Shen

139 2 0
                                    

Allacakaranlığın Gözü, Shen
''Göz ne korkuyu görür, ne nefreti ne de sevgiyi. Dengeyi bozacak her şeye karşı kördür.''
Gizemli savaşçılardan oluşan gizli bir klanın önderi olan Shen, dünyaya dengeyi getirmekle yükümlü Alacakaranlığın Gözü unvanıyla hizmet eder. Duyguların, önyargıların veya kibrin yarattığı karmaşadan ırak kalma emeliyle yanıp tutuşan Shen, elindeki ruhani kılıçla birlikte tarafsız yargının görünmez yolunu arşınlamak için mücadele eder.
Hem ruhların puslu âleminde hem de insanoğlunun fani diyarlarında bir bilinmez olarak anılan Shen, bu dünyaların ikisine de ait değildir. İçinde, insan ruhuyla büyü gücünün tekinsiz bileşimi saklıdır. İki taraf da ona korkulacak biri gözüyle bakar, ondan sakınır. Shen sarsılmaz. Shen değişmez. Davasından başka hiçbir şeye hesap vermez.
Ionia'nın en saygın klanlarından birinin bünyesinde gözlerini açtığı an, hizmet etmek alınyazısı olmuştu zaten; ancak Shen gizemli kardeşliğin lideri seçilmesini sadece çelik gibi iradesine borçluydu. Shen, vazifesinin ve ruhlar âlemiyle bağlantısının simgesi olan ruhani kılıcıyla iki dünyayı birden arşınlıyor ve nerede taraflardan biri diğerine baskın çıkacak olsa, Shen soluğu orada alıyor.
Shen'in dünyalar arasındaki kahramanlıkları sayısız efsaneye konu olmuştur. Ionia'nın maddesel ve ruhani boyutlarında Yedi İblis Klanı'na karşı verdiği mücadeleden tutun da Freljord'un Kara Tundra'sından çıkagelen menfur deri yiyicilerin kökünü kazımasına kadar nice hikâyesi dilden dile yayılır; ancak ardından anlatılan bunca hikâyenin arasında gerçeğin yitip gitmesi kaçınılmazdır.
Ionia'lıların en şaşalı hikâyelerden biri de Shen'in Noxus meclisinin orta yerinde beliriverdiği günü anlatır. Rivayete göre, düşman kalesinin tam göbeğinde kimselerin göremediği bir tehditle savaşmasına tanık olanlar, korkulardan korku beğenmişti. Sanki Shen bir an görünüp bir an kayboluyor, vücudunda görünmez kılıçların açtığı yaralar beliriyordu. Noxus'luların haberi bile olmamıştı ama o gün Shen bir başına koca imparatorluğu ruhlar âleminin istilasından kurtarmıştı.
Bu âlem ve ötesinde arşınladığı yol bir yalnızlık yolu olsa da, Shen her zaman tek başına ilerlemiyor. Gizli tarikatının diğer üyeleri de (gölge savaşçısı Akali ve şimşek kadar hızlı yordle Kennen)her an yardımına koşmaya hazır bekliyor.
Müttefikleri olabilir; ancak babasının kılıcı ve kılıcın getirdiği sorumluluk sadece Shen'e emanet. Kararlarına gölge düşmemesi için Alacakaranlığın Gözü'ne her tür tutku yasak. Vazifesini tereddütsüz yerine getiriyor getirmesine ama Shen, babasını katleden ve bir zamanlar "kardeşim" dediği Zed'e duyduğu öfkeyi bastırmakta zorlanıyor.
Omuzlarında hem insan dünyasının hem de ruhlar âleminin kaderini taşıyan Shen, insani duygularıyla ruhani kararlılığı arasındaki dengeyi korumakta güçlük çekiyor. İnsan iki dünyanın bıçak sırtında dengede kalmasını ne kadar sağlayabilir ki?
Gerçek Tarafsız
''O şey fırtına falan değildi. Kalıbımı basarım ki bir ruhtu,'' dedi, iki gece önce batan tekneden canını zor kurtaran ve olayın etkisinden hâlâ kurtulamayan balıkçı. Adam, teknesini ev kadar büyük ve rüzgâr kadar hızlı bir yaratığın batırdığını iddia ediyordu.
Shen adamın anlattıklarının her kelimesini tartarak, çıt çıkarmadan dinliyordu.
''Nerede olduğunu göster,'' dedi sonunda.
Adam onu körfezdeki bir kumsala götürdü; vardıklarında bir avuç köylü, boğulan denizcilerin cesetlerini sudan çıkarmaya çalışıyordu. Shen diz çöküp enkazın bir parçasını incelemeye koyuldu. Dalgaların kumsala taşıdığı tahtanın üzerindeki derin ve hoyrat kesiklerin, güçlü pençelerin eseri olduğu belliydi.
''Kaç ölü var?'' diye sordu.''Benden başka kurtulan olmadı. Altı,'' diye yanıtladı balıkçı.
Ruhlar güçlü dedi kendi kendine Shen, daha fazla kanıt bulmak için enkazı karıştırırken.
Teknenin parçalanmış ahşaplarından birinin ucunda nihayet aradığını buldu: Kozaların ipek liflerini andıran, minicik bir öbek. Birçok kişinin dikkatini bile çekmezdi; çekse bile, balıkçı teknelerini ortadan ikiye bölebilen bir yaratığın ardında böyle bir şey bırakabileceğine kimsecikler inanmazdı. Ama Shen daha önce de böyle lifler görmüştü. Temas ettiği anda havada çözünüp hiçliğe karışan gümüş rengi, incecik liflere bakarken balıkçının anlattıklarına dair kuşkuları da uçup gitti.
''Bir iblis,'' dedi Shen. ''Rotanız onunkiyle çakışmış olsa gerek.''
Adam kasvetli bir yüzle onayladı. Çeşit çeşit ruhun maddi dünyaya gelip gittiğini bilmeyen yoktu; hele âlemler arasındaki perdenin ince ve geçirgen olduğu Ionia'da. Ruhani ve maddi düzlemler her daim temas hâlindeydi. Genelde suyla yağ gibi birbirine karışmadan, usulca kayıp giderlerdi.
Dünyalar arasında dolaşıp taraflardan birinin öbürüne baskın çıkmamasını sağlamak, Alacakaranlığın Gözü olarak Shen'in vazifesiydi. İnsanların gözünde Shen, kaşla göz arasında kaybolup kilometrelerce uzakta beliriveren bir hayaletti. Ruhların gözündeyse ruhani âlemlere adım bile atmaması gereken, etten kemikten bir faniydi.
Sudan çıkarılan cesetlerden birini incelemek için kumların üzerine diz çöktü Shen. Ceset, kaburgalarının hemen altından parçalanmıştı. Suyun etkisiyle şişip rengi solan bu yarım beden, hiç de iç açıcı bir manzara değildi.
''Endişeye mahal yok. Hava kararmadan önce canavarın icabına bakarım,'' dedi arkasından gelen bir ses.
Shen dönüp baktığında kasabadaki tapınağın gönderdiği bir âlim gördü. Etrafında yardımcıları, yardımcılarının ellerinde de çeşit çeşit gizemli tılsımlar ve yağlar vardı. Civardaki bütün ruhani çarpıklıkların kökünü kazımak için ayin hazırlığı yapıyorlardı. Âlim, değerini tartmak istercesine Shen'i süzüyordu.
''Bize yardım edecek misiniz, beyefendi?'' diye sordu adam.
''Denge yeniden sağlanacak,'' dedi Shen, başıyla güven aşılayan bir selam vererek.
Âlimin yanından ayrılıp liflerin soluk izini takip etmeye koyuldu. Ölen denizcileri ve iblisten sorması gereken hesabı düşünüyordu. Babasının sözleri kulaklarında çınlıyordu: ''Her şeyde denge noktasını bulmak, bu işin en zor yanı.'' Gerçek tarafsızlık, dünyayı etkileyen bütün güçlerin mutlak merkez noktası; işte Göz bunu ayırt edebilmek zorundaydı.
Böyle bir dengenin sağlanıp korunması, başlı başına mücadele demekti. Shen bu vazife için sırtında iki kılıç taşıyordu. Bunların ilki, insanı tek darbede ortadan biçebilecek bir Ionia kılıcıydı. Diğer kılıçsa saf büyü enerjisinden oluşuyordu. Ruhların icabına bakmaya yarayan bu kılıç, en kadim atalarından bu yana nesilden nesle aktarılarak Shen'e kadar ulaşmıştı. Kılıçla yıllardan beri katlettiği sayısız iblis, hayalet, ifrit ve periye, hava kararmadan önce bir yenisini daha eklemeye kararlıydı Shen.
Shen nihayet insanların gözünden uzak, kuytu bir koya geldi. İblis sığlıkta yükselen bir kumulda uzanıyor; yaratığın incecik ve parlak kürkü akşam güneşinde ışıldıyordu. Kurbanlarının hayat özleriyle tıka basa doyan iblis, resmen ziyafet sonrası keyif çatıyordu. Shen sazlıkta sürünerek ilerlemeye, uyuyan iblise usul usul yaklaşmaya başladı. İblis mışıl mışıl uyurken nefes alıp verdikçe, devasa göğüs kafesi inip kalkıyordu. Kumula birkaç adım mesafe kala Shen ruhani kılıcını çekti ve indireceği darbe için güç toplamaya başladı.
Ansızın, tekinsiz bir ses elinin havada asılı kalmasına neden oldu. Kulak zarlarını yırtacak kadar yüksek perdeliydi; sanki havanın kendisi korkunç bir feryat koparmıştı. Ses tanıdık geliyordu ama Shen daha adını koyamadan feryat yeniden yükseldi. Sonra bir daha ve bir daha. Adeta etrafını insanın kanını donduran bir çığlık korosu kuşatmıştı. Bu sesler, ölen ruhların feryatlarıydı. Shen uykusunda kıpırdanmaya başlayan iblise yeniden dikkat kesildi. Ruhani kılıcına yeniden bakarak sükûnetle seçeneklerini değerlendirdi. Sonra ellerini birleştirip Ki'sini dikkatle yoğunlaştırdı ve enerji çatırtıları arasında gözden kaybolup iblisi kumulun üzerinde bir başına bıraktı.
Shen göz açıp kapayana kadar geminin enkazının yanında belirdi. Dört bir yanında buharlaşıp havaya karışan kapkara balçık birikintileri vardı ve bu manzaraya havada asılı kalmış bir dehşet kokusu eşlik ediyordu.
Shen, katledilmiş ruhların ardında kalan kara birikintileri saymaya koyulmuştu ki ihtiyar âlimle yardımcılarının gelişi hesabını karıştırdı. Adamlardan teki, keten ve gümüşten bir kayış tutuyordu. Kayışın öbür ucunaysa önemsiz bir ecinni bağlıydı. Minik ruh, gırtlağını sıkan ilmekle mücadele ediyordu. Kardeşlerinden arda kalanları görünce yürekleri dağlayan bir haykırış kopardı.
Âlim ''Bunun işini siz bitirmek ister miydiniz?'' diye sordu Shen'e. O kadar rahat bir tavrı vardı ki gören de akşam yemeğinde bir kâse çorba teklif ettiğini sanırdı.
Diğer âlemin haşmetli varlıklarından geriye kalan birikintilere baktı Shen. Ardından, bakışlarını âlimin yardımcısıyla acı içinde haykıran ecinniye çevirdi.
''Çok üzgünüm, âlim hazretleri,'' dedi sadece. Ruhani kılıcını kınına geri koydu ve onun yerine çelik kılıcını çekti. Oysa bugün kullanmayı beklediği kılıç bu değildi.

LOL Şampiyon HikayeleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin