11#Umarım, seni hiç böyle ağlatmam.

148 20 2
                                    

"Nasıl bakire değilsin?"

"Bana nasıl söylemezsin?"

"Ne zamandan beri ?"

"Kiminle?"

Sırası ile Burcu, Didem, Cemre ve erkeklerin hepsi düşüncelerini belirttiler. Ben ise hunharca gülüyordum. "Neye gülüyorsun? Ben komik bir şey göremiyorum!" dedi Didem sinirli bir şekilde. "Kanka Finn aşkına ya! Benim sevgilim mi oldu da yattığım olacak? Sizin sırlarınızı öğrenilmekten kurtardım. Ben size demedim mi bunlar bir işler çevirir diye!"

"Ohhh var ya bir an ciddisin sandım. Yoksa kesin hapise girerdim." dedi Buğra tuttuğu nefesi verdiğinde. Ben ise hala hunharca gülüyordum. "O zaman ne yapalım hepimiz itiraf edelim!" 

Herkes onaylayan mırıltılar çıkarttı. Tabiki de ben hariç delirdiniz mi? Hemen lafa atladım. "Ben itirafımı yaptım. Şişe bana geldiğinde bir kez daha çevirilir!"

"Ben niye duymadım?" dedi Onur.

Didem'e dönüp "Ben sizi sevgili yapmaya çalışmakta hata yapıyorum sanırım. Bu çok salak! Canım arkadaşım, ben 'Benim sevgilim mi oldu da yattığım olacak?' diye bir cümle kurdum. Hatırlarsan! Ve biz bundan sevgilim olmadığını ve dolayısıyla yattığımın da olmadığını anlıyoruz ve sürtük olmadığımı da! Hımm... Vazgeçtim! Bana üç kere geldiğinde tekrar çevirilir ya da iki olsun sürtük olmadığımı zaten biliyordunuz." dedim. Bir kaç saniye sonra -Onur ve Didem'in bakışları daha kötü olmak üzere- gruptakilerin ölümcül bakışlarını gördükten sonra "Oha kendimi ifşa ettim!" diye cırladım. 

"Ama öyle bakmayın! Zaten Burcu ile Buğra'nın arasını da yapmaya çalışıyordum! Ama ben daha bir halt yemeden Buğra kızın dudaklarına yapışmış!" diye bağırdım bu sefer. Burcu Buğra'ya ölümcül bakışlar atarken bana döndü. "Tamam kapa konuyu! Oyun oynayalım!" diye çığırdı. Koşarak gidip şişeyi getirdi. Yuvarlak oluşturup ortamıza şişeyi koydular. Bir tarafımda Onur diğer tarafımda ise Ateş vardı. Onur'a dönüp "Onur'cuğum ya bacaklarımı kesmeyi bırakırsın ya da değerlini keserim!" diye çığırdım. Ateş'te Onur'un kafasına geçirip "Kızın bacaklarını kesmeyi bırak! Yoksa onun yerine kıymetlini kesip pilav üstü yapar sana yediririm." dedi. 

Şişeyi alıp çevirdim. Burcu'da durduğunda "Aslında sizin öz olarak bildiğiniz kardeşim üvey." dedi Burcu. "Benimle tanıştırıyorsun!" dedim. Kafasını sallayarak beni onayladı. Burcu şişeyi döndürdüğünde şişe Ateş'te durdu. Herkes Ateş'e dönmüştü.

"İlkokulda kendimden üç yaş büyük bir kızla çıktım." dediğinde kahkaha attım. "İnsan 7'sinde neyse 70'inde de odur. Kendinden 5 yaş büyük biriyle evlenirse şaşmam!" dedim gülerek. Ateş şişeyi döndürdüğünde Buğra'da durdu. "En uzun ilişkim 3 gün! Tabikide bunun Su ve Didem ile bir ilgisi yok!" dediğinde elimi yumruk yapıp Didem'e uzattım. Gülüp elime yumruğunu vurdu. "A-aaa bizimle ne ilgisi var ya! Daha görümcelerine katlanamıyor! Hem Leyla Teyze ne dedi? İlk önce biz beğeneceğiz sonra Leyla Teyze! Ön eleme yapıyoruz! Gerçi senin sevgililerin hep sürtük ama olsun!"

"Allah'ım hep suçlu ben! Neden ben? Kızım sırf kız benden ayrılsın diye yapmadığın bir şey kaldı mı?"

"Yeni sevgililerin için aslında var! Demek ki kalmış!" diyip sırıttım. 

"Söylesene çok merak ediyorum." 

"Sus söyleme! Süprizi kaçar! Yaptıklarından anlat kardeşimin nasıl bir insan olduğunu merak ediyorum." dedi Yağız.

"Anlat Buğraşkım da alsınlar boylarının ölçülerini." dedim ve Buğra'ya döndüm.

"Su'ya söylediğim ilk sevgilimden sonra Su'ya sevgililerimi söylememe kararı aldım. Söylemedim söylemesine de ne halt ettiyse hepsini öğrendi. Söylediğim kız şapkaları çok seviyordu. Şapkanın birine saç dökücü krem sürmüş. Kızın saçlarının yarısı dökülmüştü. Sonra başka bir kıza da şey yaptı. Kıza taç hediye etti ama yapıştırıcı sürmüş kız saçlarından vazgeçemediği için bir kaç ay o taç ile dolaşmıştı." dediğinde herkes gülmeye başladı.

"Daha onlar hiç bir şey! Bunlar birlikte odaya girdiler. Sırf şey yapmasınlar diye aralarında yattım. Sonra Buğra uyuyunca kızı saçlarından sürükleyip evden kovdum. Ayy! Ne kadar mükemmel birisiymişim!" dedim yüzümü avuçlayarak. Sonra ciddileşerek "Tabii ki daha bir sürü şey! Amma velakin anlatmayacağım. Hem beni bence tanıdın abiciğim." Hepsi gülmeye devam ederken Buğra'ya "Hadi şişeyi çevir!" dedim. Şişeyi çevirdi ve bende durdu. "Vazgeçtim lan! Ben de söyleyeceğim. Bir aralar Buğra'nın kuzenine aşıktım. Yani en azından öyle sanıyordum ama değilmişim. Tamam Buğra beni dövmeden 'Doğruluk ve Cesaretlilik' oynayalım. Ne kadar klişe olsada! Çünkü benim aklıma pek bir şey gelmiyor." dediğimde hepsi onaylayan mırıltılar çıkarttı. Şişeyi çevirdiğimde Didem bana soruyordu. O sormadan ben cevap verdim.

"Doğruluk. Aaaa saçmalamayın tabikide Didem'in diyeceği şeylerden korktuğum için cesaret demiyorum." 

"Evvet. O za- Yaaa ben gerçi her haltı biliyorum senin hakkında ne olacak?"

"Bilemeyeceğim artık."

"Sorusu olan bana söylesin!" dedi Didem. Onur haince sırıtıp Didem'in kulağına yaklaştı. Bir şeyler dediğinde Didem gülmeye başladı ve bana döndü. Benim imalı bakışlarımı gördüğünde hemen susup soruyu sordu. "Ihm... Sorun ; Eğer buradakilerden birini öpmek zorunda olsaydın kimi seçerdin?"

"Finn aşkına! Keşke cesaret deseydim! Neyse sorunun cevabı; Ateş. "

"Neden?"

"Bir soru hakkın var." deyip döndürdüm şişeyi. Didem ve Burcu arasında durdu. Burcu soracağı için Didem hemen "Cesaretlilik." dedi. Burcu'ya yaklaşıp kulağını "Onur'u öptür." diye fısıldadım. Gülüp başını onaylayacak şekilde salladı. "Onur'u öp Didem'ciğim." dedi sırıtarak. Kahkaha atıp "Etme bulma dünyası." dedim.

Biraz kızarıp bozardıktan sonra Onur'a döndü. Didem sesli bir şekilde yutkunup Onur'a yaklaşmaya başladı. Onur da ona yaklaşıp dudaklarına yapıştı. Onları görmek için şekilden şekile girmiştim. Bir dakikanın sonunda dayanamayıp "Lan aile var aile! Didem sende ne öpmeye meraklıymışsın bee! Daha iki gün önce Bora için ağlıyordun! Ne oldu?" diye bağırdım.

"Bunu bana birinin kucağında olan insan mı söylüyor?" dediği an nerede olduğuma baktım. Ateş'in kucağında olduğumu anladığım an hemen yana zıpladım. "Vallahi, tillahi, billahi benim suçum yok! Özür dilerim Ateş." dedim. Hafif gülümseyip önüne döndü. Didem şişeyi çevirdiğinde Buğra Yağız'a soruyordu.

"Doğruluk mu? Cesaretlilik mi?"

"Cesaret." 

"Diyorsun? Aslında Cemre'yi öptürtürdüm ama bu senin için zevk verir. O yüzden jakuziyi soğuk su ve buz ile doldurun gençler. Biraz üşüsün bakalım. 10 dakika duracaksın."

Hep birlikte kalkıp banyoya ilerlediler. Ben ilerleyemedim çünkü sevgili Ateş kolumdan tutup beni mutfağa sürükledi. "Didem! Mutfağa kova getir!" diye bağırdım. Ensemde hissettiğim nefes ile irkildim. "Şakan için bir cezanın olacağını bilmeni isterim canım." Hayır sen ne mağnaa? Sen ne alaka? Salak mıyım? Belki. Ama onun suçu benle ne ilgisi var.

"Sabırsızlıkla bekliyorum." desemde ürkmedim değil. O geri çekildiğinde mutfağa Didem girdi. Kovayı bana verip geri gitti. "Sabırsızlıkla bekliyorsun demek?"

"Evet. Olamaz mı yani?"

"Olur olmasına da ben senin yerinde olsam korkardım."

"Diyorsun? Yani o kadar kötü?"

"Aslında benim hoşuma gideceği için bilemiyorum." deyip sırıttı.

"Fesat mı anlamalıyım?"

"Bilemiyorum artık." dediğinde hızla buzdolabına gidip derin dondurucudaki bütün buzları kovaya döktüm. 'Bir bokluk var ama yakında çıkar kokusu.'  düşüncesiyle pek üstüne gitmedim. En fazla ne yapabilirdi ki? Kovayı elime alıp Ateş'e döndüm. "Evet, spor salonundan çıkmıyor olabilirim ama bir kova için kendimi yoramam. Ellerinden öper canım." diyip güldüm. Arkamı dönmüş yürürken onun sesini duydum. "Sen kendini de taşıyamazsın şimdi, istersen seni de taşıyabilirim."

"Ayy! Aslında çok iyi olur. Amma velakin kendimi taşımak için iki bacağım var. Sen kendini ve kovayı taşı." diyip banyoya girdim. O da banyoya girip jakuzinin içine buzların hepsini döktü. "Ayy! Gördükçe donuyorum ya!" dedim titreyerek. Ama gülüp "Hadi gir abiciğim! Jakuzi seni bekler!" dedim. Bana kötü kötü bakıp jakuziye girdi. Süreyi başlattılar ama daha ilk dakikadan titremeye başladı. 

10 dakika Cemre'nin yakınmaları sonucunda bitmişti. Yağız'ın dişleri birbirine çarpıyordu. Cemre hemen gidip dudaklarına yapıştı. "Ayy! Tamam anladık sevgilisiniz, birbirinizi çok seviyorsunuz, birbirinizi önemsiyorsunuz ama bu gün ikinci bir öpüşme olayını kaldıramayacağım! Yani kıskanmadım, benimle bir ilgisi yok! Hem benim sevgilimin olmamasının suçu hep Buğra'nın! Heee bir de Didem var tabi!" diye bağırdım. Bu sefer sarıldılar.

"Didem ne alaka?" diye sordu Onur.

"Şu alaka canım, bu sevgililerinden ayrıldığında -çocuğu sevmese bile- depresyona girdiği için boyna salya sümük ağlıyordu, boyna acı çekti, sevgiliden soğuttu beni yahu!" dedim.

"Tamam, hadi bu kadar yeter Aynı Yıldızın Altında'yı izliyoruz." dedi Cemre.

"Yalnız tamam film güzel ama o kıza o çocuk olmamış!" dedim. "Sonra devam ettim. Bakın cidden film güzel, süper ve mükemmel olabilir ama çocuk yakışıklı desen değil! Tatlı desen hiç değil! Abi çocuğun ne bok olduğu belli değil ki! Hazel'ciğim canımcığım biriciğim çok tatlı bir insan ama Augustus salağının tipi bile güzel değil! Sonuçta o ne bir Dylan O'Brien ya da bir Damon değil? Hem bunlar Uyumsuzda da abi kardeşler, hayatta çok çelişki var çok." dedim hayıflanarak. Kızların bana bakışlarını görünce ellerimi ben masumum der gibi kaldırıp "Siz ne derseniz o!" dedim. Erkekler dediklerime veya halime gülüyorlardı. 

**************************

"Ama ühühühü ölmesi ühühühühü çok koydu ühühhü beee!"

"Kızım var ya birde çocuğu beğenmiyordun! Öldü diye bir saattir salya sümük ağlıyorsun! Hepsi sustu bir sen susmadın!" dedi Buğra. O an hemen sarıldığım Buğra'dan ayrılıp ciddileştim ve konuştum. "Çocuğu beğenmemem çocuk öldüğünde ağlamamam anlamına gelmez! Tamam bazen -hatta çoğu zaman- acımasızım ama benim de kalbim var!" deyip diğer yanımdaki Yağız'a sarıldım. Kafamı kaldırıp "Dur! Daha demin sen Cemre ağlıyor diye kıza kızıyordun!" diye kalkıp karşı koltuğa oturdum. Yani Onur ve Ateş'in ortasına. Onur'a döndüm ve tam sarılacakken "Ayyy! Sen sapıksın! Sana güvenemiyorum boh da çıkabilir!" deyip Ateş'e sıkıca sarıldım. Ağlamama devam ederken Ateş'in güzel kokusunu içime çekiyordum. Parfümü cidden çok güzeldi bea! 

"Tamam. Siz gidin odaların kapısını açıp bulduğunuz misafir odalarında uyuyun ben Su'yu hallederim." dedi ve bana biraz daha sıkı sarıldı. Ayak sesleri duyduğumda gittiklerini anladım. Beni kucağına oturttu ve daha sıkı - nasıl daha sıkı olacağını bilmiyordum. Sanırım beni öldürmek istiyordu- sarıldı. Ağlamam kesildiğinde bilincim kapanmak üzereydi. 

"Neden bu kadar çok ağladın?"

"Çünkü birisi öldü." diye mırıldandım.

"Peki ama bu kadar ağlamana değer miydi?" 

"Evet." diye mırıldandım. Bir kaç saniye sonra, tam uykuya bedenimi kaptırmak üzereyken, uykuya yardırarak ilerlerken bir ses duydum.

"Umarım, seni hiç böyle ağlatmam."

Kurtuldum DerkenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin