Bölüm 3: Bir Arkadaşın Merhabası

2.6K 124 14
                                    





"Bir ülkenin doğru yönetilip yönetilmediğini, ahlak açısından yücelip yücelmediğini anlamak mı istiyorsunuz? O ülkenin musikisini dinleyiniz."

-Konfüçyüs


Ölü Ozanlar Derneği'ni izlediniz veya okudunuz mu? Ağustos Böcekleri, ölü ozanları severler. Bizim hikayemizde, Todd, mavi gözlü bir kız yalnızca ve her şeyin başlamaya başladığı o anlarda, bu mavi gözlü kız, çevresindekilerin ona doğru değil ona güldüğünü biliyordu.

Yirmi aralık iki bin on yedi.

Kar yağıyordu, botlarımın dış yüzeyi ıslanmıştı fakat ayaklarım sıcacıktı. Üşümüyordum, aksine terliyordum. Annem, bir şey söylememi beklercesine yüzüme bakıyordu. Hiçbir şey söylemiyordum. "Tüm gün böyle mi geçecek yani?" Diye homurdandı. "Ne bekliyordun ki, anne?" Diye sordum, gözlerimi devirip. "Kızımla hoş sohbetli bir yemek." Diye yanıtladı. "Gerçekten kafam çok dolu." Dedim çatalımı önümdeki soslu tavuğa batırırken. "Allah Allah!" Diye soludu. "Yine hangi gemini batırdın Karadeniz'de?"

"Gemilerimi sattım." Dedim, lokmamı yutup. "İnsan ticaretine başlayacağım, çok para var diyorlar."

"Hım... iyi fikir." Bir süre hiç konuşmadan öylece durduk. İçimden hiçbir şey yapmak gelmiyordu. Annem, beni gönülsüz, eve bıraktı ve babamı ikna ederek onunla sinemaya gitti. Beni de yanına almak istemişti fakat ben, bir daha dışarıya çıkmak istemediğimden vazgeçti. Öylece yatağımda uzanırken, telefonumun çaldığını görerek numaraya bakmadan açtım.

"Alo?" Bir süre karşı taraftan hiç ses gelmedi. "Alo? Orada mısınız?"

"Evet." Ses tanıdıktı fakat tam hatırlayamamıştım. "Eftalya, ben Ulaş." Şaşkınlıkla yatağımda doğruldum. Kalbim deli gibi atmaya başlamıştı. "Ulaş? Sen... numaramı nereden buldun?"

"Müray Hoca'dan." Diye mırıldandığını duydum. "Her neyse. Ben... seninle bir konu hakkında konuşmak istiyordum." Kaşlarım kalktı, "oh, öyle mi? Hangi konuda?"

"Bunu sana yüz yüzeyken söylemek istiyorum. Okulun sokağındaki kafeyi biliyor musun?"

"Evet ama..."

"Seni bekliyor olacağım. Görüşürüz." O melodik tınıdan sonra kulağıma çalınan 'dıt dıt' sesleri ile yüzümü buruşturdum. Hızla ayağa kalkarak aynada kendime şöyle bir baktım. Yüzüm kıpkırmızıydı ve gözlerimdeki bu deli bakış bana oldukça yabancıydı. Saate baktım; saat yediydi. Annem ve babamın gelmesine iki buçuk saat kadar vardı. Onlara söylersem, bunu büyüteceklerini bildiğimden üzerimi değiştirerek evden çıktım. Bir otobüse binerek birkaç dakika ayakta bekledim ardından inerek iki sokak ötedeki okula doğru yürümeye başladım. Ulaş'ın bahsettiği yer, okulun hemen arka sokağındaki bir kafeydi. Oraya ulaştığımda bir gitar solosu çalındı kulağıma, dolu masaların arasında yürürken, gözlerimle Ulaş'ı aradım. İşte oradaydı, köşede, cam kenarındaki iki kişilik masalardan birinde, dışarıyı seyrediyordu. Ona yürüyüp, karşısındaki sandalyeyi çektiğimde, çıkan ses ile birlikte bana döndü. Suratındaki o hülyalı ifade birden dağılıp yerini çözemediğim bir karmaşıklığa bırakırken gülümsedi.

"Hoş geldin." Başımı sallayarak onu cevapladım. Bir garson, yanımıza gelerek siparişlerimizi aldı, bu, iki kahveden oluşuyordu. Gözlerime baktığında, gözlerindeki o buğunun tekrar birleşmesini izledim bir süre. Ardından, çantamdan telefonumu çıkartarak saate baktım. "Ulaş, fazla zamanım yok bu yüzden..."

SONHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin