SON BÖLÜM

495 34 9
                                    

"Bulduk katilini," elimle toprağı ovalayıp güldüm. İlk buraya geldiğim zaman katili bulacağım diye söz vermiştim.
Bulmuştum, şimdi mutluydum.
"Burakmış, yani sen biliyordun ama..." ona Çağan'dan bahsetmemiştim. Ama artık onunla çıkmıyordum. Bahsetmeme gerek yoktu,
"Aden!" Buraya gelmişti.. gözleri ağlamaktan şişmiş kıpkırmızı olmuşlardı. Mezarın başından kalkıp yanına ilerledim. Çok bitkin gözüküyordu. Eylem'in yanında onunla yan yana bile bulunmak istemiyordum sanki onunla yan yana geldiğim zaman hep ortamızda gibi hissediyordum.
"Ağlamışsın," gözlerini ima etmiştim, buruk bir gülümseme ile gülümsedi. "Çok mu bitik bir halim var?" Kafamı sallayıp ellerimle oynamaya başladım.
"Yani hayır...aslında biraz." Rezil olmuştum, açıkçası bunu takmıyordum. Buradan gidip onları yanlız bırakmak istiyordum.
"Aslında ben gitsem çok iyi olacak." Yanından geçip çıkışa doğru yürümeye başladım.
"Dur, birşeyler yaparız belki." Duymamazlıktan gel, yürümeye devam ettim. Aslında o kadar kötü bir fikir değildi.
Olduğum yerde durup geri dönüp ona doğru koşmaya başladım.
"Olur, yani şurada bir kafe gördüm oraya gidebiliriz." Elimi tuttup beni çekmeye başladı.
"Ama sen konuşsaydın Eylem ile," sürekli ben konuşup ben kendime cevap yaratıyordum.
Şirin mi şirin bir kafenin önüne geldik, küçük bir kafeydi. Kapıyı itekleyip camın yanında bulunan masaya oturduk.
Sabahtan beri hiçbirşey yememiştim.
"Ayla'nın annesi öldü, Ayla'nın Can'a çok ihtiyacı var." Sesim kedi mırıltısı gibi çıkmıştı, Çağan gözlerini masanın deseninden kaldırıp bana çevirdi.
"Can annesinin yanında kalmaya gitti." Garson menüyü getirip başımızda dikilmeye başladı.
"Ben hamburger istiyorum," deyip menüyü uzattım.
Çağan'da aynısını sipariş edince garson masanın başından ayrıldı.
"Benim çok fazla vaktim yok, saat 3'de cenaze var da." Deyip camdan dışarı da ki manzaraya çevirdim bakışlarımı, aramızda çok soğuk rüzgarlar esiyordu.
"Bana bir kez daha şans verir misin?" Ağzımdan birden dökülen kelimeler ikimizi de şaşırtırmıştı. Yerin dibinin de dibine girmek istiyordum şu atmosferde,
Garson siparişleri getirip gidince o bunalım ortam yok olup gitmişti.
"Sana bir daha şans versem, benim kalbimi tekrar paramparça edecek misin?" Gözlerimi utançla tabağımdan kaldırıp umut dolu gözlerine baktım. "Sana söz veriyorum paramparça ettiğin kalbini tamir edeceğime,"

Ayla Demirel

Sude Demirel, canım annem. O benim hayatımda örnek aldığım tek idolümdü. Her davranışını örnek alıp kendi davranışlarıma eklerdim. Annemle çok aşır neşir değildim. Sürekli yurt dışına çıkıyordu. Ve onu görmek benim için çok zor oluyordu. Annem, babamın yokluğunu bana hiç hissetirmemişti. Ama İçimde ufak da olsa baba özlemi vardı. Bunu hiç dile getirmemiştim. Dile getirirsem anneme ihanet edermişim gibi gelirdi. Annem deliler gibi aşıktı babama, babam da öyleydi. Sonra babam başka kadına aşık olmuştu. Hisler çok çabuk değişebilir miydi? Eğer çok çabuk değişseydi ben halâ aşk acısı çekmez olmazdım. Aşk acısı çektiğimi göstermemeye çalışıyordum.
"Ayla kızım gidiyoruz." Oturduğum koltuktan kalkıp masanın üstün de ki siyah başörtüyü alıp başıma geçirdim. Tişörtüme çengelli iğneyle tutturulmuş annemin resminin aynısı çerçeve de vardı. Bu vesikalık fotoğrafında gülmüştü, ölmeden önce beni aramıştı. Ağlıyordu, ona ağlama demiştim. Şimdi ben ağlıyordum. O da bana ağlama diyordur. Ağlamayacağım... onun üzülmesini istemiyordum.
Orada huzurlu ve mutlu olmasını istiyordum.
Babamın koluna girip evden dışarı çıktık. Babamın karısı Merve, gelmek istememişti. Burada baş sağlığı dilemişti bize, eğer gelirse garip karşılanacağını düşünmüş.
Arabanın kapısını açıp arka koltuğa oturdum. Ön koltuğa hep annem otururdu.
"Öne geçsene Ayla," derin bir nefes alıp "Annemin yerine oturmak istemedim. Onun orada oturduğunu düşünmek bana daha iyi gelecek." Babam oturduğu sürücü koltuğunda kıvranıp az da olsa arkasını döndü.
"Bak kızım, annen öldü. Bu çok kolay bir durum değil ama üstesinden ikimiz de geleceğiz. Unut demiyorum... Annen böylesini daha kabul görürdü." Ona cevap vermek yerine kafamı cama çevirip ağaçları, arabaları izlemeye koyuldum.
"Annemsiz ne yapacağım ben baba?" Diye mırıldandım, geldiğimizi fark edince kapıyı açıp yavaşça aşağıya indim.
Babam elimi tuttup güven verircesine gülümsedi. Bu durumda ağlamam gerekiyorken gülümsüyordum. Annem bana "Eğer bana birşey olursa ağlama, ağlayınca ben dirilmeyeceğim." Sürekli bunu hatırlatırdım artık kendime,
"Başınız sağolsun," kafamı kaldırıp baş sağlığı dileyen insanlara cevap verip mermere oturdum.
"İyi misin?" Koşarak yanıma gelen Melis'e sarılıp "İyiyim," dedim. Yanımda ki mermere oturdu. "Haberi duyunca direk geldim." Sanki birşey söylemek istiyor ama ağzından kelimeler bir türlü çıkmıyordu.
"Sağol, yani bana acımanıza gerek yok." Deyip vicdanını rahatlatmaya çalıştım.
"Sana iftira ettiğim için özür dilerim, aslında pek iftira değil ama... inanmadığımız için." Kafamı sallayıp "Bence fazla laf yormaya gerek yok. Geçmiş geçmişte kaldı." Mermerden kalkıp babamın yanına gittim.
Tanımadığım kişilerle konuşuyordu. Yanına geldiğimi görünce beni kollarının arasına alıp başımı öptü.
"Barışmışsınız çok mutlu oldum." Sarı saçlı, mavi gözlü kadın gözlerini büyüterek konuşuyordu. Annem ile kadın çok benziyordu.
"Siz nereden biliyorsunuz?" Diye sordum. Kimse benim babam ile küs olduğumu bilmiyordu. Hatta bizi tanıyan mı varmış?
"Ben annenin ablasıyım, uzun süre İngiltere'de yaşadım. Seni en son doğduğunda gördüm. Ve şimdi annenin cenazesinde." Kadına hiç düşünmeden sarılıp annemin kokusuna benzer kokusunu içime çektim.
"Annem gibisin," geri çekilip
Gülümsedi, bu cenazede kimse ağlamıyordu aksine herkes neşe saçıyordu. Annemin pozitif enerjisi herkese saçılmıştı sanki,
"Benimle İngiltere'ye gelmek ister misin?" Bilmiyorum... benim de burada bir hayatım var. Sevdiğim çocuk var, arkadaşlarım var.
"Düşünmek için vaktim var mı?" Annem ile İngiltere'ye gitmek de hayalimdi, ama onunla birlikte. Fakat şimdi onun yerine ona benzeyen teyzem vardı.
"Sen bana Sude'den geriye kalan tek hatırasın." Gülümseyip bana doğru koşan Çağan ve Aden'i gördüm.
"Bu arada adınız neydi?" Diye sordum, adını bilmediğim bir teyzem olsun istemezdim.
"Sudem," sanki annem karşımda duruyormuş gibi hissettim. Başka bir bedende ama benim annemmiş gibi,
"Benim de Ayla," dedim
"Düşünmek için bol zamanın var. Burada olacağım." Dediğinde kafa sallayıp Aden'e ilerledim.
"Nasılsın?" Bugün herkese iyiyim demekten yorulmuştum.
"Yorgun, bitkin, huysuz, acı çeken, annes-" sözümü kesti Çağan,
"Can'ı halâ görmek istiyor musun?" Deli gibi görmek istiyordum. Ona tekrar sarılıp sevdiğimi söylemek istiyordum.
"Ne fayda eder ki artık? Ee sizden ne haber?" Konuyu benden çekip onlara atmıştım.
"Artık annemler umrumda değil, biz barıştık." Güldüm, onların adına çok sevinmiştim.
"Benim sizlere birşey söylemem gerek aslında," diye kıvrandım.
"Söylesene, çatlatma!" Diye bacağıma yavaşça vurdu.
"Ben şurada ki yeni tanıştığım teyzemle İngiltere'ye gidiyorum." Aslında aklımda gitmek gibi bir fikir yoktu, ansızın aklımda belirmişti. Üniversiteye orada başlayabilirdim. Beyaz bir sayfa açabilirdim.
"Ben sensiz ne yaparım?" Aden'in sesi ağlamaklı çıkmıştı, bu beni bitirmişti.
"Ben ne güne duruyorum?" Melis'in sözleri güldürmüştü bizi,

KATİL (DÜZENLENİYOR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin