XXXIX

477 40 9
                                    

Hanbin'le buluşmama birkaç dakika kalmıştı ve kalbim geri sayımdaki bir bomba gibiydi. Her atışı hissedebiliyordum fakat Bobby'nin odasından gelen gürültülü müzik yüzünden duyamıyordum. Ağabeyim Japonya'dan geldiği günden beri benden kaçıyordu. İlk başta bana öyle geldiğini düşünmüştüm fakat onun yavaş yavaş kahvaltıları atladığını fark ettim. Yemeğiyle ciddi bir ilişki içerisinde olan Bobby için bu inanılmaz bir durumdu.

Bir parça ihanete uğramış hissediyordum çünkü bu mesafeli davranışların nedeninin Hanbin'den başkası olmadığını biliyordum.

Bu lanet randevu için hazırdım ve bunun nedeni aklındaki harika plandı. Bir daha asla giymeyeceğim deri bir pantolon, transparan bir üst ve Sumin'den ödünç alınmış kırmızı topukluları giyiyordum. Böyle seksi kıyafetler rahatsız ediciydi ama Hanbin'den intikam almak daha önemliydi.

Saçımı asi bir at kuyruğu yapmıştım. Birkaç tutam yanlardan düşüyor ve bana 'kirli' bir görünüm veriyordu. Ne yazık ki havalı makyajım gözlerimin altındaki koyu halkaları gizleyemiyordu.

Kapıyı hızla açtım, arkadan çarptım ve çerçeveleri titrettim. Benim etkime tepki olarak başka bir kapı gıcırdadı. Bu ajanlıkta berbat olan ağabeyimdi. Kapıyı aralamış beni gözetlemeye çalışıyordu. Kör biri bile onu fark edebilirdi.

"Kore'nin en kötü ajanısın." D7z bir ses tonuyla konuştum ve kollarını çaprazladım. Bazen ağabeyinin ne kadar aptal olduğuna ben bile şaşırıyordum.

"Lanet." Kapıyı açtı ve girişe yaslandı, oyunu kaybettiği için ağlamaklı olan bir çocuk gibiydi.

"Bunu yapmak istemiştim."

"Eminim öyledir." gözlerimi çevirdim ve merdivenlerden aşağı indim.

"Hanbin'le mi buluşacaksın?" Cevaplamaya zahmet bile etmediğim sorusunda birazcık ilgi kırıntısı vardı.

Son basamağa ulaştığında tüm vücudum dondu. Nefes kesici görünüşü beni çiviledi ve koyu gözleri gözlerimle buluşunca hiçbir Kasımı hareket ettiremez hale geldim. Hissedebiliyordum... Kalbimin atışını, nabzımı... Kırık kalbim kendi kendini yok ediyordu. Aynı yerde kendini kurtarmak için çırpınan küçük bir balık gibiydi. Yavaşça boğuluyordu, hiçbir kaçış şansı olmadan.

Her zamankinden daha iyi gözüküyordu. Belki de son randvumuzda bir şeyler ispatlamak isteyen tek kişi ben değildim. Kaslı vücudu dar beyaz tişörttwn gözüküyordu, yıpratılmış bir kot ve günlük ayakkabılar giymişti. Kahverengi bir palto omuzlarında asılıydı ve bütün kıyafeti bir moda dergisinden çıkmış gibi gösteriyordu.

İri dudakları yukarı doğru kıvrılıp büyüleyici bir gülümsemeye dönüşürken onun görünüşünde en sevdiğim şeyi ortaya çıkardı. Lanet olası seksi gamzesini.

Uzun parmaklarıyla kibarca saçlarını karıştırdı. Kararsızlıkla bir adım yaklaştı, yürümeyi öğrenen bir bebek gibiydi. Elini havaya kaldırdı, gözlerinde neşe pırıltılarıyla benimkini bekliyordu.

"Gidelim. Çabucak bitirmek istiyorum." onun yoğun bakışlarından kaçınarak konuştum.

Hanbin'in kaşları satıldı ve dudakları yavaşça büzüldü. Onunla bu şekilde konuşurken göğsümün içinde yanan büyük bir ateş varmış gibi hissediyordum. Sözcüklerim her iki tarafı da keskin bıçaklar gibiydi. Hiç sevdiğiniz bir insana yaptığı şeyden sonra bir şans daha vermemek için yemin ettiniz mi? İşte içinde bulunduğum bu durumu ancak bu şekilde açıklayabilirdim. İçten içe bu yeminin ne kadar kırılgan olduğunu bilsem de bunu ne ona ne de bir başkasına asla itiraf etmezdim.

O benim tek zayıflığımdı. Uzun zaman önce kurtulmak gereken zayıflığım...

"Haklısın ama anlaşma anlaşmadır." ekimi tutup parmaklarınızı birbirine kilitledi.

100 Days With Kim Hanbin!!!!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin