İnanamıyorum Allah'ım Manavgat'a gidiyordum! Sonunda ailemden uzak bir şekilde kendi ayaklarımın üstünde durabilecektim! Bu cehennem yerden kurtulmak mükemmel bir şey! Bekle beni Manavgat!
Siyah beyaz tişörtümün altındaki kotumu çekiştirirerek odama girdim. Telefonu alıp hemen Zehra'yı aradım.
"Nerdesin?"
"Daha kahvaltı bile yapmadım!"
"Ben hazırım ama salak!"
"Az da beni bekle canım öptüm."
Telefon yüzüme kapanınca kaşlarım otomatik olarak çatıldı. Onu beklerken oyalanacak bir şeyler bulmalıydım. Yatağımın üzerine oturup gözlerimi siyah converselerime diktim ve yine Tuna'yı düşünmeye başladım. Tunahan benim 6 yıllık platoniğim olur. Hiç gerçekte görmedim ama aşığım çocuğa resmen. En yakın arkadaşı en yakın arkadaşım olur. Adı Okan. Onun sayesinde Tunahan'a yaklaşabileceğim. Grupları da çok güzel hem! Mert, Ali, Kezban, Özlem... Yani biricik kankam Zehra ve ben sonunda hayallerimize kavuşacağız! Zehra da 4 yıldır Mert'i seviyor. Bu düşüncelerle dalıp gitmişken telefonun sesiyle irkildim. Arayan Zehra'ydı;
"Ben hazırım geliyorum."
"Ben dünden hazırım."
"Tamam aşağı in ve beni bekle."
Aile baskısını bu yaşıma kadar ciddi bir şekilde çektim. Evde zaten kimse yoktu. Bavullarını sürükleyerek hiç özlemeyeceğım bu evden mutlulukla çıktım. Aşağı indiğimde siyah arabasıyla beni bekleyen Zehra'yı görünce adımlarımı sıklaştırarak bavulları bagaja fırlattım ve hemen yanına kuruldum. Birbirimize birkaç dakika "Gidiyoz lan" bakışı attık ve sonunda dayanamayıp sarıldık. Hemen yola çıktık ve hiç duraksamadan Manavgat'a gittik. Antalya'ya girip Manavgat'a az kaldığında Okan beni aradı.
"Neredesiniz?"
"Az kaldı sen nerdesin?"
"Ya ben siz geleceksiniz diye Tuna'yı ektim."
"İyi ekmen güzel olmuş onun bugün diş muayenesi vardı, gitmezdi yine."
"Tamam ben sizin eve doğru yavaş yavaş geleyim."
"Tamam gel sen biz de geliyoruz zaten."
"Tamam."
Bu sözleri duyan Zehra gaza daha çok basmaya başlayınca bağırdım;
"Kızım mal mısın yavaş git de belki tanıdığa felan rastlarız."
Yavaş gidince Tuna'nın fotoğraflarında yanında olan bir kaç insanı gördüm. Gözlerimin dolduğunu hissettim ama Zehra buna aldırmadı. Biz alışmıştık mesafelere ağlamaya. Eve geldiğimizde minik çığlıklar atarak kendimi koltuğa attım. Artık buradaydım ve hiç kimse buna engel olamazdı. Ben mutlulukla uğraşırken Zehra Okan'ı aradı. Telefonu kapattığında; "Kanka bir duş al ben o sıra yiyecek birşeyler hazırlayım. Sonra ben girerim." Onaylar şekilde başımı sallayıp koltuktan kalktım. Duşa girdiğimde aynanın karşısına geçtim. Bedenim Manavgat'daydı. İnanamıyordum! Güzel bir duş aldıktan sonra odama geçtim. Pembe beyaz kareli gömleğimi giyip altına kotumu çektim. Saç düzleştiricim, maşam ve makyaj malzemelerim sırıtıyordu. Ama hepsine sırtımı dönüp saçımı gergin bir at kuyruğu yaptım. Nemlendiricimi sürüp odadan çıkınca Zehra'ya "Ben çıktım!" diye bağırdım ve kendimi koltuğun üstüne hızla bıraktım. Laptoptan Tunahan'ın neler yaptığına bakarken kapı çaldı. Laptopu fırlatmamak için kendimi zor tuttum. Kapıya resmen uçup kapıyı açınca Okan'ın boynuna yapıştım.
"Nasıl özledim!"
"Sen gel bana sor aptal aşık!"
Yaklaşık 6-7 dakika o şekilde kaldıktan sonra boynunu bıraktım. İçeri geçip oturmaya başladık;
"Ee, Tuna'nın karşısına ne zaman çıkmayı planlıyorsun?"
"Şimdi biz sizi yarın tanışmak için evimize davet edeceğiz. O vesileyle tanışmış oluruz."
"Basit."
"En basitinden, en özelinden."
Tam o sıra içeri Zehra girdi ve çığlıklar, sarılmalar...
Daha sonra yemeğe geçtik.Okan: Vay be siz Manavgat'ın hızına yetişebilir misiniz?
Zehra: Neden yetişmeyelim?
Okan: Koşarken tırnağınız kırılırsa ağlamayın ama.
Ben: Koşarken neden tırnağımız kırılsın ve Kezban'la Özlem'den anladık harbi kız sevdiğinizi.
Zehra: Özlem'in hala gözü var mı Tuna'da?Yediğim yemek boğazımda kalınca Okan su verdi ve konuşmaya, daha doğrusu bağırmaya başladım;
"Farkındaysan yani idrak edebiliyorsan aradan 3 yıl geçti."
Okan: Bence öyle düşünme Azra.
Okan'a atabileceğim en kötü bakışı atınca Okan bana omuz silkti.
"Saçmalık!" diye bağırıp masadan kalktım. Kendimi birden sokaklarda buldum. Hangi ara pembe converselerimi giydim, hangi ara binadan çıktım hatırlamıyorum. Yavaş adımlarla sokakta turlamaya başladım. Telefonumun titreşimiyle irkildim;"Efendim Okan?"
"Özür dilerim."
"Önemli değil. Aslında teşekkür ederim."
Sakince yüzüne kapatıp bir banka oturdum. Bu bankta Tuna'nın içtiği kola aklıma geldi. "Ben kola içiyom" tweetleri. Daha sonra Özlem'le yaşadığı o şahane 8 ay. O aylarda yaşadıklarım aklıma geldi. Sigaraya o aylarda başladım. Gece uykularım o aylarda kaçtı. Ağlamalarım o aylarda çoğaldı. Okan'a mesaj attım;
"Tuna kaçta çıkar hastaneden?"
"Bir saate çıkar."
Derin bir nefes alıp banktan kalktım. İşte mesafelerin kötü yanı. Sosyal medyada yazdıkları hariç hiçbir şey bilmiyoruz. Dertlerini, mutluluklarını... Hepsini yarım yamalak biliyoruz.
Yavaş adımlarla eve geldim. İçeri girdiğimde Zehra bana seslendi;
"Selam gerçeklerle yüzleşmeye cesareti olmayan aptal aşık!"
Saat akşam yedi sularıydı. Yanına oturdum. Hiç bir şey demedim ve televizyonda açık olan filmi seyretmeye koyuldum. Akşam dokuz gibi film bitti, Zehra'ya;
- Hadi ben kaçar , dedim.
Odama hızlı adımlarla gidip pijamalarımı giydim ve kendimi ağlatan ve uyutan gecenin kollarına bıraktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Platonik Aşk
Chick-Litkahramanları kafanizda hayal edin de hayal kitlenizi dusurmeyim opuldunuz :*