Şarkı bittikten sonra sıra bende diye bağırdım. Aras gülerek "tamam"dedi. Hoparlörün yanına gittikten sonra telefondan şarkıları karıştırmaya başladım. Aras yorucu dansımızdan sonra biraz dinlenmek için koltuğa yayılmıştı. Çayından bir yudum aldıktan sonra sehpaya uzanıp bıraktı.
Onu izlemek kadar huzurlu hiçbir anımı hatırlamıyorum ben. Onun hareketlerini, sıkıldığında telefonu alıp boş boş sayfaları gezmesini, acıktığında mutfağa ağır ağır gidip en sevdiği meyve olan armutu alıp yıkamadan ısırmasını, kitap okumaktan gözleri ağrıdığında kafasını aşağı eğip gözlerini ovuşturmasını... ben onun her hareketini huzurla seyrediyordum.
Aras çayından bir yudum daha aldıktan sonra fincanı ağzından çekmeden durakladı. "Biraz daha izlemeye devam edersen polisi arayacağım." Anlamayarak "Ha ne?"dedim. Aras fincandan bir yudum daha alıp sehpaya yine bıraktı. "Şu bakışların diyorum. Bana derin derin bakma. Seni kalbime koyup kapatasım geliyo." Gülmeye başladım. Aras da ayağa kalktı. Yanıma gelirken heyecandan ne yapacağımı bilememiştim. "Seni seviyorum eşsiz manzaram."dedi. Gülerek ona bakmaya devam ettim. Bana şöyle deyince kalbimde sanki birşeyler kopup yerine on şey birden çoğalıyor gibiydi. Eşsiz bir duyguydu yani. Bana bakması gibi. Beni sevmesi gibi. Eşsiz bir duyguydu işte.
Telefonu yavaşça elimden aldıktan sonra arama yerine bir şeyler yazdı. Birden şarkı başladı. "Mevsim rüzgarları ne zaman eserse o zaman hatırlarım çocukluk rüyalarım şeytan uçurtmalarım." Aras heyecandan sıktığım ellerimi yavaşça tutup kaldırdıktan sonra beni oradan uzaklaştırdı. Ona sarıldım. Beline sardım kollarımı Aras da sarıldı bana. Kafamı koydum yine omuzuna tıpki bir hafta önceki gibi. Heyecan ve huzurla... Sallanmaya başladık. Şarkı devam ediyordu. Bitmesin diye dua ediyordum. "Dursa ya zaman. Böylece donakalsak..." kafamı kaldırıp Aras a baktım. Gülüyordu. Gözlerime bakıyordu. Ama bilmiyordu ki dünyanın en güzel gözlerinin onda olduğunu.
O da ben de tebessüm ediyorduk sadece. Aras birden durdu. Merakla ona bakarken benden ayrılıp ellerimi tuttu. Terasa doğru ilerlerken bir kaç adım uzağımdaki sehpadan çayımı aldım. Aras da gülümseyip kendininkini aldı. Terasa çıkınca büyük masaya gittik. İkimiz de oturunca aklıma geçen gün Aras'ın bu bizim şarkımız olsun deyince verdiği tepki geldi aklıma. Merakla sordum. "Aras... geçen gün. Hani ilk geldiğimizde. Bir hafta önce yan..." Aras lafımı sinirle böldü. "Anladım!... zaten anlamıştım." Gülerek karşılık verdim. "Hah işte o gün. Arabadayken 'bu bizim şarkımız olsun' deyince neden 'eminmisin' dedin?" Aras çayından bir yudum daha aldıktan sonra kafasını kaldırdı. "Çünkü... o şarkı, eski günleri hatırlatan bir şarkı. Ve bizim eski günlerimiz de... hatırlanacak kadar güzel sayılmaz. O yüzdendir herhalde." Gülerek yanıtladım Arası. "Neden hep kötüleri hatırlayacakmışız ki? Mesela... hastanedeyken. Benim için söylediğin onca söz..." Aras anında düz bir sesle cevap verdi. "Hiç iyi vakit geçirmiyordum! Ama seni bilemem!" Şaşırarak başka birşey bulmaya çalıştım. "Pekii..." biraz duraksadıktan sonra aklıma ilk tanıştığımız an geldi. Aras'ın bana ilk sözü. "Güzel araba"dedim. Aras anlamayarak baktı bana. "Bana ilk söylediğin söz." Aras derinlere dalmış gibi daldı. Sonra cevap verdi. "Oradan bakınca kraliçenin torunu gibi mi duruyorum?". "Ne?"dedim. Aras gülerek yanıtladı. "Bana söylediğin ilk kelime." Utanarak kafamı öne eğdim. "Ahhh! Ne kadar kabaymışım. Çok utanıyorum." Aras ciddi bir sesle "utanma"dedi. "Ben de sana pek iyi kalpli iyilik meleği gibi davranmamıştım." dedi. Birlikte gülmeye başladık.
Bu havayı içme çektim. Bu yağmur ve denizin oluşturduğu, ıslak toprağın verdiği muhteşem kokuyu içime çektim. Havadaki muhteşem aşk kokusunu içime çektim. "Bir haftadır buradayız. Ne zaman döneceğiz?" Aras dümdüz bir sesle konuştu. "Gitmek mi istiyorsun yoksa?" Ciddileşerek konuştum. "Şu anda burada ölsem. Yine de o eve dönmekten iyidir. O cehennem senin yanındaki cennetten iyi mi olacak? Oraya asla gitmek istemem. Senin yanından ayrılmak istemiyorum. Keşke hep böyle kalabilsek." Aras tebessüm ederek konuştu. "Gitmek zorunda olmasak inan seni hiçbir yere bırakmam. Seni asla bırakmam Aslı." Bunu bilmek beni üzüyordu. Umutsuzca kafamı öne eğdim. Bu sırada telefonum çaldı. Telefona baktığımda ekranda babam yazıyordu. Belki de son günümüzün babamla konuşarak geçmesini istemiyordum. Telefonu kıstım. Bu sırada Aras "açmayacak mısın?"dedi. Aras a üzgün bir şekilde baktım. "Aras ben..."derken gözlerimden yaşlar dökülmeye başlamıştı bile. Buradan ayrıldıktan sonra yine aynı iğrenç yerde kalacaktım. Ağlamaktan kesik kesik çıkan sesimle konuştum. "Aras ben seni sevi...seviyorum." Aras ağladığımı görünce hemen ayağa kalkıp sandalyede önüme çöktü. "Aslı. Şşş..." göz yaşlarımı elimin tersiyle sildikten sonra konuşmaya devam ettim. "Sen olmasan ne yapardım ben? Şimdi varsın. Ama oraya dönünce yine yok olacaksın." Aras ellerimi sıktı. Biraz sinirli bir sesle konuştu. "Ne zaman seni bıraktım?" Sakinleşmiş gibi hissettiğimde Aras'ın gözlerine odaklandım. "Seninle aynı evde uyuduğumu bilmek. Bu şekilde nefes almak gibi değil ki buluşmamız." Aras tebessüm ederek konuştu. "Seninle ne yapacağım ben başımın belası?" Bende gülümsedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİYAH
Teen FictionKim üzülmek için diğerlerini üzer ki? Aslı'ın öyküsünde bu zor bir soru. Peki bunun cevabını kim verecek? Adı Aslı olan bir kızın hayatının aşkını bırakması ve bunun pişmanlığında yaşaması sonucu adını herkese Siyah olarak tanıtması ne kadar mümkün...