0.4

459 87 12
                                    

Hande SÜVARİ

'Hayat kısa, ânı yaşa.'

Ama ben o anı yaşayamıyordum işte. Kuzey denen insan dışı varlık buna izin vermiyordu. Şu bir kaç günde hayatı zehir etmişti bana itici varlık. Sinir olduğumu biliyor, bana kaba kaba davranıyordu. Ondan hiç haz etmiyordum. Ama bu yaz boyunca onunla kalmak zorundaydım. Çünkü babam sağolsun bana başka seçenek bırakmıyordu. Bazen keşke annem yanımda olsa diyorum, fakat olmuyor işte. Annem babam yüzünden bıraktı beni. O pislik adam yüzünden annesiz kaldım. Ağlamayacaktım. Annem elbet bir gün geri dönecek. Bende onunla mutlu olacağım. Babam olmadan. O adam mutluluğumuzu zehir etmeden. Üvey oğlu kılıklı! Nefret ediyorum o adamdan, onun kızı olmaktan, annemsiz yaşamaktan. Artık zor geliyor bana tüm bunlar. Fazla ağır bir yük var omzumda. Ben bu yükü taşıyamıyorum artık.

"Hayırdır düşünceler kraliçesi, yine neyi düşünüyorsun?" Gözlerimi devirdim, "istemediğin ot burnunun dibinde bitermiş!" Diye mırıldandım. Seslice nefes verdi, "üç maymunu mu oynuyorsun? Benim için sorun değil güzelim. Seninle konuşsam da olur, konuşmasam daha iyi olur." Kaşlarımı kaldırdım, "Güzelim?"

"Yanlış anlama güzel olduğundan değil. Ağız alışkanlığı. Kusura bak!" Sinirle dudağımı kemirdim ve elimin altında duran orta boyda ki yastığı kafasına attım. "Sen benimle uğraşmayı bırak ve sevgilinle ilgilen bence. Adı neydi o sevimsizin?"

Sinirle soludu, "Helin hakkında bir daha öyle bir şey söylersen ölmek için son duâ nı et!"

"Sanki yalan söylüyorum! Sevimsiz bir kız. Hatta çevredekileri bakınca 'sürtük' olarak nitelendirebileceği bir davranış türüne sahip." Kaşlarını kaldırdı, "Madem bu kadar çok şey biliyorsun bunu derslerine yansıtarak kullansaydın. Burda ne işin var!"

Alayla güldüm. "Anneciğim sağolsun küçük bir iyilik yapmak istemiş!" Evrim annem falan değildi tabii ki!

"Çok iyi yapmış seni benim başıma bela etmekle! Sağolsun var olsun!"

"Allah korusun." Diye geveledim ağızımın içinden. Evrim var olmasındı. O bir an önce bu dünyadan tahtalı köye bilet almalı ve def olup gitmeliydi. Benim tek temennim bu yöndeydi en azından.

"Neyse kalk hadi gidiyoruz."

Kaşlarımı kaldırdım, "Nereye gidiyoruz? Nereye götüyorsun beni? Yoksa beni deniz 46 yerimden yumruklayıp denize mi atacaksın! Sonra da buraya gelip sevgilinle rahat rahat oynaşacaksın değil mi! Edepsiz terbiyesiz! Sen insan mısın be hayvan! Senin gibi bir hayvanla daha önce karşılaşmamıştım en azından senin kadar sevimsiz, itici, mikrop-"

Öfkeyle bağırarak beni susturdu, " Sus! Allah aşkına sus! Ne biçim bir çenen var kızım senin! Birini öldürmek istiyorsan çeneni kullanman yeterli! Lan kulağımı s*ktin!"

Ağzım açık bakakaldım. "S-en..." diyecek bir şey bulamamıştım. Küfüre kesinlikle tahammülüm yoktu.

"Türkçen kaçtı senin?"

Kibirli bir gülümseme takındım. "98,99 dan beşti canısı."

Alayla gülümsedi. "Cümle kuramayan birine göre gayet iyi bir notun varmış."

"Comlo koromoyon borono goro goyot oyo bor noton vormoş!" Dedim ve ayağa kalktım. "Salak!" diye mırıldandım ve masanın üstünde ki telefonu alıp odanın kapısına doğru ilerledim. Bu geresizle aynı havayı solumak istemiyordum. Gerçi burada üç ay kalmaya mahkum edilmiştim.

"Telefonu bırak!" Tolofono borok! Bırakmayacağım be bırakmayacağım! Sa-na-ne!

"Bırakmıyorum abiciğim! Ne yapacaksın? Ayrıca sanane benim telefonumdan be?"

Dikkat Abiler Karıştı! Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin