27.BÖLÜM

1K 59 2
                                    

Multide Aras ve giydikleri

#######

Lunaparka adım attığımızdan itibaren eğlenmemeye başlamıştım. Karta 500 lira yüklemiştik ve ben bir tane alete bile binmek istemiyordum.

Son günlerde istediğim tek şey Aras'ın omuzunda yatmaktı. Ona doya doya sarılmaktı. Ve hala aklıma takılan birşey vardı. Aras, Uras ve beni evlendirme planlarını biliyor muydu? Bundan hiç basetmemeiştik dışarıda. Ve bence Aras bilmiyordu.

Kafamdaki düşünceden, Açelyaya dün gece verdiğim, 'su olayları düşünme' sözü üzerine kurtuldum.

Açelya, Can, Burak ve Aras Rokete binmek için anlaşmışlardı. Son anda Burak binmekten vaz geçti. Onun yerine Melisa gitti Açelyanın yanına.

Burak ve ben yerde kalmıştık. Onların, hızlandıkça artan çığlıklarını izlerken bank bulup oturduk. "Konuşamadık pek. Sen iyi misin?" Burağın sözü üzerine ona döndüm. "Daha iyiyim."dedim. Burak yukarı, bizimkilere baktıktan sonra bana döndü. İncecik boynu ortaya çıkmıştı ve damarları gözükmüştü yukarı bakınca. "Bak Aslı, hiçbir zaman senin veya Açelya'nın kötülüğünü istemem. Çünkü, bilirsin. Sen benim kardeşimsin. Açelya da öyle. Ve gördüm ki Antayada o herşeye ergen gözüyle bakan kız gidip yerine olgun bir kız gemiş. Belki de Aras sana iyi geliyordur. Belki de sen ona iyi geliyorsundur. Ve bence siz birbirinize her zarar verdiğinizi düşündüğünüzde ikiniz de biraz daha güçleniyor, sevginizle biraz daha çiçek açıyorsunuz. Uras olayına gelincen ona da bir çare bulacağız. Ve göreceksin. Bu işin sonunda sizi mutlu iki renk bekliyor." Ona tebessüm ve hayranlıkla baktım. "Şey, biliyorsun ortamın ambiyansını bozmak senin işin ama sormadan edemeyeceğim. Bu sözleri yazarak mı geldin!?!" Burakla birlikte birden kahkaha atmaya başladık. Birbirimze sarıldığımızda sevgimizin ne kadar güçlü olduğunu anladım. Burak kafasını kaldırıp uyarıcı bir sesle konuştu. "Ha bu arada, umarım bir daha eve güzel bir kız geldiğinde beni de çağırırsınız!" Melisden bahsediyordu. Gülerek cevapladım. "Sen dün bizim uyanık olduğumuzu biliyor muydun?", "sabaha kadar konuşmuo durdunuz. Kafama üst üste 3 tane yastık koyarken bundum kendimi!"dedi. Tekrar minnettar olmuşcasına bakıp mantodan belli olmayan kaslı kollarına sarıldım.

Bu sırada roket bitmişti. Hepsi sıraya aşağı inerken Can çığlık atıyordu. "Bu harikaydı! Hadi yine yapalım!"dedi. Onun aksine Melis bayılacak gibiydi. Onu zorla oturturken göz ucuyla Aras a baktım. Eğleniyor gibiydi. Pekala, madem o mutlu o zaman ben de mutluyum. Gülümsedim.

Açelya bağırarak "hadi çarpışan otoya!" dedi. Herkes gibi Açelyayı takip etmeye başladım. Attığım ilk adımdan sonra bir el kolumu tutup beni çekti. Dengemi kaybedip yere düşerken birden kendimi Aras'in kolları üzerinde buldum. Gözlerime öyle derinlemesine bakıyordu ki, yeşilinde kaybolmamayı diledim.

Aras beni tamamen kendi hareketleriyle ayağa dikeltti ve kolunu kaldırıp etrafımda döndürdü beni. Dönerken etraftan geçen birkaç kızın bizi izlediğini fark ettim. Utanarak ona baktığımda beni tekrar kendine çekip belime bastırdı ve beni kendine yapıştırdı adeta.

Kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu. Aras elleriyle kafamı kavrayıp beni öptü. Ayrıldığımızda yaoabildiğim tek şey heyecandan midemde ya da her neredeyse uçuşan kelebek,kuş,arı vs. leri içimde tutmaya çalışmaktı. Nasıl çümle kurdum ben?

Kendi halime gülümsedim. Sonra bu durumdan kaçıp Aras'ın daha çok, dilimi yutmuş gibi olan hallerimi görmesini istemediğim için fısıltı gibi çıkan sesimle konuştum. "Şey... onları yakalamalıyız. Hadi!"

Aras gülümseyerek baktı. Kafamı iki eliyle kavradı. "Bana yaptığın seye d3vam edersen birazdan senin için hiç iyi olmayacak."dedi. Utancımdan karnıma ağrılar girmişti. "Hala yapıyorsun!"dedi tıslayarak. Korkarak konuştum. "Ne yapıyorum ki?" Aras derin derin baktı yine. Bu bakış beni hayatım boyunca en çok delirten bakıştı. Yani saki bakarken aynı anda öldürüyordu. Aşık oluyordu. Nefret ediyordu benden. Ama çok seviyordu. Sinir oluyordu ama kıyamıyordu bana. Ha bir de başka bir anlamı vardı ama düşüncesiyle bile utanıyordum!

