EL/25.BÖLÜM

442 34 5
                                    

Burak uzun süre saçlarıma baktı. Saçlarım hoşuna gitmemişti, benimde hoşuma gitmiyordu. Elimi tuttup beni koşa koşa merdivenlere çekti.  Merdivenlerin başına geldiğimiz zaman kulağıma eğilip "Elini bilerek tuttum çünkü benim yanımdayken seni kimse alsın istemem. Özellikle erkek dolu bir yerde." sırıtışım donuklaştı ve ifadem hissizleşti. Söylediği cümlenin anlamı her ne kadar belli olsa da garip bir durumdu. Burak yüzümün ifadesine bakınca kafasını yere eğdi ve tekrar kulağıma yaklaştı. "Çok güzel bir söz değil mi? En son okuduğum bir kitapta adam sevdiği kadına bunu söylüyordu." her ne kadar toparlamaya çalışsa da bu söylediği şeyler gece yatarken beynimde yankılanmaya devam edecekti.  "Güzel bir  sözmüş. Kıskanç biri galiba o adam?" dediğimde güldü ve tekrar kulağıma yaklaşıp "Birini öldürecek kadar kıskanç biri." deyip önden merdivenlerden çıkmaya başladı. Gece beynimde yankılanacak çok cümle söylemişti. Burak ve gizemli konuşmayı çok seviyordu. "Gelmiyor musun?" kafamı sallayıp merdivenlerden çıkmaya başladım. Çok gizemli bir çocuktu ve bu gizem beni çok yoracaktı. Merdivenlerden çıkıp 108 numaralı odaya geldik. Kapıyı açıp içeri girdik. O bu odada yalnız başına kalıyordu. Ve odanın içi benim kaldığım eski odaya benzemiyordu. Bu oda daha klasik tarzdaydı. Ve daha güzeldi. İçerisi kitaplarla doluydu adeta kitaplar cenneti gibi bir yerdi. "Odan çok güzelmiş, fakat diğer odalar gibi değil neden?" diye sorduğumda gülümsedi. "Annem buranın müdür yardımcısı, bu arada teşekkürler." dediğinde gözlerimi pörtlettim. Tülin hanım Burak'ın annesi olduğunu hiç bilmiyordum. Kimse de söylememişti.  "Çok şaşırtıcı bir şey söylemedim. O benim öz annem değil. Beni evlatlık aldı iyi ki de almış. Gerçek annem gibi eskisini hiç aratmadı." dediğinde gözlerinin dolduğunu gördüm. Kollarımı açıp ona sarıldım. Onun böyle acılar yaşadığını hiç düşünmemiştim bile, "Peki öz annene ne oldu?" bu soruyu sormamalıydım fakat bilmek istiyordum. Onu keşfetmek istiyordum. Geçmişinde ki acılarını, nasıl biri olduğunu merak ediyordum. Burak derin nefes alıp "Öldürüldü." sesi çok soğuktu aynı kendisi gibi...

Kollarımı çekip Burak'a baktım. Ağlıyordu, gözlerinin içine bakıp "Bana herşeyi anlatabilirsin. Bak ben seni anlayabiliyorum. İnan bana," yatağın ucuna oturdum. O da karşıma geçip yere oturdu. "7 yaşındaydım. O gün doğum günümdü... okuldan uçarak gelmiştim eve, nereden bilebilirdim ki? artık doğum günlerimi sevmeyeceğimi. Zile bastım ama açan olmadı. Ne düşündüm biliyor musun?" göz yaşlarımı silip "Hayır." dedim. Bütün dertlerimi unutup Burak'a yönelmiştim. O da benim gibiydi. Yaşadığı şeyler kolay atlatılan şeyler değildi.  "Bana sürpriz yapıyor sandım. Kapıyı açıp gözlerimi kapatmamı isteyecek sandım. Olmadı. Geceye kadar bekledim o kapının önünde kapıyı açmasını. Üşümüştüm en sonunda karşı gecekondu da oturan Hacer Ablanın kapısını çaldım. Bana bir yere gidebileceğini söyledi. İtiraz ettim bugün benim doğum günüm bir yere gidemez dedim. Kapıyı açması için polis çağırmıştık. Polis kapıyı kırıp içeriye girip aniden çıkıp beni arabaya bindirdi. O an anlamıştım işte annem cennete gitmişti." dediğinde hıçkıra hıçkıra  ağlıyorduk. Hem o hem ben, Tekrar ona sarılıp "Onun da katilini bulacağız. Söz veriyorum sana." deyip derin nefes aldım. O küçük bir çocuktu hala birileri onun çocukluğunu elinden almıştı. Küçük yaşta olgunluğa itmişti hayat onu. Ve ben onun çocukluğunu yeniden yaşaması için elimden geleni yapmaya hazırdım.  İnsanlara yardım etmeyi seviyordum.

Ayla Demirel

Can kafasını kafamla tokuşturunca tiz bir çığlık atmıştım. "Ne bağırıyorsun kızım!" Can'ın kafasına sert bir şekilde vurup oturduğum sandalyeden kalktım. "Çok salaksın Can. Keşke ölsen," alayla söylediğim için kendim bile söylediğim şeyi ciddiye almamıştım.  "Ölmemi mi istiyorsun?" Can'ın söylediği şeyle yönümü değiştirip tekrar Can'ın yanına gittim. "Sence istiyor muyum?" deyip kulağına fısıldadım. "İstiyor musun?" dediğinde somurttum. "Of yeter! Evet istiyorum." deyip sınıfa çıktım. Zaten bir dakika sonra zil çalardı. Dediğim gibi de olmuştu. Zil çalmıştı ve hoca sınıfa dakikasında girip bizi müdürün yanına çıkartmıştı. Ben, Can, Melis ve Poyraz dördümüz de sıraya dizilmiş cezamızı bekliyorduk. "Hadi yine bu serserileri anlarım da peki siz kızlar? Sizin böyle şımarık bir davranış sergilemeniz hiç hoşuma gitmedi ayrıca size de yakıştırmadım. Şimdilik cezanız yok. Gidin şimdi." müdür konuşurken gülmemek için sıktığım dudaklarımı çıktıktan sonra serbest bırakıp anıra anıra gülmeye başladım. Neymiş bizden hiç beklemezmiş? Hey  biz erkek kılığına girdik. Sen bizden her şeyi bekle. 

"Ben derse girmek istemiyorum. Bahçeye çıkacağım." Melis ile Poyraz derse girmek istediklerini söyleyip yanımızdan ayrılmışlardı. Can ile birlikte bahçeye çıkmak için merdivenlerin yolunu tuttum. Onunla konuşmam gereken şeyler vardı çünkü.

Melis Balcı

"Biz nasıl bu hale geldik?" sorduğum soru üzerine Poyraz soğuk bakışlarını bana çevirmişti. "Sence neden Melis?" yine beni suçluyordu. Tamam, suçluydum. Suçumu şimdi kabul ediyordum ama bana bir adım atsa herşey çok kolay olabilirdi. Bende ona bir adım atardım. Ortada buluşurduk. Ama o bunun aksine kendini geriye çekiyordu. Ben ona yaklaştım sanarken onu uzağımda buluyordum. "Poyraz sen beni gerçekten sevseydin eğer bana bir adım atardın. Ama sen sürekli geri adım atıyorsun. Ulaşamıyorum sana." Poyraz olduğu yerde durup vücudunu bana döndürdü. "Sen kendini kandırıyorsun Melis, sen sürekli benden bir adım bekliyorsun kendin olduğun yerde duruyorsun. Asıl ben sana ulaşamıyorum!" gözlerimi açıp ona baktım.  "Biz seninle yan yana iken bir yere varamıyoruz." kafasını sallayıp "Bence de," dedi. 

KATİL (DÜZENLENİYOR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin