XXXV

527 47 19
                                    

"Ah evet, benim." Gözleri beni oturduğum tozlu koltuğa geri yapıştırırken görünmez bir el midemi sıkıyordu. Nefesim düzensizleşti ve derinleşti. Bütün vücudumu kontrol altına alan endişeyi maskelemek için yüzümde zayıf bir gülümseme belirdi. Ne zaman yalan söylemeye kalksam pinokyo sendromu farklı semptomlarda ele geçiriyordu. Hıçkırmanın yanında turp kadar kızarıp her kelimede kekeleyebiliyordum.

Aniden kız elimi tuttu ve parmağımı güvenlik kontrolü için telefona bastırdı. Doğal olarak telefon benim izime tepki vermedi, kızın yüzünde ekşi bir ifade oluşmuştu. 

"Biliyordum!" Yıllar süren araştırmanın ardından hayatın anlamını bulmuş gibi coşkuyla haykırdı. Vücudu aban yaklaştı ve ve havayı solunamaz hale getirdi. Gözbebekleri genişlerken işaret parmağını göğsüme bastırdı. 

"O gece Hanbin'leydin. Eğer telefon senin değilse bunun tek anlamı..." 

İşte bu... Yakalandım... 

Düşünceler kafamın içinde hızlanıyordu. Onları biraz nefes alabilmek için yavaşlatmak isterdim ama onlar istemiyorlardı. Nefesim kesiliyordu, Bayılacağımı hissettim.

Kalbim göğsümün içinde derisi için koşturan bir tavşanınmış gibi atıyordu. Bu kızın neler yapabileceğini bilmiyordum. Hanbin'i bir seri katil gibi takip ettiyse bana neler yapabilirdi?

 Bir anda aklıma karanlığı aydınlatan bir şimşek gibi kaçış fikri geldi.

"Ah, acıtıyor.Ah!" Sızlanmalar planladığımdan daha yüksek çıkarak otobüsü doldurdu ve diğer yolculuların da dikkatini çekti. Birkaç koltuk ötedeki yaşlı adam ban yardım etmek için neredeyse koltuğundan atlayacaktı, fakat kaplan bakışlı karısı onu hemen durdurdu.

Yanımdaki kız ilk kez transa geçti. Bulanıklaşan gözleri benim yakınmalarımın güvenilirliğinden emin olmak için bir dakikadan fazla süre üzerimde gezindi. 

Belki de Bobby oppasının biricik kardeşine bir şey olursa nasıl hissedeceğini düşünmüştü. 

"Unni! İyi misin? Unni, sorun ne?" Panik onun yapılı ele geçirmişti, ellerinin en kadar kötü titrediğini fark edebiliyordum. Kolları bana dolandığında sızlanmalarım daha da agresifleşti.

"Ah! Lütfen ona otobüsü durdurmasını söyle." Olabilecek en dramatik şekilde söyledim.

Bugün oyunculuk becerilerimin o kadar da kötü olmadığını fark etmiştim. Kız çantasını bir kenara fırlattı ve otobüsün ön tarafına seyirttti, şoföre durması için yalvarıyordu. 

Tek ihtiyacım olan bir sapmaydı(?)Tekerler yolda gıcırdadığında ve kapılar açıldığında telefonu kaptım ve sanki bu kurtulmak için tek fırsatımmış gibi kendimi dışarı attım. Koşabildiğim kadar hızlı koşuyordum ama kızın adımlarını hala arkamda duyabiliyordum. Vücut yapısına göre oldukça hızlıydı, ya da ben yeterince atletik değildim.

 Vücudum attığım her adımla daha da ağırlaşıyordu. Evimden birkaç sokak ötede olsam da vücudum ulaşamayacağına dair alarmlar gönderiyordu. Köşeyi döndüğümde biri kolumu tuttu ve beni yeşilliklerin arasına çekti. Soğuk çimlere çarptım ve düşerken birkaç dikenden çizik aldım.

"Hayır! Bırak beni!" Bir el ağzımı kapatıp diğer el vücudumu sarana kadar mücadele ettim. 

"Benim, sessiz ol." yavaşça fısıldamadan önce dudaklarını kulağıma sürttü. Az sonra sokak arasında birinin koştuğunu duyduk. Kızın bizi görmediğini var saydım.

Karanlıkta kolları cennetin dokunuşu gibi hissettiriyordu. Bu anı uzatmak isterdim böyle onun yakınında daha uzun süre kalabilirdim. Onun kucağından güvendeydim. Vücuduma dolanmış kolları her zaman önceden hiç bilmediğim bir huzur getiriyordu. Bana gelecek için güç verdi. Onun kucağında ne olursa olsun eğer birlikteysek korkacak bir şey olmadığına inanmaya başlamıştım. Hanbin ihtiyacım olan tek ilaçtı, karanlığımdaki ışıktı, boş gökyüzündeki yalnız yıldızdı. 

kendimi arka bahçemizdeki soğuk çimlerde otururken buldum

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

kendimi arka bahçemizdeki soğuk çimlerde otururken buldum. 

"Beni nasıl buldun?" Merakla sordum ve kalbimi pır pır ettirmekte asla başarısız olmayan adama baktım.

"Yani, sen telefonlarını açmayınca Mino'da şansımı deneyeyim dedim. Senin otobüse bindiğini söyleyince ben de seni duraktan almaya karar verdim. " Yanıma oturdu.

"Ya biri seni görseydi?Bay Yang'ın ne söylediğini biliyorsun..." Onu azarladım. Başımıza gelecek en kötü şeyleri düşünmeden önce ona telefonu uzattım. Olaylı telefonu gördüğünde dudakları hilal şeklini yansıttı. 

"Seni evde sabırla beklemek için çok endişeliydim." Hanbin kafasını siyah gökyüzüne çevirdi ve ay ışığı onun kusursuz cildine düştü. Onun görünüşünde bağımlılık yapıcı bir şeyler vardı. Bakmaktan asla sıkılmadığım bir şey...

Karamsar bir şekilde burnumu çektim, Yüzümü göğsüne gömerken o da hevesle kollarını etrafıma sardı ve kafamı yumuşakça öptü.

Bu sonunda bizim mutlu sonumuz olabilir miydi? 

bacılarım son değil daha bölüm var korkmayın.

100 Days With Kim Hanbin!!!!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin