bölüm 5: zaman

2.2K 206 308
                                    

Salonda hareketsizce oturmuş dakikaların daha hızlı geçmesi için dua ediyordum. Dean'in evine gidecektim, şaka gibi gelmiyor mu sizede?
Evine gideceğim ve ödev yapacağız. Sadece ikimiz. Yalnız.
Tüm bunlara rağmen saat bir türlü sekiz olmuyordu. Saat sekiz olmalıydı, hemen. Dean o meşhur arabasıyla gelmeli ve beni alıp evine götürmeliydi.

Ama.
Durun bir saniye.
Ona adresimi vermemiştim ki!
Lanet olsun. Nasıl bu kadar salakça davranabilmiştim ki! Şimdiye dek nasıl aklıma gelmemişti de böyle heyecanla beklemiştim?






Bir süre sonra...


Telefondan saate tekrar baktım. 19.58. Sadece iki dakika vardı. Gelmesine, beraber -ve yalnız- takılmamıza. Ama ben aptal gibi ne numaramı ne adresimi vermiştim Dean'e. O'da istemeyi unutmuştu büyük ihtimalle. Sanki yıllardır biriktirdiğim umutlar yıkılıp parçalanmıştı. Tam üzgün bir şekilde odama çıkmak için kalkacakken telefonum titreşti.

Kimden: 05360******

Umarım hazırsındır Cas. Birkaç dakikaya ordayım.


Dean? Mesajı atan ondan başkası olamazdı değil mi? Ama nasıl? Numaramı ona vermediğime emindim. Ya adresime ne demeli? Yazdığından anlaşıldığı kadarıyla onu da biliyordu. Nasıl olur anlayamıyordum. Bu kadar kısa sürede kimden nasıl öğrensin ki? Yada niye o kadar zahmete girsin?
Sonuçta ben, benim. Fazlasıyla sıradan ve ezik sayılabilecek kişi; Castiel. O ise Dean Winchester. Okulun popüler takımından, yakışıklılık ve seksilikte sınır tanımayan kişi.

Ben düşüncelere dalmış salakça ayakta dikilirken, dışarıdan korna sesi geldi. Tabiki elim ayağıma dolaştı ve kalbimin atışı iki kat hızlandı. Sakin kalmaya çalışarak -büyük bir çabayla- ilk adımımı attım. Bir şey yoktu, sadece Dean'in arabasına binecektim gerisi kendiliğinden gelirdi zaten, değil mi?

Bu umuda tutunarak adımlarımı hızlandırdım. Ödev konusunu henüz seçmediğimiz için yanımda hiçbir şey götüremiyordum ama Dean'in bu konuda da bir çözümü olduğuna emindim. Sonuçta saatler içinde evimi ve numaramı bulan birinden bahsediyoruz. Düşünmeyi bırakarak, önünde beklediğim kapının kulpunu çevirdim ve dışarı ilk adımımı attım. Chevy Impala ile Dean karşımdaydı işte. Arabadan inmeye tenezzül etmeyen Dean, sürücü koltuğundan bana bakıyordu. Elimi kaldırıp selam verir gibi bir işaret yaptıktan sonra arabaya bindim.
Olmuştu işte. Yanımdaydı ve parfümü tüm arabanın içine sinmişti. O kadar güzeldi ki. Derin bir nefes çektim içime. Aynı anda Dean bana seslendi.

"Selam Cas"

"Merhaba Dean," diye cevap verdim. Sesimi tekdüze tutmaya çalışmış ve bakışlarımı yoldan ayırmamıştım. Dean sesli bir iç çekiş sonrası arabayı hareket ettirdi. Yolculuğumuz  rahatsız edici (en azından benim için) bir sessizlikte devam ederken aynı soru aklımda dolaşmaya devam etti ve bende bu duruma son vermek amaçlı konuşmaya başladım:

"Adresimle numaramı nerden aldın?"

Soruyu sorarken kötü bir niyetim yoktu gerçekten ama Dean'in tepkisi tam tersiymiş gibiydi. Elleri direksiyonda dondu ve sanki nefes almayı bırakmışcasına bir duruşu vardı. "Kimseden," dedi ve yutkundu. "İkinci sınıfta sen vermiştin, hatırlasana."

"Hayır," dedim anında. "Vermediğime eminim."

Kafam karışmıştı. Dean neden yalana başvuruyordu ki böyle basit bir konuda? Okuldan birilerinden almıştı işte. Bense sadece kim olduğunu merak etmiş ve sessizliğe son vermek istemiştim.

"Verdin diyorum işte, kalın kafana sok bunu." dedi sert ve yüksek bir sesle. Düşüncelerim anında durdu. Kalbime bir bıçak saplandı sanki, kabalık en nefret ettiğim şeydi ve Dean'in böyle olması canımı acıtmıştı.

Kısık sesle "Peki" dedim. Oturuşumu değiştirerek pencereye döndüm ve yolun bitmesini bekledim. Belkide gelmem hataydı. Yıllardır onun için beklemem, sessizlik eşliğinde aşkımı büyütmem yanlıştı. Çünkü o beni umursamıyordu. Sıradan ve önemsiz biriydim onun için. Araba durduğunda ise dolan gözlerimi hızlıca silip Dean'i takip ettim. Başım hep önümdeydi ve adımlarım hızlıydı. Sonunda odası olduğunu düşündüğüm kısma geldiğimizde Dean bana döndü.

"Önce konuyu seçmeliyiz."

Başımla onayladım. Çünkü sesimin çıkmayacağından yada titremesinden korkuyordum. Ben yıllardır Dean'i sevmiş, başka kimseyi düşünmeden sadece ona odaklanmıştım. Sonucu bu mu olacaktı yani? Tabiki. Koskoca Dean Winchester ezik Castiel'i sevecek değildi ya. Bir salak gibi umut etmiştim onca zaman. Bir cesaretle başımı kaldırıp gözlerine baktım. Belki yeşillerde umursamazlığı görmem her şeyi anlamamı sağlardı. Ama sadece endişe ve hüzün gördüm yeşillerde. Hayal kuruyordum belkide, bilmiyorum. Çünkü bana elini uzatan Dean olamazdı.

"Bağırdığım için üzgünüm Cas." dedi o yumuşak sesiyle.

Ve ben, korktum. Ona inanmaktan, bir aptal gibi beklemeye devam etmekten.Bana uzanan elden uzaklaşmak amaçlı geriye doğru birkaç adım atmamla ayağımın takılması bir oldu. Sersemce tutunacak bir yer ararken Dean'in ellerini belimde hissettim. Yakındık. Fazla yakın. Nefeslerimiz birbirine karışıyordu adeta. Sonra gözlerim o güzel dudaklarına kaydı istemsizce. Ve her şeyi siktir edip onu öpmek için eğildim. Artık saklanmaktan, sessizlikten bıkmıştım. Belki hayatımda ilk kez mutlu olurdum ama geriye çekilen Dean, beni bir kez daha parçalara ayırdı. Sanki biri bana işkence ediyor, iç organlarımı lime lime ediyordu.

Ardından "Üzgünüm," dedi Dean. "Seninle o şekilde düşünemem. Ben gay bile değilim."

Dolan gözlerimle orda öylece durdum. "Sorun değil, " dedim kalan tüm gücümü kullanarak. "Asıl ben özür dilerim."

Dean ellerini benden çekip bir iki adım geri gitti. "Ama eğer sende istersen," dedi ve derin bir nefes aldı. "Seninle arkadaş olmayı çok isterim."

sessizlik //destiel ✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin