Bölüm 1.03

10.3K 468 91
                                    

Herkese merhaba,

Son bölümün sonunda yeni bölümün çarşamba geleceğinden bahsetmiştim. Lakin, bu hafta sonu benim için çok mutluluk verici geçti. Böyle zamanlarda başka insanlarla mutluluğumu paylaşmayı ve insanları mutlu etmeyi severim. Bu yüzden bugün yeni ve oldukça uzun bir bölüm yayınlamaya karar verdim. Hüznün son bulduğu bölümlere geldik artık. Umarım beğenirsiniz. İyi okumalar. :)

********************

Ne kadar zaman geçmişti hatırlamıyorum. Odadan çıktığımda güneş yavaş yavaş batmaya başlamıştı. Aslında niyetim mutfağa gidip guruldayan karnımı susturmaktı ama annemin odasının önünden geçerken arada bir yaptığım gibi odayı dinledim. Hiç ses yoktu. Elim kapıyı çalmak için uzandı. Fakat sonra tereddütle geri çektim. Hayır, bu kadar bencil olmayacaktım. Böylece yeni hayatımı ve kaderimi kabullendim.

Mutfakta bir şeyler atıştırdıktan sonra kendi kendime uydurduğum bir iki ufak kutu bulma bahanesiyle biraz hava almak için dışarı çıktım. Temiz hava biraz daha rahat düşünmemi ve rahatlamamı sağlar demiştim. Pek faydası olmadı. Daha çok bütün akşam üzeri başıboş bir halde kendimde değilmişim gibi dolanıp durdum. Eve döndüğümde artık hava iyice kararmıştı.

Apartmanın giriş kapısına geldiğimde durup giriş kapısını biraz inceledim. Canavar sapasağlam yerinde duruyordu. Beni yutup hayatımı değiştirmeden önceki gibi dimdik karşımdaydı. Orada öylece birkaç dakika bekledikten sonra kafamdaki bu düşünceleri savuşturmak için başımı iki yana sallayıp yola devam ettim. Canavar kocaman ağzıyla beni bir kere daha yuttu. Fakat bu sefer hiç canım yanmadı. Belki de canavarın işi herkes için bir kerelikti. Basamakları eskisi gibi üçer beşer sayarak çıktım; ne acelem varsa artık. Yine de sanki biri beni eve doğru çekiyordu. Sanki biri kulağıma değil de kalbime fısıldıyordu; acele et.

Anahtarı kilide soktum ve aylardan sonra ilk defa anahtarı döndürmeden kapı kendiliğinden açıldı. Aklım iki olasılıktan şu anda daha mantıklı olanını seçti. Kapıyı sonunda zihin gücümle açmıştım. Normalde saçmalık gibi görünen bu açıklama şimdiki halimiz için en mantıklısıydı. Kontrol etmek amacıyla içgüdüsel olarak başımı yavaşça yukarı kaldırdığımda gözlerim bir çift ela gözle buluştu. Hafif kızgın ama bir o kadar şefkatli bir çift göz bana bakıyordu. Annem odasından çıkmıştı.

Onu öyle karşımda görünce şaşkınlıktan ağzım açık kalmış olmalı ki nazik bir şekilde, gülümseyerek çeneme uzanıp ağzımı kapattı. Sonra tekrar gülümseyerek konuştu.

"Canım eve giriş çıkış saatlerini ve bunu haber verip vermemen konusunu en kısa zamanda konuşmalıyız. Hadi içeri gir, biraz daha beklersek yemek soğuyacak."

Yemek mi demişti? Beni yemek için mi bekliyorlardı? İçimde kopan bu merak dalgasına karşılık sadece tepkisizce içeri girdim. Kendimi içimdeki bu merak dalgasına o kadar kaptırmıştım ki şaşkınlıkla koridorun yarısına kadar ayakkabılarımla girdiğimi annem beni durdurup ayakkabılarımı işaret edince fark ettim. Annem eskiye dönmeyi, kısmen de olsa, en dikkatli olduğu alışkanlıklarını geri kazanarak başlamıştı anlaşılan. Önce eve giriş saatleri sonra da evin temizliğinin önemi. Aceleyle ayakkabılarımı çıkartıp yemek odasına geçtim. Tabi ki annem ayakkabılarımı umursamazca koyduğum ayakkabılığa bakarak ben yamuk olan ayakkabıları düzeltmeyi akıl edinceye kadar annelerin o bilindik uyarı sireniyle cık cık cık diyerek uyarmıştı.

Nihayet tam anlamıyla odaya girebildiğimde ve artık her şeye hazır olduğumu düşünürken, yeni bir şaşkınlık beni sardı. Masa kurulmuştu ve Demir her zamanki yerine oturmuş bana sırıtıyordu. Gözlerimi açıp kapadım. İçimdeki aklımı koruma güdüsü dışarı çıkıp tekrar içeri girmem konusunda beni dürtüyordu ama yapmadım. Açıkçası o an herhangibir uzvumun sağlıklı olarak çalıştığından şüpheliydim. Masanın düzeni her zamanki gibi yapılmıştı ya da daha doğru söylemek gerekirse neredeyse eskiden olduğunun aynısıydı. Sanki hiçbir şey değişmemiş gibi. Tek belirgin fark annemin oturduğu yerin önünde olması gereken servisin babamın oturduğu yerin önünde durmasıydı. Annem geçip masanın başına, babamın yerine oturdu. Bir süre ayakta dikildikten sonra ben de onu takip edip sağındaki boş sandalyeye oturdum.

Dolunayda ValsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin