4.BÖLÜM

3.4K 197 12
                                    

Artık okula başlamıştım hatta bir hafta boyunca hiç sorun çıkmadan gitmiştim. Okulun en sevdiğim yanı formasıydı çünkü oldukça havalı duruyordu. Dar paça siyah pantolon, üstüneyse koyu yesil forma. Sevmediğim yanıysa tam da tahmin ettiğim gibi öğrencilerin şımarık olmasıydı. Ben küçükken böyle kızlardan nefret ederdim. En yakın arkadaşımsa onlara hep özenirdi hep onlar kadar güzel ve şanslı olmak isterdi.

Bu gün pazartesi. Bu yüzden kalkar kalkmaz formamı giydim ve elimi yüzümü yıkadım. Benim önemli bir sıralamam vardır. Kalktığımda sırasıyla; forma+el yüz+kahvaltı+mont ve saç. Bu sıralamaya hep uyardım. Bunu seviyorum çünkü herşey sırasıyla güzel olur.

Aşağı indiğimda hizmetçilerden birisi çay koyuyordu. Annem ve babam çoktan başlamıştı. "Günaydın" ikiside gülümseyere günaydın dedi. "Yeni okuluna alıştım mı?"anneme yalan söylemek istemiyordum bu yüzden "evet ama hiç arkadaşım yok. Hepsi kendi halinde mutlu. Hatta ilk geldiğim gün dönüp bakmadılar bile." Annem gülerek "belkide ilk adımı senin atman gerekiyordur." Annem haklıydı, Arası okulda bir kaç kez görmüştüm ve hiç pas vermemişti. Okul çıkışında kendi arabasıyla gidiyordu. Bense şöförle!

Tabağıma bir kaç tane krep ve zeytin aldıktan sonra aceleyle yeyip kalktım. "Size afiyet olsun. Gecikmeden gideyim." Montumu ve bordo botumu alıp saçımı sağa ayrıldıktan sonra arabaya bindim.

On dakika sonra okula gelmiştim fakat hiç araba yoktu. Erken gelmenin verdiği heyecanla sınıfa çıktım. Sınıf orta boyluydu ve dağ manzarasını vardı. Antalyaya çok kar yağmaz diye duymuştum ama dağların üçgen tepeleri beyaza boyanmıştı.

Evet sınıfa son gelen olduğum için arkaya oturmuştum. Yanımda kimse olmadığı için şanslıydım tabii . Yine yerime geçip oturdum. "Neden adın Siyah?" Sınıfta üç erkek birde ben vardım. Onlara bakıp "bilmem. Ailem seviyor olmalı bu rengi." Soruyu soran çocuk çok uzun boyluydu. Hatta sanırım yoldayken Aras'ın yanındakilerden birisiydi. Anladım isaretinde kafasını sallayıp kendi aralarında konuşmaya devam ettiler. Sınıf yavaş yavaş dolmaya başlıyordu.

Sınıfa bir kaç kız daha girdikten sonra yanıma uzun sarı saçlı bir kız geldi. "Selam, ben Eda" bir haftanın sonunda birinin yanıma gelmesi beni hem sevindirmiş hemde heyecanlandırmıştı. "Merhaba ben As... Siyah" herkese adımı Siyah olara tanıtmam büyük bir hataydı sanırım. Ya buna alışacaktım ya da başka bir okulda tekrar başlayacaktım. Gülerek "değişik bir adın var. Her neyse bak bizim grup şu." Eliyle beş ya da altı kişilik bir grup gösterdi. Hepsi kızdı ve içlerinden birisi fazlasıyla güzeldi. Kahverengi saçları ve koyu renk gözleri vardı uzun boylu ve zayıftı hepsi bana gülerek ve içten bakıyordu. "Geldiğinden beri yalnız takılıyorsun. Eğer istersen bizimle takilabilirsin." Gerçekten sevinmiştim ayrıca hepsi iyiye benziyordu. "Teşekkür ederim. Tenefüste bir uğrarım." Eda kafasını tamam anlamında salladı ve diğerlerinin yanına gitti. Bu sırada sınıfa öğretmen girdi.

Dersimiz tarihti. Tarih öğretmeni uzun boylu sarı saçlı bir kadındı herkes onun öğretmen olduğunu anlardı. Herkes kitaplarını açarken çantamı kurcalayıp içinden tarih kitabımı bulmaya çalıştım ama yoktu. Öğretmen kitap olamayınca eğer ona söylersek çok kızıyordu kitapsız oturursak daha çok kızıyordu. Etrafıma baktığımda Eda'nın bana baktığını fark ettim. Sonra elini kaldırdı ve "öğretmenim. Yeni gelen arkadaşın yanına geçebilirmiyim? Kaldığımız konuyu falan göstereceğim de." Öğretmen önce Edaya sonra bana baktı ve "tamam geç" dedi. O kadar çok sevinmiştim ki. Durumu anlaması harika olmuştu. Kitabını alıp yanıma geldi. "Gerçekten harikasın. Teşekkürler." Tekrar gülerek "önemli değil." Artık sanırım buraya alışmıştım. Kağansız...

Ders bitince Edaların yanına gidecektim ama önce çay alsam daha iyi olurdu. Okul büyük olduğu için iki kişiye sorarak kantini bulduktan sonra bir göz gezdirdim. Tahmin ettiğim gibi büyüktü hatta zemin kat tamamen kantindi. Bir tarafta masalar vardı bir tarafta da yemek ve diğer şeyler satılıyordu. Fazla dolu değildi. Tam çay almaya sıraya girdiğimde arka masada oturan Arası gördüm. Heyecandan hem kızarmış hemede ellerim titremeye başlamıştı. Beni fark etmemişti ve annemi dinleyip ilk adımı atmam gerekiyordu. O gün bana yaptığı şey çok güzeldi. Ve karışık. Bunun nedenini öğrenmem gerekiyordu. Sıra bana gelince "iki çay" dedim. Kantinci arkasını dönüp iki çay hazırladı ve bana uzattı. Parasını verdikten sonra titreyen ellerimle çayları aldım. Derin bir nefes alıp ona doğru yürüdüm. Bir kaç adım kala beni fark etmişti. "Selam." Gülmüyordum, daha doğrusu gülemiyordum. İstanbul dan ayrıldıktan sonra gülmek için hiçbir nedenim yoktu.

SİYAHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin