Arkadaşlar Son'a, bu bölümden de kesitler içeren yeni ve sade bir tanıtım filmi daha yaptım. Multi'ye bakabilirsiniz. Ve bakıp bana görüşlerinizi bildirirseniz beni çoook mutlu edersiniz!
Sizleri seviyorum, gecikme için üzgünüm. İyi okumalar!
"Gerçek müziğin farkına varan ve onun ardındaki sırrı çözebilenler bütün evren ile aynı frekansı titreştirir ve her şeyle anlaşıp konuşabilirler."
-Sufi Inayat Khan
Ertesi gün okula gitmemiştim. Ertesi günün ertesi günü de. Ve zaten ertesi günün ertesi gününün ertesi günü cumartesiydi. Ah.
Zamanlamamı seviyordum.
Yatakta dönüp durmaktan tüm uzuvlarım adeta çürümüştü. Annem ve babam işteydi; cumartesi günlerinin onlar içinde tatil olmaması çok acıydı. Yataktan kalkarak güzel bir duş aldım ardından hastalığımı bahane ederek yatmaktan silkinip, dışarıya çıktım. Hava hala kapalıydı fakat mis gibiydi. Ferah nefeslerim akciğerlerime bayram sebebi oluyor olmalıydı. Bir süre yürüdüm; ardından kafama esti, bir çırpıda Ulaş'ı arayıverdim.
Buna beni neyin ittiğini bilmiyordum. Belki ilaçlardandı, belki hasta olduğumdan... Belki çok sıkıldığımdandı, belki de, gerçekten onu görmek istemiştim. Her neyse, sonuçta telefonumu cevaplamıştı ve onunla yine aynı kafede buluşmaya karar vermiştik.
Otobüse bindim.
Otobüsten indim.
Sonunda kafeye vardığımda, benden önce orada olduğunu görmek beni şaşırtmıştı. Karşısındaki sandalyeye oturdum yine ve bir kahve ısmarladım. "Nasılsın?" Diye sorduğunda, istemsizce hapşırdım ve o güldü. "Peki, cevabımı aldım ben." Burnumu çekerek gözlerimi devirdim. "Dalga geçme." Eliyle ağzına fermuar çekiyormuş gibi yaptıktan sonra güldü. "Asla."
Kahvelerimiz geldikten sonra, Ulaş, kahveden hızlı bir yudum alarak ağzını yaktığında yüzünün ifadesine gülmeden edemedim. "Ah, şimdide sen dalga geçiyorsun!"
"Hayır." Diye mırıldandım, gülerek. Kaşlarını kaldırıp öne eğildi. "Bana gülüyorsun."
"Sadece sana doğru gülüyorum." Alıntıma gülümsedi ardından yavaşça, kahvesinden bir yudum daha aldı. Henüz onu neden çağırdığımı sormamıştı. Bir süre, kupayı izleyen gözlerini izledim. O, kaşlarını çatarak hevesli bir ifadeyle başını kaldırana dek sürdü bu izleyişim. "Bir fikrim var."
"Nedir o fikrin?" Bir anda masadan kalkarak, masanın üzerindeki elimi kavrayarak beni kapıya doğru çekti. "Ulaş, dur!" Masaya zorla ücreti koyarak beni sürüklemesine izin verdim. Sokağa çıktığımızda, karın yağmaya başladığını gördüm. Bana döndüğünde, kirpiğine bir kar taneciği konmuştu.
Mükemmel görünüyordu. Kahverengi nehirlerin üzerine düşen bir kar taneciğiydi sanki o tanecik... Yutkundum. Kalbimin küt kütleri yine kulağımdaydı. "Hadi!" Dedi, beni öne çekip. Koşarak okulun arka duvarına geldik. "Ne yapıyoruz burada?" Diye sorduğumda, gülerek eğildi ve ellerini birleştirip aşağıdan bana baktı. "Bas."
"Ne?" Şaşkınlıkla ona baktığımda, "kapı kilitli, içeriye böyle gireceğiz." Dedi. Neden içeriye girmemiz gerektiğini anlamamıştım fakat onun gözlerine baktıktan sonra bunu sorgulamamaya karar verdim. Bastım. Zıpladım. Duvara tırmanıp kendimi diğer tarafa attım. Ardımdan da, Ulaş geldi. Beni, müzik odasına götürdü; kilidi anahtarla açtığında ona şaşkınlıkla baktım. "Müray Hoca vermişti," dedi, bakışlarımı görünce. "Bende kalmış."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SON
RomantiekOkulumuzun şak şakçı takımı, ellerinde koca pankartlarla bağırıyor, haykırıyor, alkışlıyorlardı. Gururum ciğerlerimi kabarttı, soluğumu kesti. Yahu ne de garipti! İlk heyecan geçtikten, o tatlı his tüm vücuduma yayıldıktan sonra fark ettiğim şey, z...