Bölüm 5.02

4.1K 337 35
                                    


Merhaba ahali! 

Bir saat gecikmeli olarak yayındayız. Kusura bakmayın, yarın şehir dışına çıkacağım için saat kavramım biraz sapmış durumda, saatin 19:00 olduğunu fark etmedim. Neyse, karakterlere alıştınız mı? Son bölümün sonunda bana biraz küfür etmiş olabilirsiniz, kulaklarım çınlar gibi oldu. :P Fakat yakında her şey güzel olacak, merak etmeyin. :D ehehehe :D Görüyorum ki yorumlar ve yıldızlar artmaya başladı. Aç gözlü bir yazar gibi görüne bilirim ama daha çok yorum ve yıldız!!!! Deniz ve Ömer hakkında ne düşünüyorsunuz? Oğuz ve Deniz hakkında? Peki ya Ömer-Deniz-Oğuz üçlüsü hakkında? :D Hadi bakalım pamuk eller klavyelere, yıldızlayın ve düşüncelerinizi belirtin. :D

Hadi iyi okumalar :)

Aredhel Elanesse

*********************

"Teşekkür ederim." Ben daha sözcükleri bitirmeden boğazımın kuruduğunu ve boynumdan başlayıp yüzüme yayılan bir yangın içinde kaldığımı hissettim. Yanaklarım artık alev alev yanıyordu. Kızarmaya başlamıştım. Neler oluyordu böyle? Sadece öfkelendiğim zaman kızarırdım ben ama şu anda öfkeli değildim. Daha çok ne yapacağını bilmeyen acemi bir şoföre benziyordum. Direksiyonu sağa mı kırmalıyım yoksa sola mı? Her durumda artık olan olmuştu. Ömer'in karşısında daha ne kadar komik görünebilirdim ki? Sağlam dur seni salak! Sen güçlüsün! Dik dur! Sen kimsenin karşısında kendini komik duruma düşürmezsin! Ben iç çatışmamı bitirmeden tekrar konuştu.

"Teşekkür edilecek bir durum değil. Sadece ortada olan gerçeklerin sesli bir beyanı, umarım bu sözlü ifade seni memnun etmiştir. Etmese bile gerçeklerden ötesini söyleyemem." dedi hızlıca. Son bir kez daha bana baktı ve çok önceleri gitmek için hafifçe yana dönmüş olan vücudunu tamamen sola doğru çevirip uzaklaştı. Giderken yarım ağızla konuştu. "Nihal diğer kabinlerin olduğu tarafta beni bekliyor olmalı." Ömer giderken Oğuz da bana doğru geliyordu. Ömer'in az önce yanımda durduğunu fark etmiş olmalıydı ki sorar gibi bana bakıp kaşlarını çattıktan sonra bakışlarını öfkeyle Ömer'e çevirdi. Dişlerini birbirine o kadar sıkı bastırmıştı ki çenesinin seğirdiğini görebiliyordum. Bir ara dişlerinin arasından hırlamaya benzer bir ses duyduğumu sandım. Ömer'i arkasında bırakır bırakmaz adımlarını hızlandırarak bir solukta yanıma geldi.

"O sü –" Gözleri üzerimdeki elbiseye kayınca lafı yarıda kalmıştı. Ne diyeceğini unutarak omuzlarımdan tutup beni bir kol boyu geri götürdü ve bu sefer dikkatle bir kere daha baktı. Omzumdaki ellerinden biri yavaşça kolumdan elime kaydı ve onu havaya kaldırarak kendi etrafımda dönmemi sağladı. Yüzüm tekrar ona döndüğünde artık öfkesinden eser kalmamıştı.

"Muhteşem görünüyorsun. Bunu kesinlikle almalısın." dedi inanamayan gözlerle. Sonra başını iki yana sallayıp konuştu. "Hayır, hayır, bunu sana ben almalıyım. Belki bunu sana görüşemediğimiz yıllarda kaçırdığım tüm doğum günlerinin hediyeleri için kabul edersin." Başımı iki yana sallayıp itiraz etmeye çalıştım ama o boştaki elini kaldırıp konuşmamı engelledi. "Bu seninle tartışabileceğimiz bir konu değil. O yüzden bir şey söylemene gerek yok bence." Gözleri hala üzerimdeki elbisedeydi ve konu kapanmıştı.

Elbiseyi çıkartıp tekrar kendi kıyafetlerimi giydim. Kabinden çıktığımda Oğuz bir eliyle banka kartımı bana uzatırken boştaki kolunu askı gibi tutmuş elbiseyi ona vermem için bekliyordu. Kartımı alıp elbiseyi koluna bıraktım. Ödemeyi yapmak için kasaya yöneldi, ben de arkasından onu takip ettim. Kasaya doğru giderken oldukça yavaş yürüyüp dikkatle etrafa bakmaya özen gösterdim. Fakat ne Ömer'i ne de Nihal'i etrafta görebildim.

Dolunayda ValsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin