Telefonum titrediğinde, bir saat önce duvardaki kendiliğinden açılmış olan televizyondan gözlerimi çevirip cebimden telefonumu çıkardım. Arayan Ashton'dı. "Tate bana odada olduğunu söyledi ama kafam karıştı. Burada çok fazla oda var."
Gülerek gözlerimi devirdim. "Sizin odanızın karşısındayız."
"Oradan ayrılma tamam mı? Birkaç hayranlar fotoğraf çektirmeliyim. Sonra yanına geleceğim."
"Burada öleceğim! Lütfen çabuk ol Ash."dedim ve beni onaylamasının ardından telefonu kapattım. Televizyonda genellikle dışarıdaki alan vardı ama onları hala görmemiştim. Hayranlar çoğalmıştı ve Sheetal biraz uyuyacağını söylemiş, tekli koltukta öylece masum uykusuna dalmıştı. Üstüne kenardaki dolapta bulduğum bir pikeyi koymuştum hava her ne kadar sıcak olsa da.
Ben ise sadece umutsuz bir vaka gibi öylece odada durmuş, gözümü bile kırpamamıştım. Michael'ın beni ilk gördüğü anı canlı canlı yaşamak istiyordum. Belki bana sarılırdı ya da bana küfür eder, odayı terk ederdi. Konser öncesi moralini altüst bile edebilirdim ama onu görmeliydim. Yaptığım hatanın farkındaydım.
Kelebekler gitmişti. Yere çakılmıştım ve burası karanlıktı. Michael ise benim ışığımdı ve ona deli gibi ihtiyacım vardı. Bir keşin uyuşturucuya olan bağımlılığı gibi ona ihtiyacım vardı.
Telefondan internete girdiğimde herkes konser için dakikaları sayıyordu. Grubun hayranlarını takip ettiğim için biraz pişmandım çünkü Michael'ı unutabileceğimi sandığım zamanlarda hep o hayranlar yüzünden resimlerini görmüş, acım çok daha büyümüştü. Ama şimdi pişman değildim çünkü bensiz bile olsa mutlu olduğunu görmek beni de mutlu ediyordu.
Ama yine de benimle mutlu olmasını istiyordum.
Michael ve yeni sevgilisi için açılan hashtag, moralimi biraz bozsa da genellikle hayranlar beni istediklerini yazmışlardı. Bildirimlerimde de hayranlar beni etiketlemiş, beni özlediklerini veya yeni esmer kızı hiç sevmediklerini yazmışlardı.
Onların hepsine sarılıp öpebilirdim ama yapabildiğim sadece gülümsemekti. Cevap vermem bile yanlış olurmuş gibi hissediyordum.
Kapı çaldığında telefonumun ekranını kilitleyip yerimde hafifçe doğruldum. Kapı aralandı ve içeriye dalgalı saçlı kafasını uzattı Ashton. "Girebilir miyim?"dedi ama gözleri beni bulur bulmaz cevabımı beklemeden içeri girmiş, kapıyı da kapatmıştı.
Ayağa kalkıp oldukça uzun bir süre canlı canlı görmediğim Ashton'a yaklaştım. "Merhaba Ash."
"Sesin çok kötü."diye söylendikten sonra kollarını açtı. Bunu seviyordum. Bu sebeple hiç durmadan Ashton'ın kollarına koştum ve ona sıkıca sarıldım. Telefon konuşmalarımızda, eğer yan yana gelirsek ilk işi bana sarılmak olacağını söylediğinde onu ciddiye almamıştım ve şimdi bana sıkıca sarılıyordu. Neredeyse dört aydır bana sarılmamış, omzunda ağlamama izin vermemişti.
O lanet dünya turlarında sadece beni arıyordu. "Teşekkür ederim Ash."
"Sen benim kız kardeşimsin Sarah, teşekkür etmeni istemiyorum."dedi ve şapkamın altından saçlarımı okşadı. "Umarım lanet olası Mike için iyi bir fikrin vardır çünkü gerçekten bok gibi son zamanlarda."
"Onu seviyorum."
"Bunu biliyorum!"dedi hiç zaman kaybetmeden. Büyük elinin sırtımda olduğunu hissettim. "Ve sizin için elimden geleni yapacağım. Sadece onun üstüne gitme, tamam mı?"
"Onu kırdım. Ve aptal gibi davrandım."dedim gözlerim buğulanırken. Ashton'ın üzerindeki kız parfüm kokusunu aldırış etmiyordum çünkü hayranlarla buluşacağını biliyordum. "Ellerimden kayıp gitmesine izin veremem."
"Olduğun gibi olursan, yine seninle olacaktır."diye fısıldadı ve şapkamın önüne arkaya çevirip alnımı öptü. Kolları belimi sarmayı keserken ellerini yanaklarıma koydu. "Şimdi bana şu melek gibi uyuyan kızdan bahset."
