3.0

178 57 0
                                    


Beril KAYALAR

Bir peçeteyi daha buruşturup yere attım. "Hak etmedim!" Bir yandan ağlıyor bir yandan da kendime kızıyordum.

"Biri şu kıza evimi b*k ettiğini söylesin!" Kuzey'in bıkkınca söylediğini duymamazlıktan geldim.

"İnsan bari giderken döner arkasına bakar. Onu bile yapmadı ya!" Bir kez daha burnumu sildim. Saatlerdir ağlayıp duruyordum. Ağladıkça ağlama isteğim artıyor gibiydi.

"Onu yapsa ne değişecekti? Bu sefer de utanmadan arkasına bakın da gittiiiğ, diye zırlayacaktın." Dedi Ege. Sağ eli ile sol elinin bileğini kavramış, bana baygın baygın bakıyordu. "Abi bu kız benim tansiyonumu düşürdü."

"Düşen tek şey tansiyonun olsaydı keşke!" Diye homurdandı Ediz. "Çenen de tansiyonunla yarışıyor herhalde."

Ege ayakkabısını çıkarıp Ediz'e attığında, Ediz kucağında ki yastığı kalkan olarak kullandı. Ayakkabı yastığa çarpıp yere düşerken; hemen yanında duran Kuzey ayakkabıyı alıp Ege'ye geri fırlattı. "Lan başlatma ayakkabına. Ev lan burası!"

"Ben kumarhane sanıyordum!" Diye dalga geçti Ege ayakkabısını alıp ayağına geri giyerken.

"Sen duâ et ben onun izini senin yüzünde çıkamıyorum."

Hande, sessiz sedasız yanımda otururken başım onun omzunda elimde rulo şeklinde tuvalet kağıdı ile ağlamaya devam ediyordum. Bu sefer nasıl toparlanacağımı ben bile bilmiyordum.

Saftım, bunu kabul ediyordum. İnsanlara çabuk değer veriyordum. Hemen güveniyordum. Bunun sonucunda yine kendim kırılıyordum.

Oysa Giray Demirhan'a sevgiden başka bir şey vermemiştim. En azından sevgimin, verdiğim değerin karşılığı bu değildi.

Babası yanında olmayan kızların bir kanadı kırık olurdu. Sonra bir adam çıkardı karşısına, babası gibi güven veren, değer veren, mutlu eden...İşte ancak o zaman iyileşmeye başlardı o kanat.

Giray önce kanatlarımı iyileştirmiş, ardından da hiç umursamadan yine kırmıştı. Canım acıyordu! Salak gibi hissediyordum. Bir hiç gibi.

"Yaşamayı hak etmiyorum." Diye mırıldandım.

"Saçmalıyorsun. Giray böyle yapıyor diye hemen bunu düşünmen aptallık olur." Dedi Hande.

Cevap vermedim. Konuşmak istemiyordum. Gözlerimi kapatıp hiç bir şey yaşanmamış gibi hayaller kurmaya devam etmek istiyordum. Canım yanmamış gibi, Giray yanımdaymış gibi...

Hani bazı anlar vardır. Kimseyi duymak istemediğimiz. Yanlızlığın dibine vurmak istediğimiz. Şu an onu istiyordum. Fakat yanlız kaldığım zaman da kendimi yiyip bitirecekktim, biliyordum.

"Ne yapalım biliyor musunuz?" Diye sordu Ege. Bakışlarımız ona doğru döndüğünde memnuniyetle gülümsedi. "Bara gidelim ve biraz eğlenelim. Hem Beril'in de kafası dağılmış olur."

Başımı iki yana salladım. "Hayır, istemiyorum. İstediğim tek şey başımı yastığa gömmek ve saatlerce kalkmamak."

Hande, "Beril'i tek başıma bırakmayacağıma göre, bende gelmiyorum." Dedi ve ekledi, "Ben gelmediğim için Kuzey zaten gelemez."

Kuzey sırıtarak Hande'ye döndü. "Pardon güzelim," Diye söze başladığında, Hande kulağıma doğru eğilip, "Allah'ım bana güzelim dedi! Galiba eriyorum." Diye mırıldandı. Moralim bozuk olmasaydı oturup gülebilirdim ama sadece tebessüm etmekle yetinebildim.

"Biz aynı ayakkabıyı giyen bacak ve ayak mıyız? Niye sen gidemezsen bende gidemiyor muşum?"

"Çünkü ben korkarım. Ayrıca yaptığın benzetme hiç hoş değildi Kuzey Soykır. Espiri yeteneğin yerlere yatmış, mekik çekiyor."

Dikkat Abiler Karıştı! Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin