23. Bölüm

452 17 2
                                    

Çalan telefon sesiyle yüzümü buruşturup yatakta oturur pozisyona gelip telefonu elime aldım. Yanlış hatırlamıyorsam bu dün gece mesaj atan numaraydi.
"Alo?"
Merak ve biraz kızgınlıkla açtığım telefona, nefesimi tutarak baktım. Cevap gelmemişti çünkü.
"Merhaba, rahatsız etmedim umarım."
Ne kadar düşünceli bir erkek!
"Kim siniz, tanıyamadım."
Telefonun diğer ucundan kıkırdama sesi gelince biraz sinirlendim.
"Kavalyeni hatirlamadin mi?"
"Savaş? " dedim şaşkınlıkla.
Onu hatırlamış olmamın memnuniyetini yaşıyordu sanırım çünkü mirildanmasi çok tatlıydı.
"Nasılsın?"
"Iyiyim teşekkür ederim sen nasılsın?"
Kapanan kapı sesi geldi arkadan. Yürüdüğü anladım. Sanırım biryere gidiyordu. Arkadan gelen araba kornasiyla sokağa çıktığını anladım. Tekrar çarpan kapı sesiyle arabaya bindigini de anladım.
"Bende iyiyim. Size geleceğim de babanla gorusecegim. Istedigin bir şey var mı? "
Savas' in kurduğu cümleye şaşırırken "Hayır." diye cevap verdim. "Tamam gelince görüşürüz." deyip telefonu kapattı.
Şaşkınlıkla telefonun ekranına bakarken buldum kendimi. 'Birileri kafayı yemiş.' diye kendi kendime söyleyip güldüm. Saat onbire geliyordu ve bu saatte babam evde olmaz. Kahvaltı etmek için mutfağa giderken babamın salonda gazete okuduğunu gördüm. "Günaydın baba. Sen neden ise gitmedin?" Kafasını gazetesinden kaldırıp bana gülümseyen babam cevap verdi. "Günaydın hayatım. Saat dörtte bir toplantı var. Onun üzerinde konuşmak için Savaş' ı bekliyorum."
Kafamı sallayıp mutfağa geçerken kafamdaki soru işaretlerini cevaplamaya çalıştım. Savaş gün gece bana saçma gelen bir mesaj atmıştı. Beni tebrik etse de bu durumdan memnun olmadığını dile getirmişti. Saçma gelse de sanırım benden hoşlanmısti. Yani bunun başka açıklaması olamaz. Buzdolabının kapağına uzandığımda parmağımdaki yüzüge baktım. Ben dün gece nisanladim. Biraz tuhaf bir his olsada buna mecburum. Sonuçta bu sadece iki tarafın yararına olacak bir oyun. Demir'e karşı birsey hissetmiyorum ve onunda bana hissettiğini sanmıyorum.
Buzdolabından süt sisesini çıkarıp kendime bir bardak süt doldurdum.
Sütumu içerken düşünmeye başladım.
Demir'de beni heyecanlandiran şey sanırım yakışıklı ve kaslı olmasıydı. Yani kalbimde Kelebeklerin dans etmediğini biliyorum. Sanırım kendimi bu evlilik oyununa hazırlamaya çalışıyorum. Onu öpmemin tek nedeni de buydu.
Çalan kapı ziliyle düşüncelerimden sıyrılıp kapıyı açmak için ayaklandım. Babam kendisinin açacağını söylerken mutfağın kapısına yaslanip Sütumu içmeye devam ettim.
Elinde bir buket çiçekle bana doğru gelen Savaş gülümsedi. "Merhaba." derken elindeki çiçekleri bana uzattı. Çiçekleri alırken ben de "Merhaba" derken gülümsedim.
Elimdeki çiçeklerle mutfağa girdiğimde Demir'i düşünüyordum. Onunla konuşup bu oyunu çok uzatmak istemediğimi söyleyeceğim. Yani evlendikten birkaç ay sonra ayrılabiliriz. Bu şekilde hem Paşa dede Üzülmez hem de babaannem beni başka birisi ile evlendirmek istemez.
Buldugum bu güzel çözüm ile gulumserken çiçekleri vazoya yerleştirdim.
Elimde vazoyla arkama döndüğümde kapıya yaslanmış ve beni izleyen bir adet Savaş bulmayı beklemiyordum. Gülümseyerek "su alacaktım." dedi. Vazoyu bırakıp ona su verdim. Vazoyla mutfaktan çıkıp babamın yanına, salona ilerledim.
"Tebrik ederim Elisa. Nişanini yani." derken yüzünde zoraki bir gülümseme vardı. "Teşekkürler Savaş." derken ben de gülümsedim. "Eger nişanlın ve baban için sorun olmazsa sana bir kahve ismarlamak isterim."
Babam cevap verdi. "Bence güzel olur. Elisa buraya yabancı ve hiç arkadaşı da yok."
Ne kadar tatlı bir babam var benim.
Ilk başta Savaş beni biraz korkutsa da iyi birisine benziyor. "Demir sorun etmez. Sonuçta özgürlüğümu kısıtlayacak değil ya."
"Tamam o zaman saat altı senin için uygun mu? Toplantıdan sonra buluşuruz. Hatta birlikte yemek yeriz." Düşünceli insanları severim.
"Tamam, ben de Demir'in yanına ugrayacağım. Sonra haberlesiriz." Beni basiyla onaylayinca odama gitmek için merdivenlere ilerledim.
Kisa bir dus alıp hazırlandığımda saat ikiye geliyordu. Yatağa oturup Demir'e mesaj attım.
'Nerdesin?'
Cevap gelmesini beklerken telefonumdan sosyal hesaplarımı kontrol ettim. Çok geçmeden telefonum çalmaya başladı. Zaman kaybetmeden aramayı cevapladim. "Alo."
"Bir sorun yok değil mi?"
Sesi endişeli gelen Demir'e gülümsedim. "Hayır, sadece seninle bir konu hakkında konuşacağım. Şirkette misin?"
Endişeli gelen sese sırıttım bu kez. "Evet ama yarım saat sonra bir toplantım var. Bir saat kadar sürer. Nasıl bir konu hakkında konuşacağız?"
"Tamam ben dörde doğru sirkete uğrarım. Görüşürüz."
Sorduğu diğer soruya cevap vermeyerek yüzüne kapattım telefonu. Ayağa kalkıp biraz hava almak için odadan çıktım.
Salona doğru kafamı uzatıp "Ben çıkıyorum baba. Demir'in yanına ugrayacağım. Toplantınız bitince haberlesiriz Savaş." dedim. Cevap gelmesini beklemeden kendimi dışarı attım.
Yürürken Demirle ilk oturduğumuz parka kadar geldim. Banklardan birinde kitap okuyan bir kız gördüm. Sanırım benim yaslarimdaydi. 'Belki de arkadaş edinme vaktim gelmistir.' diye düşünerek kızın yanına gittim. "Merhaba. Oturmamda sakinca varmı?" Soruyu sorarken gülümsemeyi ihmal etmedim. Bana gülerek karşılık veren kız biraz kenara kayıp "Tabiki." dedi.
"Teşekkür ederim. Ben Elisa." derken kıza elimi uzattım. "Rica ederim. Ben de Pınar, memnun oldum." derken kız elimi sıktı.
"Bu kadar boş bank varken neden yanıma geldin diye sorabilirsin. Türkiye'ye yeni geldim ve arkadaşım yok. Belki arkadaş olabiliriz diye düşündüm." Kurduğum cümleden memnun olmuş gibi sırıtan Pınar beni şaşırmadı. "Yeni arkadaşları severim." Kurduğu cümle ile ikimiz de güldük.
Pınar onsekiz yasindaymis. Ankara'da tıp okuyirmus ve ikinci sınıfa geçmiş. Esmer kahverengi gözlü hafif balık etli bir kız. Yani aslında tam ele avuca gelecek bir kız. Biraz kaba tabir oldu ama olsun. Mavi gözleri esmerligi ve siyah saçlarıyla muhteşem bir manzara ortaya çıkarıyor. Kesinlikle sevgilisi vardır diye düşünmüştüm ama yeni ayrılmış. Çocuk onu aldatmis. Bu fıstık gibi kızı aldattiysa kesinlikle geri zekalıdir.
Yirmi yaşında bir abisi varmış ve anlattığını göre sinir bozucu, suratsiz ve itici bir tipmis.
Ben de kendimden bahsedince heyecanlandı. Almanya'yı anlattım biraz.
Bizim mahallede oturuyorlarmis. Daha tasinali iki hafta olmus. Onceden bati yakasinda biryerde oturuyorlarmis. Telefon numarasini kaydederken saatin dörde geldiğini gördüm. Zaman ne kadar hızlı geçmiş. Daha sonra görüşmek üzere vedalaşip ayrıldık.
Şirkete geldiğimde direkt beşinci kata çıktım. Yeliz beni görünce gülümsedi. "Merhaba kuzen. Benim biricik nişanlım odasında mi?"
Gülümseyerek sorduğum soruya Yeliz gözlerini devirerek cevap verdi. Konuşmadan telefonu eline alıp patronuna bağlandı. Kisa bir konuşmanın ardından yüzü asilirken telefonu kapattı. "Seni bekliyor canım."
Gülümseyerek odaya girdim. Beni gören Demir gülümseyerek ayağa kalktı. Bense onun aksine düz bir ifadeyle masanın karşısındaki sandalyeye oturdum.
Yüzü asılan Demir, yerine otururken sordu. "Birsey mi oldu?"
"Hayır, sadece şu evlilik olayını konuşmamız gerekiyor." Devam etmem için başını salladı. "Biliyorsun bu evlilik oyunu zorunlu ikimiz içinde. Ama sonsuza dek evli kalmamiza gerek yok. Yani evlendikten birkaç ay sonra boşanalim."
Cümlemi bitirip bakislarimi Demir'e sabitledigimde yüzünde şok olmuş bir ifade vardı. Sanırım söylediklerimi anlamaya çalışıyordu. Bu kadar şaşırmasini beklemiyordum. Sonuçta bu bir oyun ve o da bunu biliyor.
"Ne kadar süreden bahsediyorsun?" dediğinde sorun olmadığını anladım. "Bilmem 3 ay mesela." "Çok erken olur. Yani bir oyun olduğu anlaşılır. En az 6 ay evli kalmamiz gerekir." Huzursuzca yerimde kipirdadim. Sonuçta gerçek olmayan bir evlilik için sanırım ona 6 ay katlanabilirdim. "Tamam öyle olsun. Boşanmamiz sorun olmaz değil mi? Yani fazla uzamaz." Bıkkınlıkla kafasını Hayır anlamında salladı. Bu durum keyfimi yerine getirince kocaman gülümsedim.
Bana bir kahve ikram etmek istediğini söyleyince kabul edip oturmaya devam ettim. Aklıma gelen soruyla Demir'e doğru dönüp kahveden bir yudum aldım. Demir biz evlenince Nerede oturacagiz? "
Soruma gülümsemeyle çalıştığını anladım. Yani canı sıkılmış görünüyordu. Sanırım is konusunda bir sıkıntı var. Belki de toplantısı iyi gecmemistir.
"Bizim evde. Yani dedem seni bu kadar çok sevmisken bizi bırakmayacağıni açık bir şekilde dile getirdi. Hem Emir'i Dedemle yanlız bırakırsak çocuk kafayı yer.
Bir süredir ilk kez gerçekten gulumsediginde bende güldüm. "Altı ay katlanabilirim sanırım."
Bana gülen Demir'e bakmayı, mesaj gelince bıraktım.
'Benim toplantım bitti. Senin de işin bittiyse nereden alayım seni?'
Mesaja gülümsedim ve cevap yazmaya başladım.

Kime: savaş
Demir'in şirketinden alabilirsin beni. Isim bitti.

Mesajı gonderip ayağa kalktım. "Ben gidiyorum." derken çantamı taktım. Demir de ayağa kalktı. "Ben seni bırakırım."
Kurduğu cümle ile gülümsedim. "Gerek yok zaten eve gitmeyecegim." Demir kurduğum cümleye karşılık tek kasini kaldırıp bana baktı. "Savaş ile yemek yiyeceğim. Hani şu balodaki kavalyem. "
Kapiyi açmaya çalışırken Demir bir elihle kapıyı tutup diğer eliyle beni kendine çevirdi. "Neden?"
Boynundaki damarlar sinirle kasılırken kolumu sıkıyordu. Kolumu hızla elinden kurtarıp çatık kaslarla ona baktım. "Biraz fazla abartmiyor musun? Biz gerçek anlamda nişanlı değiliz ve biteceği zamanı belli olan anlaşmalı bir evlilik oyunu oynuyoruz."
Sok olmuş bir yüz ifadesiyle bana bakan nişanlımi göğsünden tutup ittim. "Bu oyuna fazla kaptırma Demir çünkü özgürlüğümun kısıtlanmasından hoslanmam. Hele ki sahte bir sevgili tarafından."
Ne diyeceğini şaşıran ve sinirli bir Demir biraz korkunç görünse de sözlerimin arkasındayım. Onu öpmüş olmam (o her ne kadar bilmese de) bana Karışma hakkını ona vermez.
Sonunda bir adım geri atıp derin bir nefes aldı.
"Bunun bir oyun olduğunu sürekli hatırlatmana gerek yok. Bunu yapmaktan vazgeç. Birisi duysun istemiyorum. Ayrıca resmen nişanlıyiz ve herkes bunu biliyor. Senin saçma sapan çocuksu isteklerin yüzünden insanların benim hakkımda kötü düşünmesini istemiyorum." Bana iyice yaklaşıp sert bir şekilde kolumu tuttu. "Insanlarin arkamdan konuşmasını istemiyorum. Yaptıklarına ve hareketlerine dikkat edeceksin. Anladın mi beni."
Son cümleyi söylerken kolumu fazla sıktı. Umarım morarmaz. Cevap vermek yerine hala sıktığı koluna baktım. Yaptığı şeyi anlayıp hızla kolumu bıraktı. Elini saçlarının arasından geçirip ensesindeki saçlarını çekti. Gözlerim dolmaya başlayınca, arkasının dönük olmasını fırsat bilip hızla önce odayı ve sonra da şirketi terk ettim.
Kapının önünde arabasına yaslanmış Savaş'ı görünce hızla yanına gidip "Hicbirsey sorma." diye emir verip arabaya bindim.

******
Biraz uzun bir bölüm oldu. Umarım keyifle okumussunuzdur. Çünkü ben yazarken eglendim. En kısa zamanda yeni bir bölümle görüşmek üzere :))

EVLİLİK OYUNUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin