"Geldim." Ne? Ne ara gelmişti. Telefona, hala Arasla mı konuşuyorum diye baktım. Hemen terasa koştum. "Ne çabuk?" Aras gözlüğü burnunun ucuna kadar indirdi ve gözlüğü bırakmadan yukarı baktı. Yine mi! Nasıl hep bu kadar yakışıklı olabiliyordu ki?
Göz devirip dolaba koştum. Kışlık dizlerimde olan sarı bir elbise ve altına siyah botlarımı çıkarttım. Giyer giymez rimel denilen şeyden ve pembe bir parlatıcı sürdüm. Parlatıcının dudağıma verdiği rahatsızlık iğrenç hissettiriyordu. Kıyafetlerimi giydikten sonra saçlarımı açık bırakıp odadan çıktım. Koşarak aşağı indiğimde Aras bana sinirle bakıyordu. "Ne?" Üstüme baktım. Vee.... hayır. Hayır hiçbir şey yoktu.
Arabanın ön kapısını açıp bindim. Aras hala ters ters bakıyordu. Sonunda göz devirerek konuştum. "Bak Aras eğer sorun sarı giymemse bence çok güzel. Ve eğer sarı ren..." Aras lafımı keserek, "Aslıı! Her zamanki kılişe hareketleri yaptırma bana. Bir daha o etek dizin üstünü bulmasın!" Göz devirerek önüme döndüm. Sanki eteğim kısaymış gibi! Bir de bana kızıyor! Aras önüne dönerken gözlüğü arabanın bardaklığından aldı ve taktı. Sonra direksyona yapılabilecek en muhteşem tutuşu yaparak sürmeye başladı.
Şunu fark etmiştim. Araslayken yaşamadığım kadar adrenalin yaşıyordum. Heyecan ve korkuyu iliklerime kadar hissediyordum. Ama kalbim gibi tüm organlarımda huzur da vardı. Hiç olmadığım kadar huzur buluyordum.
"Aras. Sana birşey söylemek istiyorum." Aras bana kısa bir bakış atıp yola döndü. "Dinliyorum." Tebessüm ederek konuştum. "Sence de mutlu olmak için birbirimizden başkasına ihtiyacımız yok değil mi?" Aras dikkatle dinlediği sorumu duyunca kocaman gülümsedi. "Aslı bundan yanlızca 3 ay önce ben ölüydüm. Sence de bu soru biraz saçma değil mi?" Cevap verdim. "Hayır. Bak. Buna düzgün bir cevap ver tamam mı!" Aras iyice gülerek cevap verdi. "Aslı. Mutlu olmak için senden başkasına ihtiyacım yok." Biraz sustuktan sonra tekrar o kapkalın ve bir anda ciddileşmiş sesiyle konuştu. "Aslı. Kendim olmam için senden başkasına ihtiyacım yok." Ve tekrar sustu. Hemen ardından derin bir nefes aldı. Tam da kırmızı ışık yanmıştı. "Aslı. Aşkı yaşamak için birbirimizden başkasına ihtiyacimiz yok." Gözlerime bakıyordu. İşte bu an. Huzur. Mutluluk. Aşk. İşte her insanın duasında bulunan üç madde. Şu anda benim yaşadığım şeydi. Gözlerine öylesine dalmıştım ki. Onunda benimkine daldığını fark edememiştim. Yavaş yavaş bana yaklaştığında birden korna sesinin çalmasıyla yerimde sıçradım. Arasla birlikte arkaya dönünce yaşlı bir amacanın kornaya sinirle bastığını gördük. Işık çoktan yeşil olmuştu bile. Aynı anda gülmeye başlarken Aras gaza çöktü. "Eee. Nereye gidiyoruz bakalım bay çok kötü şöför?" Aras bana pis pis sırıtarak baktı ve önüne döndü. "Önce kahvaltı. Sonra..." merakla sordum. "Sonra?" Aras gülerek konuştu. "Seveceğin bir yere. Misafir biletini sadece sana verebileceğim bir yere." Sevinçle önüme döndüm. Neden bu kadar tatlıydı ki!
######
Arkadaşlar biliyorum çok kısa bir bölümdü ama böyle olması gerekti. Nedenini sonraki bölümde anlayacaksınız.
Bölümü beğendiyseniz şu sol alt köşedeki tatlı yıldıza dokunmayı ve hemen yanındaki kardeşi olan yorum kutucuğuna eleştirilerinizi bırakmayı unutmayın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİYAH
Teen FictionKim üzülmek için diğerlerini üzer ki? Aslı'ın öyküsünde bu zor bir soru. Peki bunun cevabını kim verecek? Adı Aslı olan bir kızın hayatının aşkını bırakması ve bunun pişmanlığında yaşaması sonucu adını herkese Siyah olarak tanıtması ne kadar mümkün...