30#Ben aşkımın peşinden gidip kaybolmak istiyorum.

18 3 0
                                    

Nefesimin tıkanmasını önemsemeden koşmaya devam ettim. Çağla için olmasa bile kendim için gerekli bir insandı. Her an gidebileceği düşüncesiyle biraz daha hızlanmaya çalıştım.

Sandalyeden kalan Çağlar'ı gördüğümde kendime engel olamayarak "Gitme!" diye bağırdım.

Kafasını hızla bana çevirip bir kaç kez gözlerini kırpıştırdı. O bana bakarken ben ona yaklaşıyordum.  Aramızda bir adımlık mesafe kalınca durdum. "Gitme." diye tekrar ettim.

"Gitmemem için bana bir neden ver."

Alt dudağımı dişledim. Benim yüzümden ailesinden, arkadaşlarından kopacaktı. Ama beni bağlayan pek bir şeyim yoktu. Onun sürtük olsa bile bir kardeşi vardı ama ben de ailemi yeni bulmuştum.

"Sana bir neden veremem." dedim nefesimi verip bıkkınlıkla.

"O zaman gitmeliyim." deyip arkasını döndüğü anda elim koluna gitti ama onu kendime çevirecek gücü bulamadım. Kafasını bana çevirip omzunun üzerinden baktı. Kafamı eğip ayakkabımı incelemeye başladım. Ayakkabı bağcıklarım ne kadar da güzelmiş, belki onlarla evlenebilirdim. Ya da onları yatağa atabilirdim!

"Sen gitmemelisin. Daha ailenin ve arkadaşlarının yanında yaşacak, güzel anılar toplayacaksın. Belki aşık olacak ve sevgiyi en derinlerinde hissedeceksin. Evlenecek ve mutlu bir yuvaya sahip olacaksın. Karın ve çocuk belki çocuklarınla mutlu anlar yaşayacaksın, benim yüzümden gidemezsin. Ailenin, arkadaşlarının, hatta yüzünü görmediğin karın ve çocukların için kalmalısın. Çünkü dediklerim başka bir ilde veya ülkede yok, sadece kendi yurdunda var. Yani burada, işte tam da bu yüzden burada kalmalısın. İlla biri gidecekse o giden ben olmalıyım, ben geldim ve yine ben gideceğim. Ama sen kıçının üstüne oturacak ve eski yaşantına geri döneceksin!"

Gözümden damlayan bir yaş, yere düşerken kafamı kaldırarak konuşmamın vurucu darbesini uyguladım. "Senin ailen var, arkadaşların var. Sen bunları bırakamazsın ama ben bırakabilirim. Benim ne bir ailem, ne de arkadaşlarım var. Arkadaşlarım bir elimin parmaklarını geçmezken seninkiler ise Türkiye'nin nüfusunun yarısı. Kaybedecek bir şeyim yok benim ama senin var. Sen bebekliğini, çocukluğunu, gençliğini, anılarını ve sevdiklerini kaybedersin!"

Elimi kolundan çekip hızla arkama döndüm ve yürümeye başladım. Gidip gitmemek onun kararıydı. Eğer gerçekten gitmek istiyorsa engelleyemezdim. Gitmezse ne âlâ, giderse pekâlâ.

Beni bekleyen Ateş'in arabasına bindim. Artık onunla üvey olsakta kardeş olduğumuzu söylemeliydim. Konuya nereden başlayacağıma karar vermeye çalışırken yolu izliyordum.

"Karadeniz'de gemilerin mi battı? Kara kara ne düşünüyorsun?"

"Nasıl üvey kardeş olduğumuzu."

Lafı dolandırmadan söylemeyi bende düşünmüyordum. Amma velakin her şey kendim dışında gelişmişti.

Hiçbir tepki vermedi, ne aniden frene bastı, ne bağırdı, ne şaşırdı. Ona dönüp yüzünü inceledim. İfadesizdi, vücudunu inceledim bu sefer. Hiçbir tepkisi yoktu. Aynıydı. Ama ben onun sakinliğine şaşırmıştım.

"Bilmiyor muydun?"

"Tabiki de bilmiyordum, salak mısın?" dedim kaşlarımı çatarak.

"Ne bileyim bilmediğini? Sana söylediler sanmıştım. Hatta annemin seni kaçırıp baban hakkında söylediklerini de biliyorum."

"O zaman Allah aşkına şu tepkiyi vermem izin ver. Oha amına koyayım."

Verdiğim tepkiye gülüp yola odaklandı. "Bunları konuşuruz kafeye varınca."

Kurtuldum DerkenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin