|35|

9.8K 961 199
                                    

"Jim rahat duracak mısın artık?"

Jungkook bıkmış bir şekilde söylendi. Sadece üzerini değişecekti, neden abartıyordu ki?

Ah, durun.

Tabiki de abartacaktı. Jungkook Jimin'in aslında üzerine alkol dökülmemiş olan tişörtünü çekiştiriyor, elindekini giydirmeye çalışıyordu. Ancak Jimin buna izin vermemekte direniyordu. Hadi ama, bir erkeğin ona dokunmasına izin verebilir miydi hiç?

"Jungkook sen çıkar mısın? Ben giyinebilirim."

Neden sesi bu denli titremişti? Bir erkeğin tenine dokunacağı düşüncesinden bu kadar korkuyor muydu sahiden? Yada dokunacak kişinin Jungkook olmasından korkuyordu, emin olamadı.

Genç olan onayladı. Ardına son bir kere bakıp odadan çıktı. Jimin dayanılmazdı. Kırmızılaşmış yanakları, hafif yorgun bakan gözleri, ellerini vücudunu korumak için tişörtüne siper etmesi ve utanç ile endişe karışımı bakışlarla bakması Jungkook'u çıldırtıyordu. Jimin kesinlikle onun için yaratılmış olmalıydı. Bu kadar çabuk kendini kaptırdığına yanması gerekirdi fakat onu geç fark ettiği için kendine kızıyordu resmen.

Kapı açıldığında dayanılmaz varlık küçük adımlarla genç olana yaklaştı. Yere bakıyordu, yüzünü kaldırası yok gibiydi. Üzerinde ona uzun gelen Jungkook'un siyah renkli uzun kollu tişörtü vardı. Kolları sarkıyor, minik eller tişörtün içinde kayboluyordu. Kırmızı yanaklarını şişirip kısalığına lanet okudu kısık bir tonda. Bu halleri diğerinin kıkırdamasına neden olmuştu. Utangaç bir Park Jimin nefes kesici güzellikte olabilirdi, kalp sağlığınız için göz kontağından kaçınmanız gerekiyordu.

"Ben gitsem mi acaba Jungkook? Partinin de tadı kaçtı. Biliyorsun evim yakın hemen gideyim ben bence. Gitmeyip ne yapacağım ki? Yani gitmem daha iyi olacak. B-ben gidiyorum!"

Sonlara doğru sesi yükselmişti. Jimin yüzünün yandığını hissedebiliyordu. Alkolu fazla kaçırmıştı galiba. Yüzü yanıyor, kekeleyerek konuşuyor, kalbi sıkışıyormuş gibi hissediyordu. Hasta falan olmamıştı değil mi?

"Tanrım, Jim sen-"

Jungkook son anda kendini durdurdu. Aslında durdurmasına gerek yoktu. Sonuçta karşısındaki kişi sevgilisiydi. Yine de büyük olan rahatsız olabilirdi.

"Ben ne?"

Jimin merakla sordu. Karşısındaki tam bir şey söyleyecekken bir anda kıkırdamalarını durdurmuş ciddi bir ifadeye bürünmüş, sözünün devamını getirmemişti. Meraklandırılmayı sevmezdi.

Jungkook karşısındakine uzun uzun baktı sanki konuşsa kelimeler her şeyi bozacaktı. Sustu. Büyüğüne anlatmak istediklerini gözleriyle söyledi.

Jimin kendisine kelimenin tam anlamıyla güzel bakan çocuğun yan gülümsemesiyle kalbinin yerinden oynadığını hisseder gibi oldu.

Eğer Jimin bir kız olsaydı, Jeon Jungkook tam onun tipiydi.

"Çok güzelsin"

Utanmasına fırsat bırakmadan usulca yaklaştı uzun boylu. 1.75'lik sevgilisinin dudaklarına yetişebilmek için boynunu azcık sağa yatırması yetmişti. Jungkook -en çok- o anda aralarındaki 4 santimetreye aşık oldu.

Jimin yerinden kıpırdayamıyordu. Biri onun tüm yetilerini elinden almış gibiydi. Haraket edemiyordu, tepki veremiyordu, onu ittiremiyordu. Tek yaptığı beklemekti. Diğerinin daha fazla yaklaşmasını, dudaklarının birbirine temas etmesini bekliyordu. Yapabildiği tek şey, hiçbir şey yapamamaktı.

Yalnızca birkaç saniyeydi. Dudaklarının aralarındaki mesafe 5 saniyeydi. Jungkook'un 17 yıldır aradığını bulması için kat etmesi gereken mesafe 4 saniyeydi. Jimin'in tüm önyargısını kırıp içinde var olan asıl duyguyu tam anlamıyla hissetmesine olan uzaklığı 3 saniyeydi. İkisinin birbirini tamamlaması için 2 saniye kalmıştı.

Bırakın şimdi bir saniyeyi, dudakları birbirini bulduğunda bir asırlık duygu geçmişti kalplerinden.

Bir gelecekleri olsun olmasın, ileride başkalarıyla olsun yada olmasınlar bu öpücük ruhlarının saf birleşimiydi.

Jimin homofobik olabilirdi, Jungkook defalarca kez öpüşmüş olabilirdi ama bu öpücük ikisi için de özledi. Jungkook kısa boylunun alt dudağını emerken Jimin ellerini -kendinden bağımsız- küçüğün boynuna doladı. Elleri saçlarındaydı , kahve tutamların içinde dolaştırıyordu kısa parmaklarını. Jungkook kısa boylunun daha önce öpüşmediğine emindi ve şimdi acemice karşılık vermeye çalışan dudaklar bunu kanıtlıyordu. Acemi olan dokunuşlar uzunun kalbine işliyordu sanki.

Jimin'in ilk öpücüğünü çalarken bunun unutulmaz yapmaya çalışıyordu sadece. Elleri diğerinin beline dolandı, kısa bedeni kendine çekti. İmkanı varmış gibi daha da yakınlaşmaya çalışıyorlardı.

Aradan ne kadar geçtiğini sayamadılar, o an saat kavramı anlamını yitirmişti.

Her ikiside bırakın 17 yılı isterlerse 100 yıl yaşasınlar, hayatlarının en güzel anı bu öpücüğün varoluşuydu.

hater;;kookminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin