#nine

240 28 1
                                    

Sam, önceki zamanların aksine daha fazla iş vermeye başlamıştı. İş yerinde çalışmak istemediğim için verdiği dosyaları ve bilgisayar kodlarını evde inceliyor, mesaimi evde sürdürüyordum. Buna mecburdum, bu iş bana lazımdı.

Şimdi ise elimde bir dosya vardı, masadaki dört dosyayı halletmiş, hepsinin arasına notlarımı bırakmıştım. Bunda sorun yok gibi gözüküyordu, hesaplamalar ve paylaşımlar doğruydu. Yarınki toplantı için hazırlanan veriler doğruydu ve... Doğruydu.

Nefesimi dışarı üfleyip dosyayı masaya attım ve geriye yaslanarak sakin olmaya çalıştım. Yorulmuştum. Her  gece, stajyerlerin yapması gereken işleri yapmaktan yorulmuş ve bıkmıştım. 

Televizyonu açmak için kumandaya uzandığımda, evin zil sesi kulaklarıma doldu. Umarım Sam, kalan işler için birisini yollamamıştır diye dua ederek ayağa kalktım ve kapıya ilerledim. Üzerimde Michael'ın tişörtü olmasaydı, belki de sakin bile kalamaz, işten ayrılırdım. Çünkü gerçekten yorulmuştum.

 Soğuk kapı kolunu tuttum ve aşağıya indirip kapıyı açtım. Ev sıcak olduğu için kapıdan içeri giren soğuk rüzgar açık olan bacaklarımın donmasını sağlamıştı. Tüylerim diken diken olmuştu.

Ama kapıda duran kişiyi görmem, tüm buzları eritmiş, beni cehennem gibi yakmıştı. "Michael!"dedim şaşkınlıkla bağırıp. 

"Sarah!"dedi o da beni taklit ederek.

Onu aniden, beklemediğim için karşımda görünce gözlerim dolmaya başladı. Mutlulukla gülerken hızla onun kucağına atladım  ve bacaklarımı belini sararken, kollarımı da boynuna doladım. Kokusunu canlı canlı hissetmek, tişörtlerini koklamaktan milyonlarca kat daha iyiydi. "Buradasın,"diye şaşkınlıkla fısıldadım. Kırmızı dudakları çenemi öperken bir kolu beni sarmış, diğer kolu ise bir şeyi çekiştiriyordu. 

Ardından ise kapı kapandı ve bir şey yere sertçe çarparken diğer kolu da beni sıkıca sardı. Gözleri yüzümü izlerken hayran bir halde, bende başındaki beresini çıkartıp sarı renge boyadığı saçlarını ortaya çıkardım. Sakallarının üzerinden ellerimi gezdirdim ve hızla yükselip alçalan göğüs kafesime rahatlama fırsatı vermedim.

"Gerçekten buradasın. Aman Tanrım... Yoksa ölüyor muyum?"diye fısıldadım.

Gözlerimiz birleşti. "Hayır sevgilim. Ölmüyorsun. Ama eğer ölseydin, seni tekrar hayata getirirdim, bunu biliyorsun." Ardından kırmızı dudakları burnumun ucunu öptü. "Aslında sana haber verecektim geceliği giymen için ama sonra uzun zamandır sana sürpriz yapmadığımı hatırladım. Eh, yarın erkenden kalkıp o gecelikle beraber bana bir kahvaltı hazırlarsın, değil mi bebeğim?"

Mutlulukla gözlerimi kapatıp burnumu boynuna sürttüm ve bir kedi gibi mırlayarak onu onayladım. "Şimdi beni yatağımıza götür Mikey. Seni özledim."

broken home | mgcHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin