1.3

262 76 5
                                    

Hande'den

Bugün gidiyordum. Evet bu sefer gerçekten gidiyordum. Kuzey'i bırakıyordum. Arkadaşlarımı bırakıyordum. Başlar da istemeyek geldiğim bu yerde hem güzel arkadaşlıklar, hem de güzel anılar biriktirmiştim. Hiç unutamayacağım bir yaz geçirmiştim.

Bazen ağlamış olsam da, genelde kahkahalarla güldüğümüz bir yaz olmuştu. Maymuş ve şebek, Ediz ve Ege olmuştu hep. Çoğu zaman bizi güldüren iki tatlı arkadaş. Doruk, zeki, ona aşık olan kızı başından atmak için uğraşan, kendi aşkı için savaşan akıllı bıdık.

Giray, hep en az konuşanımız, çözemediğim bir soru gibi, bana bir abi kadar güven veren insan. Beril, o benim canım, kardeşim gibi, bu kadar kısa süre de edindiğim tek dost, her zaman yanımda olan, beraber ağlayabildiğim, bana gerçek dost olan insan.

Kuzey, o çok farklı, çoğu zaman korumacı, kollarının arasına girdiğiniz de farklı bir dünya karşılıyor sizi, dışarıdan göründüğü gibi soğuk değil, tam tersine o kadar sıcak bir dünya ki, ömrünüzün sonuna kadar orada kalabilirmişsiniz gibi hissediyorsunuz, ağladığım da bana omzunu veren, güzel ve tatlı atışmalarımıza tanık olduğunuz insan. En önemlisi de, ne kadar kabul etmek istemesem de, sevdiğim.

Bir yanım gitmek istiyordu. Daha fazla acıya yer yok diyordu. Ama diğer yanımsa acı çeke çeke de olsa onun yanında kalmak istiyordu. Kalbinde yer alamayacağımı bilsem de kalmak isteyen yanıma söz geçiremiyordum.

"Ee uçağa daha 6 saat var şimdi ne yapıyoruz?" Diyen Ege'ye çevirdim başımı. Bizim evde toplanmış, oturuyoruduk. Hepsinin suratı asıktı. Ama gülümsemeye çalışıyorlardı. Beril dolu gözleriyle, "Bence o 6 saat boyunca Hande'ye sarılalım." Dediğin de burukça gülümseyip, sarıldım ona. Hemen yanı başımda oturuyordu. Diğer yanımda kim oturuyordu hadi tahmin edin?

Ayakta alkışlıyorum. Doğru cevap tabi ki de Kuzey! Bizim Sevgisiz Soykır bile üzülüyordu gideceğim için. Ama gidiyordum işte. Aslında biraz sinirliydi bana. Tabii siz olanları bilmiyorsunuz. Anlatayım o zaman ben;

Kuzey'in, "Bir şerefsiz p*çimiz eksikti!" Demesiyle kaşlarımı çattım. Kimden bahsediyordu? Bir dakika sonra hışımla salona girdiğinde arkasından giren kişiyle gözlerim fal taşı gibi açıldı. Ben buna benden uzak durmasını söylememiş miydim be? Nereden geliyordu bu mallık? Koltukta ayaklarımın açıkta bıraktığı yere oturana kadar girdiğim şoktan çıkamadım. Silkelendim ve kendime geldim. Hemen bunu kovmam gerekiyordu. Görmek bile istemiyordum şu meymenetsizi! "Ne işin var senin burada?" Diye tısladığım da pişkince sırıttı. Ay bir de sırıtıyor utanmaz! "Sevgilim, hadi ama yapma böyle. Daha geçen gün barıştık ya biz seninle. Kurşunu kafana mı yedin?" Diye sorduğunda arkamda ki yastığı kafasına attım. "Levent bir git işine ya! Ben seni o gün kovdum. Ne barışmasından bahsediyorsun?" Attığım yastığı hava da kaparken sinirle ofladım.

Omuz silkti. Omuzları kopasıca! "Ah, özür dilerim bebeğim. Kimse barıştığımız bilmeyecekti değil mi?" Cidden şerefsizin tekiydi! "Ya sen ne saçmalıyorsun gerizekalı?! Yolarım seni bak!" Elin de ki yastığı geri bana attığında tutamadığım için yastık kafam da patlamıştı. "Ya öküz müsün?" Diye cırladığım da sırıtıyordu. Çaktırmadan Kuzey'e baktığım da kızgın bir boğa gibi bizi izliyordu. Doruk ise gergin bakışlarıyla aramız da mekik dokuyordu. Levent elin de ki çiçeği bana uzattığın da kaşlarımı kaldırdım. Elin de çiçek mi vardı bunun? Ay şoktan görmemiştim sanırım. Alsa mıydım ki? Ay ama beyaz güldü. Almazsam canım kalırdı. Bir de gitmiş en sevdiğim çiçeği almış edepsiz. Kesin inadına yapıyor! "Ay alayım bari. Çiçeğe yazık olmasın." Elinden çiçeği alıp orta sehpanın üstüne koydum. O sıra da Kuzey'de ayağa kalkıp, "Çiçeğini de verdiğine göre artık gidebilirsin!" Levent hiç takmadan koltuğa yayıldığın da sinirle üstüne yürüdü. Yakasından tuttuğu gibi ayağa kaldırdı. Dehşetle cırladım, "Kuzey ne yapıyorsun?!"

Dikkat Abiler Karıştı! Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin