Jungkook karanlık havanın eşliğinde önündeki minik bedeni takip ediyordu. Çocuk Taehyung'un evinden çıkmıştı on dakika önce. Jungkook onu tam 4 saattir bekliyordu. Okuldan saat dörtte çıkmıştı, Taehyung'a uğramıştı, orada dört saat kadar kalmıştı. Saat sekizi biraz geçiyordu. Jungkook Jimin'i takip ediyordu. Jimin arada arkasını dönüp bakınıyordu, endişelenip daha hızlı yürümeye başlıyordu. Jungkook küçüğü endişelendirdiği için kendi kötü hissetmişti. Yine de onu takip etmeyi bırakmayacaktı. Bugün aklındaki bazı şeyleri gerçekleştirmek, sonu gelmeyecek gibi duran belirsizlikten kurtulmak istiyordu.
Adımlarını hızlandırdı. Jimin tam arkasını dönecekken elini sertçe çocuğun gözlerine kapadı, diğer elini beline sardı ve Jimin'i yan sokağa çekti. Çıkmaz sokakta kimse yoktu. Jimin çırpındı ve bağırmaya başladı. Jimin çok güçlüydü, Jungkook onu tutmayı sürdürebilmek adına gözlerindeki elini çekti ve çocuğun ellerini yukarıda birleştirdi. Ellerini çok sert tutuyordu. Jimin'in elinden kaçmaması için bacaklarını da birleştirdi.
Jimim şaşırmıştı ve tepki veremedi. Korkmuştu. Karanlıkta birinin onu takip ettiği düşüncesi içini yemişti ama o kişinin Jungkook olması garip bir heyecan salgılıyordu tüm vücuduna. Jungkook yakındı. Bedenleri birleşmişti. Gözleri de öyle. Bir insanın duyguları en çok gözlerinde belli olurmuş diyordu bilim insanları. Jungkook Jimin'in gözlerindeki heyecanı görebiliyordu, Jimin ise uzunun gözlerindeki sevgiyi.
"Şaşırmış gibi yapma. Eninde sonunda yollarımızın birleşeceğini biliyordun Jimin."
Duygusuzca söylemeyi denedi. Jimin'in gözünde soğukkanlı biri olmak istiyordu. Jimin yakınlıklarından rahatsızdı. Çocuğu ittirdi. Ama tüm gücünü kullanmadı. Jungkook'u fazla ileriye itmedi. Nedenini kestirememişti.
"Şimdi, başka herhangi siktiğimin bir anı değil, tam şimdi gözlerimin içine bakarken söyle Jimin. Bu belirsizlik beni deli ediyor. Benden hoşlanıyorsun, ben de seni seviyorum. Söyle, erkek arkadaşım olur musun?"
Kendinden emin gözükmek için daha önceden yazıp ezberlediği paragrafı değil de içinden geçen duyguları karmaşık biçimde itiraf etti. Ağzından dökülen-ve biraz anlamsız kelimeler- Jimin'in kalbini hızlandırmıştı. İnkar etmiyordu. Jimin daha önce böyle bir şey hissettiği zaman bu orta okulun son zamanlarındaydı. Bir kız, ismi Seoyoung'du, kalbini bu denli çarptırmıştı. Ama Jimin kızı gördüğü zaman hissettiği çarpıntıyı, Jungkook'u gördüğü zaman hissettiği çarpıntıyla karşılaştıramadı bile. Jungkook bir saniye kalbini çarptırırken diğer saniye kalp atışlarını sıfıra indiriyordu.
Jimin Jungkook'a karşı yeni yeni anlamdırabildiği şeyler hissedene dek kendini homofobik sanıyordu. Bilim adamlarının araştırmaları, dünyadaki herkesin biseksüel olma kapasitesine sahip olduğunu söylüyordu. Yani kim olursanız olun, bir hemcinsinizden hoşlanabilirdiniz. Belki daha önce bir hemcinsinizden hoşlanmışsınızdır da, karşınızdaki sizinle aynı cins diye hislerinizi yanlış anlamdırmışsınızdır. "O benden daha güzel diye kıskandım sadece." , "Beğendim, güzel biriydi." , "Benden daha iyi diye kendimi kötü hissettim, yalnızca bu." gibi kalıplara adadığınız duygular hoşlanma belirtileri olabilir. Veya daha önce hiç sizi etkileyen bir hemcinsinizle karşılaşmadığınız için kendinizin heteroseksüel olduğunu düşünebilirsiniz. Dünyada sizi etkileme kapasitesine sahip bir hemcinsiniz mutlaka vardır, karşılaşmadığınız için size biseksüel kavramı yabancı gelebilir. Dünyadaki herkesin, etkilenebileceği bir hemcinsi mutlaka vardır.
Homoseksüel veya heteroseksüel kavramları, Jungkook'a anlamsız geliyordu. Jungkook eşcinselim dese de, mutlaka onu etkileyebilecek bir kız olabilirdi. Bu yüzden kendine hetero veya homo demiyordu. Bu oldukça saçmaydı. Bir insana cinsel organına göre hisler beslemek. Jimin'in kalbini sevmişti o, penisini değil. Ve eğer kalbini bir kıza kaptırsaydı, onun kalbini severdi, vajinasını değil.
Jimin kalbinin sesini dinlemeye karar verdi. Taehyung'dan özür dilemek zorunda kalacaktı.
"Olurum."
Kısa cevaptan sonra gözlerini hemen yere indirdi. Kalbinin Jungkook'un sağ tarafını titrettiğini hissedebiliyordu. Çok hızlı atıyordu. Vücutları birleşmişti. Jimin iki kalbi varmış gibi hissetti. Kendisininki sol tarafını çarptırıyordu, Jungkook'un kalbi ise kendisinin sağ tarafını titretiyordu. Bedenleri ayrı iki insanın bu denli bir olması aşktan başka bir şey olamazdı. Aşk aslında güzel histi. Hani sizi deli ederdi bazen, kötü hissettirirdi ama eğer karşılık buluyorsanız ve o kişi size bunu hissetirebiliyorsa şayet, aşk şüphesiz en iyisiydi duyguların. Çünkü hepsini barındırırdı. Aşk bir insana var olan tüm duyguları hissetmek demekti. Onu severdiniz, onu kıskanırdınız, bazen o sizi üzerdi, bazen sizi berbat hissettirirdi, birbirinizi kırardınız, sizi mutlu ederdi, kısa bir süre için o kişiden nefret bile edebilirdiniz. Aşk tüm kötü ve tüm iyi duyguları içinde bulundurduğu için en kapsamlı, en karışık duyguydu. Yine de karşılık bulduğunuz taktirde kötüler ve iyiler birbirine karışır, ortaya daha güzel bir şey çıkardı. Jimin aşkı Jungkook'ta bulmuştu.
Jungkook donmuştu. Zamanın işlemediğini düşündü. Gözleri birleşti. Ağzını açtı ama konuşacak bir kelime bulamıyordu. Küçüğün ayaklarına kapanıp yüzlerce kez teşekkür etmek istiyordu. Bir şeyler bulmaya çalıştı. Duygularını ifade edecek bir şeyler. Kendisi bilmese de Jimin, onun gözlerinde hissetmişti her şeyi. Jungkook bir anda hıçkıra hıçkıra ağlamak istedi. Jimin ona çok güzel bakıyordu. Gözleri parıldıyordu, gülümsemesi küçük ama anlamlıydı. Ağzından kaçırdı bir şeyler, karşılık bulmasını umarak:
"Seni seviyorum."
Hislerini anlatmak için yeterli değildi. Ama Jungkook'un daha önce bunu yalnızca annesine söylediğini göz önüne alırsak anlamlıydı. 'Çok seviyorum' cümlesi Jungkook'a az geliyordu.
Bir anda aklına duygularını Jimin'in iliklerine dek hissettirebilecek bir şey geldi aklına. Jimin'in ellerini serbest bıraktı. Kollarını küçük bedenin beline doladı. Kafasını çocuğun boynuna yerleştirdi. Diğerinin kalbini hissedebiliyor, kendi kalp atışlarını ona duyurabiliyordu. Jungkook için sarılmak, duygularını hissettirebilmenin en iyi yoluydu.
Jimin kollarını incitmekten korkar gibi sardı uzun olanın boynuna. Parmak uçlarına çıkmıştı. Kafasını omzuna yasladı ve yüzünü Jungkook'un olduğu tarafa dönderdi. Jungkook sıkıca gözlerini kapamıştı. Burnu boynundaydı, akciğerini patlatana dek Jimin'in kokusunu içine çekmek istiyordu.
Birbirlerine sarılırken tüm duygularını kaybediyorlardı, korkularını yeniyorlardı. Bu onların cennetiydi.
Jimin kendi sonsuzluğunu Jungkook'a adamak istedi.
"Ben de öyle Jungkook"