BÖLÜM 27

3.1K 139 11
                                    

Gözlerimi açtığımda bir süre ortamdaki ışığa alışamamıştım. Odadaki her şey siyah ve beyazdı. Tıpkı deniz ile evimiz gibi. Yavaş yavaş hafızam yerine gelirken hızla yataktan kalkıp kolumdaki serumu çıkardım ve koşar adımlarla kapıya yaklaştım. Kapıyı açtığımda karşımda Emre'yi buldum. Başını ellerinin alıp oturmuş, zemini izliyordu. Ben kapıyı kapatınca çıkan gürültüyle başını kaldırdı ve bana baktı.

Yorgun görünüyordu. Gözleri kan çanağına dönmüş ve gözaltları da morarmıştı. Tıpkı benim gibi...

Hemen yerinden kalkıp yanıma geldi ve sıkı sıkı sarıldı. O an her zamanki gibi dayanamayıp ağlamaya başladım. Deniz gitmişti. Artık yoktu ve ben de onun yanına gidecektim, üzerimdeki ilgi azalır azalmaz.

Sakinleşince onu saran kollarımı gevşettim ve ondan uzaklaştım. Emre de ağlamıştı. Berbat görünüyordu ve ondan daha kötü göründüğüme emindim, ama umurumda değildi. Ben yaşama sebebimi kaybetmiştim. Güneşimi, nefesimi, kalbimi... Her şeyimi...

"İyi misin Derin? Ağrı kesicinin etkisi geçtiyse söyle bir tane daha versinler."

"İstemiyorum. Beni Deniz'e götür, son kez veda etmeliyim ona" Emre şaşırmış görünüyordu.

"Derin, bu pek mümkün değil"

"Y-yoksa hemen götürdüler mi? Beni neden-"

"Ne götürmesi Derin, Deniz hala yoğun bakımda. Yanına girmemize izin vermiyorlar"

"Ama.. Ama onun kalbi-"

"Atıyor. Sen bayıldıktan sonra yeniden atmaya başladı. Doktorlar da çok şaşırdı. Seni bırakmadı, yalnız..."

Birden durgunlaşmıştı. Bu hiç de iyi değildi.

"Yalnız ne? Söyle Emre"

"Uzun süre kalbi durduğu için vücudunun önemli noktalarına kan pompalamadığı için uyandığı zaman bazı terslikler olabilirmiş"

Dediklerini anlamaya başladığımda sevinsem mi üzülsem mi bilemedim. Deniz yaşıyordu, beni bırakmamıştı. İşte bu bana yeterdi.

Emre ile birlikte Deniz'in olduğu tarafa doğru yürümeye başladık. Artık ağlamıyordum, o yaşadığı sürece üzülmek yoktu.

Köşeyi dönmemle annesi ile yüz yüze gelmem bir oldu. O da şaşırmıştı ama çabuk toparlandı.

"Sen! Ne işin var senin burada!" Tam ben cevap verecekken Emre araya girdi.

"Deniz'i görmeye geldik" Annesi hala bana bakıyordu. Emre'yi görmezden geliyor gibiydi.

"Ne yüzle buraya gelirsin sen! Oğlum senin yüzünden bu halde, senin yüzünden! Hemen defolup git buradan!" Söylediği şeyler ağırdı ama onu umursamayacaktım.

"Gelmek için sizden izin almayacağım, ben ilk günden beri buradayım. Peki siz? Siz 1 haftadır neredesiniz? Oğlunuz burada yaşam mücadelesi verirken siz neredeydiniz! Benim yaptığım şeyler sizi hiç ilgilendirmez. Şimdi çekilin önümden. Dua edin Deniz'in annesisiniz, yoksa o söylediklerinizi size yuttururdum."

Yanından geçip giderken yüz ifadesine gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Emre'ye baktığımda onun da benimle aynı durumda olduğunu gördüm. Ama kendisi kaşınmıştı. Benimle öyle konuşmasına izin veremezdim.

Deniz'in olduğu bölümün karşısında oturan Ayça, Ece ve Tuğba beni görünce ayağa kalkıp yanıma geldiler. Uzun uzun sarıldık birbirimize. Daha sonra da Ege geldi yanıma. Onunla da görüştükten sonra oturup doktoru beklemeye başladık.

Ayça 1 haftadır yanıma gelmek istiyordu ama beni o halde görmesini istemediğim için Emre'ye onu evde tutmasını söylemiştim. Artık ne söylediyse Ayça'dan bir daha ses çıkmamıştı.

Ece ve Emre hep yanımdalardı, ama ben hep Deniz ile ilgilendiğim için onlarla pek konuşmamıştım. Ege ve Tuğba da haberi aldıkları sırada Kanada'dalardı ama uçak bileti bulamadıkları için dün gelmişlerdi sanırım, çünkü bayılmamdan önce burada değillerdi.

Şimdi hepimiz bir aradaydık. Deniz'in uyanması için saniyeleri sayıyorduk. Doktor, rutin kontrolleri tamamladıktan sonra odadan çıkmıştı. Bu sefer konuşmayı Ege ele aldığı için ona minnettardım, çünkü şu an çok bitkindim.

"Doktor Bey, durumu nasıl?"

"İnanılmaz derecede iyi. Vücudu direniyor ve kazanacak gibi. Ama ne zaman uyanır bunu bilemeyiz."

Duyduklarımızdan sonra hepimiz rahat bir nefes almıştık.

"Peki, onu görebilir miyiz?"

"Sadece bir kişiye izin verebilirim" diyerek oradan ayrıldı. Ege, hayal kırıklığına uğramıştı. Deniz'i görmek istediğini biliyordum. Kardeş gibi büyümüşlerdi ve Deniz onun için de değerli ve önemliydi.

"Doktorun dediğini duydunuz. Deniz'in yanına sen gir, biz bekleriz."

"Hayır Ege, bugün değil. Bugün onunla sen konuşmalısın. Ben sonra da konuşurum."

Gözlerindeki sevinci okumamak imkânsızdı. Koşarak hazırlanmaya gitti. Biz de oturup konuşmaya devam ettik. Tuğba, kafamızı dağıtmak için Ege ile yaşadıkları komik anıları anlatıyordu.

Ege, Deniz'in yanındaydı. Konuşuyor, bir yandan da gözyaşlarını siliyordu. Sonra birden ayağa fırladı ve kapıya koştu. Bağırıyor ve hemşirelere doktoru çağırmalarını söylüyordu. Ona kötü bir şey olduğu korkusuyla donup kalmışken koşup bana sarıldı.

"Uyandı, Deniz uyandı! Aramıza döndü!" Şimdi hepimiz ağlıyorduk ama mutluluk gözyaşlarıydı bunlar.

Doktor yanımıza gelip birkaç saat içinde odaya çıkabileceğini, durumunun iyi olduğunu söyledi. Bir yandan da mucize deyip duruyordu.

Hep birlikte Deniz için ayrılan odaya gidip onu beklemeye başladık. Saatler geçmek bilmiyordu sanki.

Ne olursa olsun Deniz aramıza dönmüştü, bana dönmüştü. Şimdi her şey yeniden başlıyordu. Hiç ayrılmayacağımıza dair yeniden söz verecek ve sonsuza kadar birlikte olacağız...


HİÇ HESAPTA YOKKENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin