16. bölüm

63 19 0
                                    

Evet yine burdayım. Sahile sıfır evimde deniz kokusu ile yıkanırken odama giren güneş henüz yakıcı değil. Geçen gece gördüklerim beni rahatsız etti. Bunu takım arkadaşlarımla konuştum.

Tetikte bekleyecekler. Bunları koç'a söyleyemem. Ona halen güvenmiyorum içimde bir his var onunla ilgili. Kaçıncı his bilmiyorum ama derinden geldiği kesin.

E dün ne oldu , ne yaptım onu anlatayım. Koltuklarınıza uzanın ve kalp ritminizi yavaşlatın çünkü birazdan duyacaklarınız pek iyi sonuçlar doğurmayabilir. Hazırsanız 3,2,1 …

Hay ben böyle işe. Uykumdan uyandıracak bu ses birkaç saniye sonra çığlık ve bağırışmalara karıştı. Şampiyonadan hemen önce, hazırlıksız yakalandık bu saldırıya.

Denizden gelen 3 savaşçı kumdan kalelerimizi üstümüze yıktı önce. Sizin hiç yataktayken üstünüze kum düştü mü ? Benim düştü. Pek de iyi bir şey değil. Sakın evde denemeyin. Kalktığımda gördüğüm ilk şey Crisin donmuş , bedeni yerde yatan Eva ve ateşlerin ortasında kalmış Jasondı.

Crisi bu hale getirenler diğer savaşçıları umursamıyordu. Sinekten rahatsız olmayan ve umursamaz tavır takınan develer gibiydi bu 3 savaşçı. Sandra neredeydi ? Bunu duyduğumu düşünmüş olsa gerek yerin altından çıkıverdi. Bana döndü ve " ben onları oylarım. Sen Crisi erit ve Jason'ı kurtar."

Peki dedim ve harekete geçtim. Etrafa emirler veriyordum." Su savaşçıları Jason a gidin ateş savaşçıları Crisi eritin. Toprak savaşçıları Eva nın etrafına kalın bir duvar örün." Şimdilik bu kadarı yeterdi.

"Ve elektro savaşçıları. Arkama dizilin. Emir verdiğim an bütün elektiriği üstümde toplayın "dedim. Bu işe yaramak zorundaydı. Sonu ölüm olsa bile. Sandra ve diger terra savaşçılarına " orman yanabilir. Akım başladığı an etrafımıza siper oluşturun. Ateş ormana sıçramamalı "dedim. 

Cris ayakta zar zor dururken ona beklemesini işaret ettim. Jasonın gözünde umutsuzluğu gördüm. "İşe yaramayacak" der gibi bakıyordu. Garip olan bu 3 savaşçı tüm elementlerde usta olmuştu. Daha sonra onların bekçi olduklarını ve yüzyıllar boyunca yaşadıklarını öğrenince şaşkınlığım geçti.

En azından bu konuda. Sandraya işareti verdim ve bir anda 3 savaşçı karşımdaydı. Toprağı delmek için efor sarfetmemişlerdi. En gencinin (en azından öyle görünen) ağzından " ataların gibi savaşıyorsun " kelimeleri çıktı. Büyük şaşkınlık buydu işte.

Ne olduğunu o an anlayamadım. Anlamak istemedim belki de. Elektro savaşçılarına işaret verdim. Su savaşçılarından Miles araya girdi. Akımı artırmak için su uygundu fakat bu savaşçının ölmesine sebep olurdu. 2 dakika süren saldırıdan sonra 3 savaşçının ölmesine diledik.

Sis bulutunun kalkmasını bekledim. Daha sonra en gencinin ağzından çıkanlar yeniden şaşırmama sebep oldu. "Dedigim gibi , ataların gibi savaşıyorsun. Ama yeterli değil, henüz." Bu olayların başından beri koç neredeydi ? Bu sorulması gereken soruların başında geliyordu.

Ve koç arkasına aldığı güneşin yardımı ile kumsala devasa gölgesini bıraktı. "Peki bu yeterli olur mu ? " dedi. 8 savaşçı geldi arkasından. Tamamen beyaza bürünmüş bu savaşçıların kanadığını görmek 3lüye zevk verecekti şüphesiz.

"Hayır !" diyecekti yine en genci. Ama bu laf ağzına tıkandı. Adadaki bütün savaşçıları ve hocaları toplamıştı koç. O 8 ini daha önce görmemiştim. Ama belliydi, elit birlik onlardı. Kaçmak zorunda kalmışlardı.

Ama uçarak veya suya girerek değil , bize doğru bi adım atarak ve ortadan kaybolarak. Herkes onları aradı birkaç saniye , sonra kalabalıktan müslüman olduğunu tahmin ettiğim bir çocuk lafa girdi. " Bur bir efsane".

"Kaynaklarda mekan dürülmesi olarak geçer, dur-ül mekan. " ve yineledi " bu bir efsane. " kendi aramızda yapacağımız küçük toplantı tüm adaya sıçramıştı. Biz olayın etkisini üzerimizden atmamışken gemide , bize açıklama yapan yaşlı adam beni yanına çağırttı.

Milesın yaraları iyileşecekti. En azından böyle umuyorduk. Ona baktıktan sonra Evanın yanına gittim. Medikalci üstadlar onu iyileştirmeye başlamışlardı. Saçını okşadım, ve kokusunu içine çektim.

Acele etmem gerekiyordu. Beni müdür çağırıyordu ne de olsa. Odasına girdim ve karşımda 2 beyazlı savaşçı durdu. "Bırakın geçsin" dedi müdür. "Sizden kaç tane var ?" diye sordum içimden. "9" diye cevap verdi sağdaki savaşçı. Hadi ama zihin okuma da çıktı başımıza diye homurdandım.

Sözünü bitirmemişti. "9.su karşında" dedi. Yanlış mı görüyordum yoksa bu babam mıydı ? "Oğlum" dedi ve sarıldı boynuma. "Sana birşey oldu diye çok korktum." Ne dönüyordu burada ? "Tamam baba birşeyim yok , iyiyim" dedim. " Şimdi bana biri burda ne olduğunu açıklasın !". Az önce müdüre mi bağırdım ben ?

Umrumda değildi ne de olsa. "Hırsı annesine çekmiş" dedi müdür. Evet şimdi de müdürün üstüne yürüdüm. Ama yürümek sayılmazdı bu boşlukta atmaya çalıştığım adımlardan başka bir şey değildi. Uzun bir sessizlikten sonra bi o kadar uzun olan bir kahkaha sesi geldi iki yaşlı ağızdan. " ne yani ?:

"Beni mi dövecek bu çocuk şimdi" derken gülmeye devam etti müdür. "oğlum sakinleş" dedi babam.

"Bütün bunların bir sebebi var. Şampiyona devam edecek. Ve biz seninle uzun uzun konuşacağız. Ama şimdilik dinlenmen gerek." Son sözler buydu işte. Sonra bayıldım yorgunluktan.

Rüyamda artık deli olmama ramak kalacak sesi duydum.

"Beni bul !"

Bir günüm böyleydi işte. Bu sabaha kadar aklımda kalan bunlar.

264. Kayıt günü .Tamam.

Not : ektekiler 3 savaşçı.

KİNEZİ [1. KISIM][TAMAMLANDI] #Wattys2017Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin