"Şimdi dolaşıp duruyor aramızda
Kıpkırmızı bir duygu olarak
Doğudan batıya bir güz halinde
Çılgın ve hüzünlü..."-Turgut Uyar (Göğe Bakalım)
Annem ağlıyordu. Kulaklarımı kapıya dayamış dinliyordum ağlamasını. Kilitliydi kapısı, açmak bilmemişti dakikalardır. Gitmemişti bugün teyzemlere, bir şey vardı biliyordum. Sıkıntı ile alıyordum aldığım her nefesimi ve yetmez oldu bir müddet sonra. O ağladıkça bende ağlıyordum. Durduramıyordum kendimi. Birkaç kez babamı aramıştım fakat açmamıştı.
İşteydi, duymazdı.
Seslenmiştim kaç kez anneme, açmamıştı yine kapıyı. Korkmaya başlamış, endişelenmiştim. "Anne!" Diye bağırdım tekrar. "Aç kapıyı anneciğim haydi... Korkutma beni!"
Sonunda açtı annem kapıyı. Yüzü kıpkırmızıydı, ağlamaktan. Yutkunup baktım yüzüne. "Anne ne oldu? Söylesene..."
"Yok bir şey kızım, karnım ağrıyor sadece. Haydi git çalış sen, düşünme beni."
"Ama anne..."
"Eftalya, git dedim çocuğum. Baban gelecek biraz sonra, hastayım ben, sen hazırla yemeği."
"Sen yemeyecek misin?"
"Yok. Tokum ben. Haydi Eftalya, hastayım diyorum yavrum, git odana."
"Bari bir hastaneye gitseydi-"
"Of! Git odana Eftalya! İyiyim ben." Annem beni odama kışkışladıktan sonra, biraz dudağımı dişledim sonra kabanımı alıp çıktım evden. Öylece yürüdüm yolun karşısına geçtim, sonra bir banka oturdum, telefonum çaldı. Arayan, Ulaş'tı. Kitap özetlerini bana mail attığını söylüyordu. "... internetten bakmadım, emin ol. Okudum hepsini." Ona teşekkür ettim. "Sesin neden bu kadar kötü, Eftalya?" Diye sorduğunda, boğazımı temizledim.
"Sesim kötü değil." Diyerek gülümsemeye çalıştım. Gülümseyince daha neşeli çıkacakmış gibi sesim... "Hayır, kötü. Neyin var?" Yok bir şeyim demek için ağzımı açtım ama o aptal gözyaşları gözlerime doluşup burnumu akıtınca burnumu çekmek zorunda kaldım. "Ağlıyor musun? Neden ağlıyorsun, Eftalya ben..."
"Ağlamıyorum," diye inledim, ağlarken. Moralimin birden bire nasıl bu kadar göçtüğü merak konusuydu. "Senin yanında olmalıyım." Dediğinde benimle değil, daha çok kendiyle konuşur gibiydi. "Neredesin?"
"Ah..." Diye mırıldandım, etrafıma bakınırken. "Benim evimin karşısında bir camii var. Camiinin bahçesindeyim."
Aslında bu pek doğru değildi. Camii, daha çok, öylesine serpiştirilmiş kuru ağaçların ortasına koyulmuş dev bir yapıydı. Herhangi bir duvar, çit veya başka bir sahiplenme belirtisi söz konusu değildi. Bu nedenle bu park, hem camiinin parkı, hem da camiinin parkı değildi. Her neyse. "On dakikaya oradayım." Dedikten sonra, telefonu kapattı, Ulaş. Kalbim hızla atmaya başlamıştı, buraya gelecek olması kalbimi etkiliyordu. O an keşke yanımda bir ayna taşısaydım diye hayıflandım. Dışarıya adeta pijamalarımla çıkmıştım üzerimde kabanım var diye.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SON
RomanceOkulumuzun şak şakçı takımı, ellerinde koca pankartlarla bağırıyor, haykırıyor, alkışlıyorlardı. Gururum ciğerlerimi kabarttı, soluğumu kesti. Yahu ne de garipti! İlk heyecan geçtikten, o tatlı his tüm vücuduma yayıldıktan sonra fark ettiğim şey, z...