"Müzik hayatın neşesi,
Ruhu, sevinci ve her şeyidir."
-Mustafa Kemal Atatürk
"Aç şu telefonunu artık kızım sabahtan beri dır dır, dır dır!" Babam, okuduğu gazetesinden başını kaldırıp beni azarlıyordu. "Hayır, kim arıyorsa sabahtan beri arıyor bir de," dedi annem. "Sabırlı çocukmuş."
"Ne çocuğu Makbule! Ne çocuğu!" Annem, birden sinirlenen babama, bezgince baktı. Babam her migreni tuttuğunda böyle agresif olurdu. "Kız çocuğu, Ethem. Kız çocuğu."
"Bir arkadaşım baba," dedim, ayaklarımı uzatıp. "Ayrıca sessizde ki zaten telefonum."
"Titriyor, kızım. Titriyor, yavrum. Al, aç şunu." Diye homurdandıktan sonra, gazeteyi bir kenara atarak parmaklarını şakağına dayadı. Annem, bana kaş göz yaparak telefonu açmamı söylerken, bir yandan da babamı kendine çekip başına masaj yapmak için uğraşıyordu. Derin bir nefes alıp, telefonumu açarak, odama yürüdüm. "Efendim, Ulaş?"
"Eftalya! Ah, şükürler olsun. Açmayacağını sanmıştım." Kaşlarımı çatarak kapıyı kapattıktan sonra, odamın içerisinde gezinmeye başladım. "Açmayacaktım, babam istedi." Dediğimde, söylediğime kendim bile yüzümü buruşturdum. Oysa o, hiç bozuntuya vermemişti. "Eftalya... Beni dinlemen gerekiyor. Lütfen; hiç olmazsa..."
"Yapmam gereken ev ödevleri var, Ulaş." Diyerek susturdum onu. "Ayrıca piyano dersim saat dörtte. Edebiyat sözlüsü için üç kitap okumam gerekiyor. Anlayacağın hiç boş zamanım yok." Ulaş'ın derin soluk sesi ile ürperdim. "Benim için zaman yaratabileceğini biliyorum."
"Ulaş..." Diyerek onu reddetmeye çalıştığımda beni susturarak devam etti. "Lütfen. Beni dinlemene ihtiyacım var. Ayrıca... Zamanını çalacağımı biliyorum. Edebiyat sözlüsü için okuyacağın üç kitabın üçünü de okuyup anlatırım sana. Ev ödevleri için bir şey söyleyemem çünkü pek örnek öğrenci olduğum söylenemez. Ama okuyabilirim. Bana yalnızca bir saat ayır." Derin bir nefes alarak aynadaki aksime baktım. Beynim, evde kalarak yatağıma kıvrılmamı söylese de, gözlerim onca parlaklığı ile kalbimin tercümanlığını yapıyordu bana. Ne söyleyeceğini gerçekten merak ediyordum, lakin her şey ortadaydı zaten. Bana bilmediğim bir şeyler söyleyebilir miydi? "Ulaş, hava çok soğuk."
"O halde sıcak bir yere gideriz." Diyerek çabalamaya devam etti. "Eftalya, lütfen. Lütfen."
"Babam evde." Diyerek elimdeki son kozu kullandım. "Ona sormalıyım fakat evde olduğu tek günde kızıyla vakit geçirmek isteyeceğine eminim." Ah, hayır. Babam migreni tuttuğunda tam bir canavara dönüşürdü. Ayrıca, tek tatil gününde migreninin tutmasına zaten yeterince sinir olmuştu. "Ona hemen sorabilir misin?" Yutkunarak odadan dışarıya çıkıp, çekinerek salona girdim. "Baba?" Babam, başını annemin dizlerine yaslamış, gözlerini kapatmıştı. Annem, babamın başına masaj yapıyordu; bana kaşlarını çattı. "Ne oldu, kızım?" Diye sordu, babam. "Şey..." Diye mırıldandım. "Bir arkadaşımla buluşmak için dışarıya çıkabilir miyim?"
"Çık kızım," dedi, gözlerini açmadan. "Ne zaman hayır dedim ben sana?"
"Ama baba..." Diye atıldım hemen. "Hani tek tatil günün ya ailenle birlikte olmak ist..."
"Benim tatillik halim mi kalmış Eftalya, Allah Aşkına? Git, hadi. Paraya ihtiyacın olursa da, git, kapının arkasında asılı siyah pantolonumun içerisinde cüzdanım. Al oradan."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SON
RomanceOkulumuzun şak şakçı takımı, ellerinde koca pankartlarla bağırıyor, haykırıyor, alkışlıyorlardı. Gururum ciğerlerimi kabarttı, soluğumu kesti. Yahu ne de garipti! İlk heyecan geçtikten, o tatlı his tüm vücuduma yayıldıktan sonra fark ettiğim şey, z...