Spiderman'in duyularını ele geçirmişim gibi hissederken içimde tehlike alarmları çalıyordu. Mesajı gönderen kişinin merakı içimi kemiriyordu. Başıma gelebilecek tehlikelerin farkında olmama rağmen bu kişiyle buluşmak istemem bana Dünyanın En Çılgın Kadını Ödülünü kazandırabilirdi.
"Her şey yolunda mı?" Hanbin telefonuma bakmaya çalışırken sordu. Şanslıydım ki o mesajı göremeden telefonu cebime tıkmıştım.
Hiçbir şey söylemeden bana birkaç saniye baktı. Bir şeyler saklamanın verdiği suçluluk göğsüme oturmuştu, bu saniyeleri işkenceyle geçen sonsuzluğa çeviriyordu.
"Tamam... Garip davranıyorsun." Güzel gözleri hala derimin her santimetresini ölçüyordu öyle ki vücudumda hareket eden bütün sıcaklığı hissedebiliyordum.
"Bu akşam boş musun?" Konuyu değiştirirken beni daha fazla sorgulamamasını umdum.
"Neden? Beni bir randevuya davet etmek mi istiyorsun?" Dudaklarının yukarı kalkışı, gamzesinin yumuşak yanaklarında oynaması, beyaz dişlerinin mükemmel yansıyışı, görüşümü bulanıklaştırmıştı.
Her gülümseyişte, her sözcük ve her dokunuşta, Hanbin adlı okyanusa daha çok batıyordum. Profesyonel bir yüzücünün kendini kurtarmayı unutması gibi aşkın dalgaları arasında çaresizdim.
"İstememi mi istiyorsun?" Kaşımı kaldırdım ve dudaklarımı büzdüm, kilitli bir gülüş az kalsın serbest kalacaktı.
"Bir sonraki konserin provası var ama ondan sonra serbest olabilirim." Baş parmağıyla yanağımı okşarken beni kışkırtmaya çalıştı.
"Nasıl açgözlü olabilirim?" Yavaşça dudağıma dokunurken sordu. Delici gözleri ara vermiyordu, kalbim yarış içindeydi, Hanbin'in yakışıklılığıyla hayrete düşmüştüm. Yanaklarım pembeleşirken yutkundum. O benimleyken olmayı tercih edebileceğim başka bir yer yoktu.
Onun dolgun dudaklarını tekrar tekrar hissetmek istesem de yapmam gereken önemli bir iş vardı. Birisi beni The Libertine adlı restoranda bekliyordu. 'bizi' bilerek Hanbin'in kariyerini tehlikeye atan biri...
"Gitmem gerek. Prova bittiğinde bana Bobby'den mesaj at." Hanbin benim katı reddedişimle şok içinde gözlerini kırptı fakat önceki seferlerden farklı olarak yüz ifadesini hızlıca değiştirdi ve yüzüne bir gülümseme oturttu. Birlikte zaman geçirdiğimizden beri çok değişmişti. Önceden sinirlenirdi ama şimdi her ne kadar yüzünde hoşlanmadığını belirten bir ifade olsa da beni anlamaya çalışıyordu.
Gökyüzü bulutlarla çillenmişken rüzgar nefesimi kesiyordu. Restoranın önündeydim, bir taşı sürükleyerek bir oraya bir buraya gidip geliyordum. Birdenbire biri taşın üstüne basarak beni irkiltti. Gözlerim lüks ayakkabılarından siyah takımına, oradan beyaz ceketine ve küçümseyici gözlerine ulaştı. Bu Bay Yang'ı gerçek hayatta ilk kez görüşümdü ve inanın bana şeytanın kendisiyle tanışmak bile daha iyi olurdu. Paltosunun omuzlarındaki dengesizliğini düzeltirken beni baştan ayağa tekrar tekrar tarıyordu. Sanki görünüşümle ilgili en ufak ayrıntıyı gözden kaçırmak istemiyor gibiydi.
"İçeri girelim. Soğuk." Küçümseyici imajına uymayan tek şey tüylerimi diken diken eden tiz sesiydi. Sesine bakılırsa onun için Adele şarkılarını söylemek kolay olabilirdi. Aynı BIGBANG'in eğlence programlarındaki taklidi gibiydi, hasta olduğumuzdaki gibi genizden gelen bir ses.
Restoran tamamen doluydu. Dolu masalara bakındım. Çiftler yemeklerinin yanında bir bardak şarap içiyorlardı. Şişko bir kadın yemeğinin üzerine eğilirken bir grup genç kadın kahkahalara boğulmuşlardı. Onları bu kadar eğlendirenin ne olduğunu merak ediyordum. Biz ilerlerken bir kadının yalnız başına kaşları çatık bir biçimde yemek yediğini gördüm, büyük ihtimalle Bay Yang'ı tanımıştı. Gri takım elbiseli iş adamlarının ne yiyeceklerini tartışarak oturduğu dört masayı geçtik. Restoran o kadar gürültülüydü ki kendi düşüncelerimi ancak duyabiliyordum.
2 garson önümüze geldi ve saygılı bir şekilde eğilerek onları takip etmemizi söylediler. VIP yazan bir kapıyı geçtikten sonra lüks bir odaya girdik. Bir masa kimchiden suşiye kadar çeşitli yiyecekler doluydu ve üstünde beyaz bir yastık olan sandalyeler oturmamız için bizi davet ediyordu. Garsonlar Bay Yang'dan her şeyin yolunda olduğu onayını aldıktan sonra kapıyı kapattılar.
"Bobby'nin bu kadar güzel bir kardeşi olduğunu bilmiyordum." Masaya tabakları yerleştirirken kıs kıs güldü.
"Sanırım neden seninle buluşmak istediğimi biliyorsun." Bardaklarımıza su doldurarak devam etti. İçmek istememesi büyük bir rahatlıktı, istediğim son şey onu sarhoş ya da kızgın bir sarhoş olarak görmekti.
"Bunun Hanbin hakkında olduğunu-" Kapının açılma sesiyle konuşmam bölündü. Kapıya bakmaktan kaçındım ve gözlerimi Bay Yang'dan ayırmadım, bir garsona konuştuğum kişiden daha fazla dikkat etmek saygısızlık olurdu.
Bakışları kapıya yönelirken kaşları çatıldı.
"Konserin için prova yapman gerekmiyor muydu?" Ses tonu sakinliğin sınırını çoktan geçmişti. Hanbin'in geldiğine inanamıyordum. Eşofman ve kapüşonlu giymişti, Nike çantası sırtında asılıydı.
"Bir saat sonra." Eğilip yüzünün %80'ini kaplayan maskeyi çıkarmadan önce söyledi.
"Ona buluşmamızdan bahsetmemiş miydin?" Bay Yang'ın gözleri beni hedef alırken dudakları yukarı kıvrıldı.
"Ben-" konuşamıyordum bile. Baskı beni boğuyordu, bütün bu durum oldukça rahatsız ediciydi. Oğlunun fakir kızla evlenmesini istemeyen annenin bulunduğu tipik kore dramalarındaki başrol kız gibiydim.
"Söylemedi ama o berbat bir yalancı. Sadece onu takip ettim." Hanbin benim yanıma oturdu. Elini dizime koydu, gözleri her şeyin yolunda gideceğini garanti ediyordu.
Hanbin'in ilgisi kimi hedef alacağına karar veremeyen Bay Yang'a çevrildi. Gözleri sonunda Hanbin'e çevrildi ve elini masaya koymadan önce kıs kıs güldü.
"O zaman artık başlayabiliriz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
100 Days With Kim Hanbin!!!!
FanfictionBu benim ilk çevirim. Bir hatam olursa lütfen anlayışla karşılayın. Yazar: AnonKit http://www.asianfanfics.com/profile/view/592862 Hikaye:http://www.asianfanfics.com/story/view/1028732/100-days-with-kim-hanbin-romance-you-mino-winner-hanbin-bobby-i...