XXIII

1K 78 24
                                    

Bütün gün sıramda oturup önümde dağ gibi biriken kağıtlara baktım. Ağaçları kurtarmak ha? Öğretmenlerimin bunu duyduğunu bile düşünmüyorum. Duvardaki saat tik taklıyordu ve gittikçe yavaşladığına yemin edebilirdim. Burada, etrafım biyoloji sınıfı hakkında ayni hisleri paylaşan insanlarla çevrili bir şekilde oturmak bana bir hafta dışarıda beklemiş bir koladan daha berbat hissettiriyordu.

Yanımda yeni düşmanım oturuyordu. Bütün repliklerin doğru çıkması ürkünçtü, en iyi arkadaşınız en kötü düşmanınız haline gelebiliyordu. Gerçek şu ki onunla asla ilk bakışta düşman olmamıştık.

Bir insan ilk bakışta nasıl düşman olur? İlk olarak onu sileriz. Gördüklerimiz haricinde hiçbir şey bilmeden, onlar bir kelime bile konuşmadan onlara katlanamayacağımızı düşünürüz. Bu yargı tamamen görünüşten gelir. Belki yüz özelliklerindendir, gözü birbirine çok yakın ya da uzaktır. Ya da saçında veya moda algısındandır. Karar alır ve onu ilk bakışta düşman ilan ederiz. bir insanı yargılayıp arkadaş edinme şansını kaybederiz.

Sumin ile benim olayım tam tersiydi. Her zaman onunla arkadaş olmak istemiştim, harika bir arkadaş olabileceğini düşünmüştüm. İlk tanışmamızda bile birçok konu hakkında konuşmuştuk. Birçok şey paylaşmıştık ama sanırım onun söyledikleri ya yalandı ya da önemsiz şeylerdi. Şimdi ise açık hedeftim. Her şeyi bana karşı kullanabilirdi, onunla paylaştığım bütün sırlar kalbime yol alan kurşunlar gibiydi.

Pretty Little Liars'ın tema şarkısının söz yazarı haklıydı. 2 kişiden biri ölürse sır tutulabilirdi.

Zil sesi dersin bittiğini duyurduğunda eşyalarımı topladım ve çantamı sırtlandım. Sumin'le aynı havayı solumak istiyor değildim.

"Hana, bekle. " Sırasının önünden geçerken elimi tuttu ve önüme geçerken beni durdurdu.

"Ne?" Elimi onun iğrenç dokunuşundan kurtardım.

"Söylemek isterim ki..." cümlesinin ortasında durdu ve arkamdaki bir şeye odaklandı.

Gözlerini takip ettim ve kendimi Hanbin'e bakarken buldum. Kollarını çaprazlayıp duvara yaslanmıştı. Maskesi ve başlığı yüzünden sadece gözleri görülebiliyordu.

Burada ne yapıyor? Ya biri onu fark ederse?

"Burada ne yapıyorsun? " Ona doğru yürüdüm.

"Yapacak işlerim var sen gidebilirsin." Soğukta karşılık vererek omurgama sancılar yolladı. Bunu söylerken benimle göz teması kurma gereği bile duymamıştı. Dikkati Sumin'in üzerindeydi. O bir başkasına bakarken ben büyük ihtimalle bir aptal gibi görünüyordum.

En Aptal ve utanç verici an ödülünü alabilirdim. Kızgınlık hiç merhamet etmeden vücudumu doldurdu. Hanbin beni Sumin'in önünde nasıl utandırabilirdi?  Beni köpeğiymiş gibi göstermişti. O an onu yunruklamak istedim ama öfkemi bile hak etmediğinden çekip gitmekle yetindim.

Endişeyle gökyüzüne baktım, sabahki beyaz bulutlar şimdi kararıyordu. Hızımı arttırdım, bugün yağmura yakalanabileceğim günlerden biri değildi.

Eve daldım, az kalsın kapıyla ağabeyime vuruyordum. O bana deli bir kadınmışım gibi bakarken 2 metre geriye sıçradım.

"Sen de kapıları böyle açıyorsun." homurdandım ve kapıyı çarparak kapattım.

Büyük ihtimalle kötü ruh halimi fark etmişti. Neşemi yerine getirmek için şakalar yaptı ve hayatımda duyduğum en saçma aşk itirafını gerçekleştirdi.

" Kardeşim, sana olan aşkım ishal gibi. Engel olamıyorum. "

Her zamanki Bobby. Ağabeyimden daha fazlasını bekleyemezdim. Şakaları her zaman aptalcaydı ama her nasılsa beni güldürmeyi başarıyordu. Önceden de söylediğim gibi para kazanmak için rapçi yerine palyaço olabilirdi.

Hanbin eve dönene kadar çok zaman geçmemişti. Koltukta oturmuş, asırlardır yemek yemediğimden cips yiyip kola içiyordum. Kapının gıcırdadığını duydum ama bakma zahmetine bile girmedim.

"Bobby nerede?"

Hanbin kapıdan vücudunu sarkıttı. Sinirle cipsleri çiğnedim ve kanal değiştirmeye başladım.

"Belki mutfaktadır, bakacağım."

Sesi duyduğumda ağzım şaşkınlıktan açık kaldı. Hanbin ile gelen kişi Sumin'di. Ellerini sıkıca Hanbin'in koluna sarmıştı.

Bobby'nin bulmak için ayrıldığında aynısını yapmayı yeltendim fakat Hanbin yolumu kesti.

"Oyunu bitirelim." Gözlerime bakarken durdu. "Senden ve bu sinir bozucu oyundan sıkıldım." Gözleri bana soğuğu hatırlattı, sanki hiçbir şey onları eritemez gibiydi. Sesi ise bir bıçağı hatırlatıyordu, cildimin her noktasını deliyordu.

Gözlerine birkaç saniye baktım, bunu söylediğine inanamıyordum. Her şeyi başlatan kişi oydu. Alt dudağımı ısırdım ve gözlerim yaşlarla parladı. Onları yok etmek istedim ama yapamadığımı fark ettim. Başlığımı yukarı çektim ve gözlerimin yere sabitledim.

Gözyaşlarımı ve çektiğim acıyı gizliyordum.

O benim Gözyaşlarımı hak etmiyor.

Kafamda bir ses bunu tekrarladı. Gözlerim onu bulduğunda bambaşka bir insana dönüşmüştüm. Sahte de olsa gülümsemeyi başardım ve acımı derinlere gömdüm.

"Bu sözleri söylemek yerine bir bıçak alıp bana saplayabilirdin. Bana birkaç gündür bir yabancıymışım gibi davranıyorsun. Gözlerime bakarak beni en çok incitecek şeyi söyledin, zora gelemeyen bir insan olduğumu bilmiyor musun? Sana bir şeyler hissettiğim için daha mı az insanım? Ne yaptığının farkında değil misin?"

Hiçbir şey yapmadan hissettiklerim ağzımdan fırladı. Gözleri sonuna kadar açıldı fakat tepkisini umursamadım. Son Sözlerim ağzımdan çıkmadan önce derince iç çektim.

"Şimdi siktir git Hanbin, senden nefret ediyorum!"

100 Days With Kim Hanbin!!!!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin