanmış adama. Güneş'i de yanına alıp mağaraya girmiş. Güneş çok korkuyormuş ama Deniz ona korkmamasını söyleyip duruyormuş. Sonra bunlar mağaranın ilerisine gidince mağaranın gittikçe uzadığını görmüşler. Güneş geri dönmek istese de Deniz itiraz etmiş. Eh sonunda da bu ikisi koca mağaranın içinde kaybolup bir geceyi korka korka o mağarada geçirmek zorunda kalmışlar. Güneş tüm gece ağlamış, Deniz de onu sakinleştirmek için ona bir sürü masal anlatmış.

Bu kısmı dinlerken aslında Deniz'in çok iyi kalpli, yumuşak birisi olduğunu düşündüm. Çünkü Meriç ile ilgilenmesini görmüştüm. Ona sanki kendi yaşında birisiyle konuşuyormuş gibi bakıyordu. Onu dikkatle dinliyor, gerektiğinde cevap veriyor ve yüzündeki gülümsemesini hiç eksik etmiyordu. Ve benimle ilgilenişi geldi aklıma. Ne kadar o sözleri söyleyip sinirlerimi zıplatsa da bayılmadan önceki endişesini hatırlıyordum. Deniz gerçekten çok yumuşak kalpli, iyi birisiydi ama sanki bu utanılacak bir şeymiş gibi kendisini o kendini beğenmiş tavrın arkasına saklıyordu. Keşke öyle yapmasa! Keşke kendini olduğu gibi gösterse bana. Belki o zaman ona bu kadar sinir olmazdım. Evet, ondan fazlaca etkileniyor olabilirim ama bu ona sinir olmadığım anlamına gelmez. Hareketleri ve tavırları çok sinir bozucu çünkü...

Neyse bu ikisi ertesi sabah tekrar mağaradan çıkmaya çalışmışlar ve sonunda arama ekipleri tarafından bulunmuşlar. Adnan amca ve Esma teyze o kadar korkmuşlar ki o gün geçmeden polislere haber verip artık nasıl yaptılarsa kırk sekiz saat geçmesini beklemeden bu ikisini aramaya koyulmuşlar. Adnan amcanın Deniz'e bağırarak kızarken ağlamasını dinlerken yerlerde kıvranarak gülmeye başlamıştım. Düşünsenize kocaman bir adam hem oğluna kızıp bağırıyor hem de ona sıkı sıkı sarılıyor ve ağlıyor. Evet, gerçekten çok etkileyici ve duygusal bir sahne ama beni nedense güldürdü. Deniz'in o anki halini hayal ettiğim için sanırım. Kim bilir nasıl korkmuştur o egoist maymun.

Kapıya vurulunca kahkahama ara verip yattığım yerden giren kişiye baktım. Deniz yüzünde meraklı bir ifadeyle bize bakıyordu.

"Sizi evi inletecek kadar güldüren şeyin ne olduğunu merak ediyorum!" dedi içeri girip kapıyı kapatırken. O odaya girince bende yattığım yerden doğruldum. Üçümüz de çift kişilik olan yatakta oturuyorduk şimdi. Deniz ise yatağın karşısında bulunan çalışma masasına kalçasını yaslayıp ellerini masaya koydu. Böyle nasıl yakışıklı göründüğünden haberi var mı acaba? Yoksa bilerek mi yapıyor bunu? Aklımı başımdan almaya çalışıyor kesin. Kesin bilerek yapıyor. Bir insan evladı nasıl bu kadar kusursuz olur Yarabbi? Seni eleştiriyor falan değilim ama ne olurdu azını da bana vereydin. N'olurdu?

"Hiç öylesine komik şeyler anlatıyorduk." Dedi Gülse kıkırdayarak. Ama ben onlar kadar korkak değildim. Ona güldüğümüzü bilmesinde bir sakınca yoktu bence.

"Güneş bize küçükken acayip kâşif ruhlu birisi olduğunu anlattı. Böyle mağarada gizemli haritalar aramalar falan! So cool!" Dedim son kelimeleri dudaklarımı büzerek ve gözlerimi kısarak söylemiştim. Bu benim bir çeşit dalga geçme halimdi. Tabi anlayana!

Deniz öldürücü bakışlarını benden çekip Güneş'e çevirince Güneş yatağın üzerindeki yastığı kafama geçirdi. Bunu hiç beklemediğim için o yumuşak yastık kafamda demir etkisi yarattı. Sinirle Güneş'i yatağa yatırıp elime aldığım yastıkla boğmaya çalıştım.

BİZ GENCİZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin