BÖLÜM 2

8.1K 303 11
                                    

Arabadan çok güzel,alımlı bir kız inmişti. Sarışındı ve fiziği de çok güzeldi. Uzun ince bacakları ve ince bir beli vardı. Gülümseyerek Deniz'in yanına geldi ve koluna girdi. Emre ile selamlaşmalarının ardından biraz daha muhabbet ettiler. Arka koltuktan biri daha inmişti, Ege. Deniz'in kuzeni. Oradaki muhabbete oldukça ilgisiz kalmıştı. Arabadan Deniz'in getirdiklerini de alınca yanımıza doğru gelmeye başladılar. Bir şeyler yapmalıydım, ama ne? Çaresizce Ayça'ya baktım. O da durumu anlamış olacak ki hemen bir çözüm buldu. Bu kızın aklı bazen çok iyi çalışıyordu.

"Aaa... İşe bak. Derin, güneş gözlüğünü arabada unutmuşum. Gidip alsan iyi olur, biliyorsun gözlerin çok hassas."

Başımı tamam anlamında salladım, ona minnettardım. Hemen kalkıp arabaya doğru ilerledim. Emre, Deniz'in büyük ihtimalle sevgilisi olan kızı Ayça ile tanıştırıyordu. Ege hala arabanın yanında duruyordu. Acaba neden hala oradaydı, bir türlü anlam veremedim. Arabama ulaştığımda kapısını açtım ve sürücü koltuğunda bir şeyler arar gibi bir süre oyalandım. Tanrım! Ne yapıyordum ben? Bu davranışlarımı aklım almıyordu. O an düşündüğüm tek şey kısa süreli de oradan uzaklaşmaktı ve amacıma ulaşmıştım.

"Hey, yardım ister misin?" Birden arkamdan gelen bu sesle sıçradım ve başımı arabanın tavanına çarptım.

"Ahh, lanet olsun!" Başımı ovarak sesin geldiği yöne döndüm. Ege arkamda durmuş, endişeli gözlerle bana bakıyordu. Yüz ifadesi gerçekten çok komikti, ama canım o kadar çok yanıyordu ki o an gülmek yapacağım en son şeydi.

"Ben... üzgünüm. Seni korkutmak istememiştim. Çok mu acıyor?"

"Önemli değil, biraz sızlıyor o kadar." Arabanın kapısını kapatıp kilitledim.

"Hadi gel, oraya buz koysak iyi olur yoksa şişecek." Tamam deyip piknik alanına kadar onu takip ettim. Herkes çoktan oturmuş bir yandan kahkahalarla gülüyor, bir yandan da Ayça ile yaptığımız muffinleri yiyorlardı. Ayça, yaklaştığımı görünce bana döndü. Yüzüne mahcup bir ifade oturtarak gülümsedi. Bu kız rol yapmayı gerçekten iyi biliyordu.

"Sen gittikten sonra gözlüklerin çantamda olduğunu gördüm ama çoktan gitmiş olduğun için seslenmedim." diyerek gözlükleri bana uzattı. Arkamdan Ege gelerek muhabbete katıldı.

"Derin'in şu an gözlükten çok buza ihtiyacı var. Başını fena çarptı." Bunu üzerine Ayça hemen yerinden kalkıp buz getirdi. Bir yandan da nasıl olduğuyla ilgili sorular sorup duruyordu.

"İyiyim ben, bir şeyim yok. Sadece biraz sızlıyor o kadar. Birazdan geçer." dedikten sonra eski yerime geçip oturdum. Gözlerim istemeden Deniz'e kaydı, endişelenmiş gibi görünüyordu. Neden benim için endişeleniyordu ki, sevgilisi yanındaydı. Benimle değil onunla ilgilenmeliydi.

Hepimiz oturup çay içerken Emre yine sözü aldı.

"Sahi Derin, seni Tuğba ile tanıştırmadık. Tuğba bizim çocukluk arkadaşımız, buraya gelip bana sürpriz yapmak istemiş." Tuğba gülümseyerek tokalaşmak için elini uzattı. Sıcak kanlı birine benziyordu.

"Sonunda meşhur Derin ile tanışma fırsatı yakaladım. Memnun oldum Derin. Deniz az başımı ağrıtmadı senden bahsederken." Tuğba konuşmaya devam edecekken Deniz çayı genzine kaçırmış olacak ki öksürmeye başladı. Masadakiler gülmemek için kendilerini tutuyorlardı, bense onları görmezden gelerek Tuğba ile tokalaştım. "Ben de memnun oldum."

Emre ondan bahsederken arkadaş demişti, hem de çocukluk arkadaşı. Neden bu kadar sevindiğimi anlayamamıştım. Biraz daha bunun üzerine kafa yoracak olursam delirecektim, o yüzden başımın dönmesine aldırmayarak ayağa kalkıp masadan destek aldım.

"Hadi beyler, mangal başına. Biz de masayı hazırlayalım."

Herkes işe koyuldu, mangal yakıldı, salatalar mezeler yapıldı, rakılar açıldı. Her şey hazır olunca da yemeğe başladık. Sırayla 2 aylık tatilimizde neler yaptığımızı anlatıyorduk. Sıra Ayça'ya gelince bana muzipce güldü. Bu gülüşü hiç sevmemiştim çünkü altından bir şey çıkacağı aşikardı. İşte başlıyoruz, bakalım ne işler açacak başıma...

"Biz İstanbul'daydık. Derin Hanım'ı bir türlü evden çıkartamadım. Bunalımlı bunalımlı oturdu evde. Ben de onunla evde kaldım." Ardından bana bakıp gülümsedi, bense kızmıştım. Ama haklıydı, kendimi eve kapatmıştım. Ben içimde kendimle savaşırken Ayça Deniz'e dönmüş konuşmaya devam ediyordu.

"Eee, Deniz? Sen neler yaptın? Amerika'ya gittiğini duymuştum." Yüzünde bu sefer daha masum bir gülüş vardı. Neyin peşinde olduğunu anlayamamıştım. Deniz başını kaldırıp bana doğru baktı, ardından Ayça'ya döndü.

"Aslında Amerika'ya gitmedim. Son anda fikrimi değiştirip Londra'ya gittim. Oranın havası bana iyi geliyor, sakinleştiriyor. Tesadüfen Tuğba'da oradaymış. Birlikte birkaç gün kafa dinledik, ardından da İstanbul'a döndük."

Bu kadardı işte, ben evde ona yaptıklarımdan dolayı vicdan azabı çekerken o eğlenmişti. İçten içe kendime kızıyordum. Aptal Derin!

Muhabbetin konusu değişmişti, Emre hafif sarhoş olmuş, kolunu Ayça'nın omzuna atmıştı. Ayça'nın da keyfi yerindeydi. Deniz'in bana kaçamak bakışlar attığının farkındaydım ama dönüp o tarafa bakmadım. Görmezden gelmek en iyi yoldu.

Yemekler bitince masayı toplayıp etrafı temizledik. Herkes kendine bir uğraş bulmuş, onunla ilgileniyordu. Ben de yapacak bir şey bulamayınca yürümeye karar verdim, böylece bir süre daha ondan uzak duracaktım. Ege de bana katıldı, beraber yürümeye başladık. Sessizlikten sıkılmış olacak ki konuşmaya başladık, eğlenceli bir muhabbeti vardı.

"Başın nasıl oldu? Hala ağrıyor mu?" Nereden geldiyse aklına, konuşmak için ilginç bir konuydu.

"İyiyim, önemli bir şey yok."

"Çok üzgünüm, korkacağını bilseydim bağırarak gelirdim. En azından geldiğimi duyardın." Söylerken eğlendiği her halinden belli oluyordu. Onun bu sakin ve rahat tavırları beni de sakinleştiriyordu. Beraber hem eğleniyor hem de ilginç şeyler hakkında konuşuyorduk.

"Bekle biraz, bir tane daha geldi aklıma. Kendi dirseğini yalayamayacağını biliyor muydun? Hadi bir dene, o zaman ne demek istediğimi anlayacaksın." Birlikte yapmayı denedik ama başarılı olduğumuz söylenemezdi. Halimize gülerek piknik alanına doğru ilerledik.

Her şey bıraktığımız gibiydi. Emre hiç durmadan çocukluk anılarını anlatıyor, Tuğba da onunla dalga geçiyordu.

Hava kararmaya başlayınca her şeyi toplayıp arabalara yerleştirdik. Teker teker herkesle vedaşlaştım, sadece Deniz kalmıştı. Benim bir şey yapmayacağımı anlamış olacak ki "Hoşcakal Derin, Kendine iyi bak" dedikten sonra arkasını dönüp arabaya bindi.

HİÇ HESAPTA YOKKENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin