Kendimi sersem hissediyordum, sanki acımasız bir akşamdan kalmalığı çekiyordum. Dün akşam neler olduğunu zorlukla hatırlıyordum. Burnumu kırıştırdım, kendi yanaklarımı tokatladım ve pencereye bakarken esnedim. Kalkmak için fazla tembeldim ama telefonum saatin sabahın 11'i olduğunu gösteriyordu. Aslında bu beni yatağımdan sürünerek çıkmam için motive ediyordu. Bileğim dünden çok daha iyiydi. Tamamen iyileşmemişti ama en azından yürüyebiliyordum.
Mutfağa giden yol boyunca hapşırdım. Şanslı ben... Hanbin ve Bobby çoktan oradaydı, mısır gevreği yerken Bobby'nin telefonunda oynayan bir youtube videosuna kapılmış gibi görünüyorlardı. Zemin çatırdadı ve ikisinin ilgisini üzerime çekti. Hanbin'i gördüğümde dün geceki anlar kafamda flaş gibi patlamaya başladı. Gözlerim sonuna kadar açılırken elimle ağzımı kapattım.
Aman Tanrım... Rüya değildi. Ben ve Hanbin dün gece öpüştük. Aklımı kaybetmiş olmalıyım...
Ağır bir sessizlik üstümüze kuruldu, aramızdaki gergin atmosferden daha kalındı. Rahatsız edici bakışlar etrafta gezindi ve diğerlerinin bakışlarından kaçındı.
Biraz yiyecek aldım ve varlığımın kimseyi rahatsız etmeyeceği bir yerde, gölün kenarında yemeye karar verdim.
Problemlerimi düşünürken tadı güzel olmayan sandviçimin tadını çıkartmaya çalışıyordum. Sınavlarla başladım, Noel Babadan daha hızlı geliyorlardı. Bitirişi ise bu sandviçten kaç kalori aldığımı hesaplamaya çalışarak yaptım.
Rüzgar bugün o kadar da sert değildi. Söyleyebilirdim ki bu sabahın havası dünkünün tam tersiydi. Soğuk, gri ya da bulanık değildi. Daha çok bir bahar sabahına benziyordu.
"Burada ne yapıyorsun?" sandviçimi yere düşürdüm ve ayağa zıplarken bütün vücut kaslarım korkudan gerildi.
"Kahvaltımı mahvettiğin için teşekkürler!" Sızlanırken toza batan sandviçime Titanikmiş gibi bakıyordum. Derin bir nefes aldım ve sakinleşmeye çalıştım.
Ne zaman yanıma yaklaşsa kötü şeyler oluyordu. Sakin çevremdeki kötü bir enerji gibiydi!
Hanbin birkaç saniye hiçbir şey söylemeden orada dikildi ama bana bir espriymişim gibi bakıyordu. Bir kahkaha ağzından çıktı, duruyor ve tekrar başlıyordu. Henüz bitirmemişti. Bunu siyah gözlerini devirip dudağının yarısını ısırmasından söyleyebiliyordum, dün gece benimkiyle buluşan dudaklarımdan...
Somurtmak istedim ama sonuçta benim de dudaklarımdan bir kıkırtı kaçtı...
Dediğim gibi Hanbin hayatımda tanıdığım en karmaşık erkekti, asla aşık olmamam gereken tipte bir erkekti. Ruh hali değişimleri korkunçtu. İyi adamdan en kötü adama dönüşüyor sonra yine iyi adam oluyordu. Bir vücutta iki kişiyle uğraşmak gibiydi. İlki tamamen pisliğin tekiydi, ben merkezci ve kabaydı; ikincisi ise sıcak, sevimli ve ilgiliydi. Tabii ki çoğu zaman karanlık tarafı ele geçiriyordu. Bu çocuk hakkında bir kitap yazsam kolayca Gri'nin 50 Tonu'nu geçebilirdi.
Birlikte oturmuş gülerken zaman durmuştu. Söyleyecek hiçbir şeyimiz yoktu. Konuşacak hiçbir şeyimiz yoktu. Belki de vardı ama ikimiz de başlatmak istemedik. Sorulardan oluşan bir fırtına beynimde dönüp duruyordu, direnmeye çalıştım ama sonunda onları daha fazla tutamadım.
"Hanbin, sana bir şey sorabilir miyim?" Ellerini ceplerine sokarken kaşlarını çattı. Vücut dilinde bir insanın bu şekilde durması başka birinin yanına yaklaşmasını istememeyi temsil ediyordu. Bu gönülsüzlüğün bir işaretiydi.
"Hmm." Başını sallarken gözlerimiz yoğun bir bakışla buluştu.
"Dün gece hakkında..." Bobby beni böldü, Hanbin için gerilimi rahatlatan bir kurtuluş gibiydi. Bobby bizi selamladı ve daha hızlı olmamız için bir işaret yaptı. Görünüşe göre eve gitmek zorundaydık, iKON'un bir gün sonra Seul'de fanları için sürpriz bir konseri vardı.
Sumin'in bana en azından merhaba bile demediğine inanamıyordum. Bu oldukça gülünçtü.Araba durduğunda ve oğlanlar çantaları içeri taşımaya başladığında onu kolundan tuttum.
"Böyle davranmayı bırakamaz mısın? Ben hiçbir şey yapmadım." Belki sesim kulağa fazla dramatik geliyordu ama durum kontrolümden çıkmıştı. Bu işi öyle ya da böyle bitirmek zorundaydık.
"Hiçbir şeyi tanımla Hana. Hoşlandığım çocukla canım cicim durumundasınız. Bana söylediğine göre nefret etmen gereken çocukla." Yüzünde eğlenmediğini gösteren bir ifade vardı, gördüğü her şeyi yargılıyor gibiydi. "Oh, ve bunun yanında birinizin diğerine aşık olmasını içerdiği bir oyun oynuyorsunuz." sinirlice ekledi.
"Bu oyunun bir bedeli var. Eğer ben kazanırsam o evden ayrılacak, bedeli ben ayarladım. Kaybedemem... Ondan hoşlanmıyorum bile."
Sözlerim kulağa inandırıcı gelmiyordu çünkü %50'si doğruydu. Hanbin'den hoşlanmaya başlamıştım. Agresif tavırlarıyla sınırı aşsa da onun diğer tarafından hoşlanmaya başlamıştım. Tatlı olan tarafından hoşlanıyordum...
"Kanıtla." Sumin kollarını çaprazladı ve kafasını yukarı kaldırıp beni hor gördü.
"Nasıl?" Alnım kırıştı ve karnım daraldı. İyi bir şey yapmamı istemeyecekti, kişiliğini bildiğimden bela açacağı belliydi.
"Bu gece Hanbin'le yemek yiyelim." Oh... Bu o kadar da kötü değildi. Onları dışarıya götürebilirdim, sonuçta Hanbin'le bir şey yapmak istediğimden değildi. Özellikle de Sumin'in önünde.
"Çifte randevu... ama Hanbin benim. Sen başka birini getireceksin. Bana onun hakkında hislerinin olmadığını göster." Dudaklarını kıvırıp sırıtırken ekledi. Kaşlarımı çattım ve Sumin'in yüzündeki o iğrenç gülümsemesinin onu nasıl cadıya dönüştürdüğünü düşündüm. Hogwars'dan kaçmışa benziyordu.
"Tamam."Kısaca onayladım ve sahte bir şekilde gülümsedim. Hayır diyememiştim. Hanbin'e karşı hislerimin değiştiğini Sumin'e gösteremezdim.
O eve girdiğinde telefonumu çıkarttım ve mesaj attım.
"Bir iyiliğe ihtiyacım var."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
100 Days With Kim Hanbin!!!!
FanfictionBu benim ilk çevirim. Bir hatam olursa lütfen anlayışla karşılayın. Yazar: AnonKit http://www.asianfanfics.com/profile/view/592862 Hikaye:http://www.asianfanfics.com/story/view/1028732/100-days-with-kim-hanbin-romance-you-mino-winner-hanbin-bobby-i...