Sheetal zıplayarak grubun şarkısına eşlik ederken ben sadece durmuş, Michael'ı izlemeye çalışıyordum. Sadece bir kez göz göze gelmiştik. Çalmaktan asla vazgeçemedikleri Disconnected şarkılarında Calum'la dans etmek için benim olduğum tarafın yakınına gelmişti ve o arada göz göze gelmiştik.
Ama o hiçbir şey olmamış gibi Calum'la dans etmiş, ona bir şeyler söyledikten ve Calum'u kahkahalara boğduktan sonra şarkısını söylemek için tekrar diğer tarafa geçmişti.
Onu çok özlemiştim. O uzaktayken, her şey daha iyiydi. En azından sevgilimdi, yanıma geldiğinde bana sarılacağını ve beni öpeceğini biliyordum. Ama şimdi, yanındaydım ve bana doğru düzgün bakmıyordu bile.
Kafamı iki yana salladım ve Tate'in oturmamız için geçtirdiği sandalyeye oturdum. Sheetal dans etmekten dolayı hiç oturmamıştı ama ben arada sırada oturma gereği duruyordum. Onsuzluk beni yoruyordu. Şimdi her şey daha ağır geliyordu.
Kollarımı göğsümde birleştirdim ve saçlarımın önüme düşmesini umursamadan başımı eğdim. Onu geri almak için ne yapmalıydım? Twitterda çok geziniyordu, hashtag mi açmalıydım? Hayır, bunu yapamazdım. Görmeme ihtimalini göze alamazdım. Gece gizlice odasına mı girmeliydim Ashton'dan yardım alarak? Hayır, bu da onu sinirlendirirdi.
Ne yapmalıydım? "Çok iyiler!"diyerek Sheetal gülerek konuştuğunda önüme düşen saçlarıma üfleyip hafifçe kafamı kaldırdım.
Bana bakıyordu.
Michael Gordon Clifford bana bakıyordu ve suratındaki yamukluğa bakılırsa gülümsüyordu.
Lanet olsun. Bana çok güzel bakıyordu.
Şarkı söyleme sırasını kaçırdığını fark ettiğimde şapşal haline kıkırdayıp saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdım. Gülümsemesini yüzünden silmedi göz göze geldiğimizde de. Bunun yerine o da güldü ve şarkıyı müziğe göre devam ettirdi.
Calum gözlerini bana çevirdi ve sırıttı. Bas gitarını çalmaya devam ederken bizim olduğumuz tarafa doğru geldi. "Neden öyle gülüyordu?"
"Bilmiyorum. Ama çok güzel, değil mi?"dediğimde kafasını geriye atarak güldü ve geri yürüyecekken ayağı takıldı ama düşmeden durumu dans ediyormuş gibi yapıp kurtardı. Calum grubun şımarığı olabilirdi ama en tatlılarından biriydi.
Şarkıları bittiğinde Ashton üstündeki tişörtü çıkardığında gülmeye başladım ve Sheetal bir kızdan beklenenden çok daha iyi ıslık çalmaya başladığında gülüşüm arttı. "Pekala, pekala... Nasıl hissediyorsunuz?"diyerek Ashton konuşup kıkırdadığında herkes çığlıkla karşılık verdi sorusuna. Bence konuşmaya bile gerek yoktu. Çığlıklar oldukça iyiydi.
"Michael lütfen piyanonun başına geçer misin? Orada hiçbir işe yaramadan duruyorsun."diyerek Calum ona kızdığında, Luke mikrofonu unutmuş gibi güldü ve hayranlar hem gülüp hem de çığlık atmaya başladı. Olan her şeye çığlık atmaları çok tatlıydı.
Michael gitarını çıkartıp yere bıraktıktan sonra piyonaya doğru ilerlemeye başladı. "Broken Home güzel olabilir."dediğinde Ashton, hayranlar ve Sheetal yanımda onu onaylar gibi çığlık attı. Ben ise sadece kafamı iki yana salladım.
Bu şarkı, beni ağlatacaktı. Ve ben burada deli gibi ağlamak istemiyordum. Özellikle de sessiz ağlayamayan birisi olduğum için, burası savaş alanına dönebilirdi.
Calum, Luke ve Ashton konuşurken ayağa kalkıp birkaç adım ileri gittim. Ashton'ın beni görmesi gerekiyordu ama aptallık etmiştim. Ashton değil, hayranlar beni görmüş, ismimi bağırmaya başlamışlardı. Calum'ın gözleri bana dönerken ona yalvaran gözlerimle baktım. "Lütfen Broken Home'u çalmayın."
"Artık çok geç."dedi ve ben dolan gözlerimle geri çekilirken Michael ve Luke şarkıya giriş yapmışlardı bile.