Aras o bakışları arasında aramızdaki 5 santimlik bir açıklığı da yavaş yavaş kapatarak konuştu. "Herşeyin. Herşeyin beni delirtiyor. Duva et de sana kıyamamaya devam edeyim." O kadar sakin konuşuyordu ki korkmaya bile başlamıştım. Çekinerek "yoksa?"diye sordum. Sinsi sinsi gülüp göz devirdi. Sonra bileğimden tutup beni çekmeye başladı.

Lunapark'ın ortasındaki ahtapotu geçip sol taraftaki büyük dönmedolaba geldik. "Ciddi misin?"dedim. Aras omuz silkti. "Diğerlerinden kormuyor musun? Al sana sakin birşey." Düşündüm biraz. Ondan sonra yukarı baktım. Büyük bir cesaretle "peki!"dedim. Aras memnun olmuşçasına güldükten sonra merdivenlere doğru sürüklemeye başladı beni. Donmedolabı işleten adam bize bakıo gülümsedi. 40 yaşlarındaki hafif yaşlanmış olan amca tam 5 tane boş kabin geçmesine rağmen bizim için durdurmamıştı. Sonunda 7 taneden sonra bir tanesini durdurdu. Heyecanla ilerlerken Aras bileğimden tutup beni kendine döndürerek çekti. "Hayır."dedi. "Ne ne oldu?"dedim. Aras beni tekrar döndürdü ve arkamdan bana yaklaştı. Elleriyle gözümü kapattı. Kulağıma sıcacık nefesi değerken fısıldayarak, "bana güven."dedi. Nefesi her değdiğinde utancımdan ölüyordum. Bana yavaßça adım attı. Çıt bile çıkarmadan devam etti. Karşı koymamıştı. Hala kulağıma fısıldayarak "basamak var."dedi. Ayağımı ona göre attım. Bir kaç adım sonra, "şimdi bineceğiz. Adımını büyük at."dedi. Adımımı tıpkı dediği gibi büyük attiktan sonra sallanmaya başlamıştık. Sonunda binmiştik. Aras hala güzümü açmamıştı ve yanıma oturmuştu. Hareket etmeye başlayınca buz gibi hava, giydiğim uzun kollu kazağı delip vücuduma bıçak gibi değiyordu.

İçim kıpır kıpırdı. Hala yukarı çıktığımızı tahmin ettiğimde birden dönme dolap dönmeyi bıraktı. Gözlerimi açtığında tam karşımda gözüken masmavi denize baktım. Hemen onünde ağaçlar vardı. Şehir ışıkları, denizi parlatıyordu. Birsürü insan vardı. Sonra bindiğimiz yerin diğerlerinden farklı olduğunu gördüm. Demirlerin kenarları çiçeklerle dolanmıştı. Gül yaprakları heryerde seriliydi. Ve oturma yerlerinde iki tane battaniye vardı. Arasa döndüm. Aras bana parlayan gözlerle bakıyordu. Ceketini yavaş hareketlerle çıkardıktan sonra bakışlarını gözlerimden çekmeden kollarımın kenarından nazik hareketlerle omuzlarıma attı. İçimdeki heyecan hiçbir yerde yoktu.

Ayağa kalkıp elini uzattı. "Bana bu dansı lütfeder misiniz küçük hanım?" Gözlerimi gözlerinden kaçırmadan, korkmadan elini tuttum ve ayağa kalktım. Ben kalkar kalkmaz şarkı çalmaya başladı.

"Ne varsa hersey
Hatırımda
Sanki daha dünmüş gibi..."

Şarkı devam ediyordu. Yüzüne bakıyordum. "Şarkımız."dedim gükerek. Aynı şekilde cevap verdi. "Şarkımız." Düz bir sesle, "ne düşünüyorsun?"dedi. Biraz düşündükten sonra cevapladım. "Kafamı boynuna gömmek istiyorum. Ama yapamıyorum. Çünkü eğer kafamı boynuna gömersem seni göremem. Yüzünü göremem. Olurda bir gün ayrılırsak, unutmayım yüzünü diye. Gömemiyorum kafamı. Ama yüzünü ezberliyirum." Aras rüzgardan dağılmış olan ve gözümün önüne düşmüş bir tutm saçı çekti. "Olurda bir gün ayrılırsak, o gün çıkıp dışarı bak. Pencereden dışarı. Çünkü seni izliyor olacağım. Belki bir kaç şişe olur yanımda." Gülümsedim. "Neden izliyor olacaksın boş pencereyi?" Gülerek yanıtladı. "O gün beynimdeki tek yankı senin yüzün olacak. Tıpkı diğre bütün günler gibi. O gün seni son kez görebiek olacak belkide amacım." Sarıldım. Sımsıkı sarıldım. O da bana sarılmıştı. Gözlerimi kapatıp ona tedlim olmuştum. Yavaş tempoda sallanmamaıza tedlim olmustum. Ve yüzünü göremememdeki tek tesellim, eşsiz parfüm ve şampuanının karışımı kokusuydu. Ve sanki sadece ona özel bir parfümdü bu. Kimsede olmayan bir parfüm. Fısıldayarak "seni seviyorum."dedim. "Seni seviyorum."dedi.  Ve o an anladım ki aşk; mutluluk değildi. Üzüntü değildi. Ya da heyecan değildi. Aşk yaşamak demekti. Aşk hayatı iliklerine kadar hissetmek demekti. Tıpkı filimlerdeki gibi. Anlatılamaz birşeydi...

SİYAHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin