2. BÖLÜM

37.5K 3.2K 850
                                    

Vicdanına yenik düştü Selim, sürdü aracını Çarmıklı Köyü'nün toprak yoluna. Muhtarın bu köy insanları ile ilgili söylediklerini düşündü durdu, biraz da olsa korku vardı içinde. Verilen görevin haricinde bir işti bu ve çok da isteksiz ilerliyordu. Kendisini nelerin beklediğinin farkında bile değildi, tedirgin vaziyette girdi köye. Bir ölüm sessizliği vardı. Selim'in aracını görenler şaşkın gözlerle olduğu yerde durup bakıyordu. Yaşlıca bir kadının yanından geçerken aracın camını açarak seslendi:

-Muhtarı nerede bulabilirim teyze?

Kadın hemen başörtüsünün kenarını yüzüne kapatarak hızlı adımlarla yanından uzaklaştı. Bu durum karşısında Selim oldukça şaşırdı. Daha sonra yan yana yürüyen iki adama yaklaşıp onlara da Muhtarı sordu. İkisi de hiç konuşmadan işaret parmaklarıyla ileriyi gösterdiler. Onların gösterdiği istikamete doğru ilerledi. Bir süre daha gittikten sonra bir evin duvarının dibindeki gölgede oturan adamı gördü, ona da sordu. O da hiç konuşmuyor, işaret parmağıyla karşıdaki evi gösteriyordu. Nihayet bulmuştu Muhtarın evini.

Yaptığı iş gereği o bölgenin idari amirini bilgilendirmek zorundaydı. Muhtarlar da ona her konuda yardım etmekle yükümlüydü. Aracından indiğinde bu sessizliğe hiçbir anlam veremedi. Ne çocuk sesi, ne insan, ne hayvan.. Hiç ses yoktu ortalıklarda. İki katlı evin beyaza boyanmış tahta kapısını yumrukladı. Bir süre bekledi ama kapıyı açan yoktu, tekrar yumruklayarak bekledi. Kısa bir zaman sonra kapı gıcırdayarak açıldı.

Otuz beş yaşlarında oldukça esmer birisi açtı kapıyı. Öyle hazırlıksız açmış olmalı ki, altında eşofman ve üzerinde sadece atlet vardı. Bütün vücudu oldukça kıllıydı. Göğüs kılları o kadar uzundu ki atletinin üzerine çıkmıştı. Kısa kesilmiş bıyıkları da etli dudaklarının üzerinde geniş bir yer kaplıyordu. Çelimsiz bir vücudu vardı, beli zayıftı ama göğüs kısmı oldukça şişkindi. Kısa kollarını hafifçe yanlara açıp Selim'e şaşkınca baktı.

-Buyurun, ne vardı?

-Bu köyün muhtarı sen misin?

-Evet. Ben Muhtar Hayrettin.

-Bende Sağlık Bakanlığı memuru Selim Erbek. Gülce Hanım ve kızı Ayfer'i görmek için geldim.

-Neden?

-Ne demek neden, devletin memuru kiminle konuşacağını sana mı soracak?

Selim evine geç kaldığı için çok sinirliydi, Muhtar da onun bu sert çıkışı yüzünden şaşırdı. Tebessüm ederek:

-Hemen üzerime bir şeyler giyip geliyorum Selim Bey.

Bu sözü söyledikten sonra karşı taraftaki gölgelikte oturan adama öyle sert baktı ki, adam korkudan kıpkırmızı oldu. Başını dizlerine yakın indirmiş yere bakıyordu. Kapıyı yavaşça kapatıp içeriye giyinmek için gittiğinde Selim de dönüp aracının içerisine oturdu. Söylendiği kadar garip bir köydü burası, insanları da bir hayli yabaniydi. Diğer köylerdeki insanlar onu gördüklerinde ikramda bulunabilmek için birbirleriyle yarışırlarken burada onunla konuşan bile yoktu. Sokakları bomboştu köyün. Bu kocaman köyde sadece birkaç kişi görebilmişti. Aracın içerisinde beklerken o kadar sıkıldı ki boğulacak gibi oldu sanki. Aracından çıkıp derin derin nefes alıp verirken Muhtar nihayet tahta kapıyı açarak çıktı. Üzerine bordo renkli, parlak bir gömlek giymiş, göğüs kıllarını sergiler gibi de üstten iki düğme açmıştı. Sivri burunlu ayakkabılarıyla taş zeminde tak tak sesler çıkararak yürüyordu. Yapmacık bir gülümseme ile Selim'in karşısına kadar geldi.

-Gidelim haydi Selim Bey.

-Geç arabaya.

-Arabaya gerek yok, ev aha şurada.

Elini kaldırıp gösterdiği istikamete doğru yürümeye başladılar. Muhtar başını sık sık çevirerek Selim'e bakıyordu.

-Ne sebeple aradınız o aileyi?

-Ayfer'in rahatsızlığından dolayı geldim, ne durumda bir göreyim.

-Ne durumda olacak, zırdelinin teki. Dışarıya çıktığı zaman önüne gelene saldırıyor.

-Kendisine zarar veriyor mu?

-Veriyor ya, körkütük deli o kız.

-Nasıl delirmiş olabilir, önceden çok akıllı bir kızmış.

-Ne bileyim? Okuldan gelirken yolda yılandan çıyandan korktu herhalde, köye gelince de önüne çıkana saldırır oldu. Benim evde cam çerçeve bırakmadı.

-Kendisine ve çevresine zarar vermeye meyilli, mental bir bozukluk var galiba. Önce bir görelim de sonra karar veririz.

Biraz daha gittiklerinde büyük avlusu olan tek katlı bir evin önünde durdular. Muhtar avlunun tahta kapısını açıp içeriye girdiğinde Selim de peşinden girdi. Harabe durumda tek katlı bir ev ve yanında büyükçe bir hayvan damı vardı. Muhtar gidip evin kapısına birkaç defa vurdu. İçeriden eski ve yamalı elbiseleriyle orta yaşlı bir kadın çıktı. Her ne kadar elbiseleri eski olsa da kocaman gözlü, temiz yüzlü ve güleç bir kadındı. Yüzünün gülümsemesi gözlerine yansıyor, parıl parıl parlıyordu. Bu yaşına rağmen çok da güzel bir kadındı. Selim'e bakarak başıyla selam verdi, Selim de ilk şaşkınlığını atar atmaz:

-Hanımefendi ben Ayfer'e bakmıştım, içeride mi?

-Ahırda.

-Ahırda mı? Neden?

-Evde ortalığı pisletiyor, kırıp döküyor da ondan. Babası ölünce koyunları sattık, boş zaten. Bir tane inek kaldı, yetiyor bize.

Kadın bunları konuşurken bile gülüyordu. Ara sıra tedirgin şekilde Muhtara bakması dikkatini çekmişti Selim'in. Bir an evvel Ayfer'i görüp evine gitmek için sabırsızdı.

-Kendisini görebilir miyim?

Kadın hiçbir şey söylemeden yine gülümseyerek ahıra yöneldi, Selim ile Muhtar da peşinden gidiyordu. Kapıyı açıp içeriye girdiler. Kadın ineğin yanından geçip ileriye doğru gidiyordu. Burası da Selim'in alışkın olmadığı kadar çok pis kokuyordu, elini burnuna götürerek kadını takip etti. Ayfer'in kapatıldığı yer en sondaki odaydı. Duvardaki delikten anahtarı çıkarıp kapıyı açarken Selim anlam veremediği kadar heyecanlandı. Bu heyecanın sebebini kendisi bile bilmiyordu. Kadın kilitli olan kapıyı yavaşça açarken Selim ile Muhtar da arkalarındaydı. Oda zifiri karanlıktı, kadın elini elektrik düğmesine doğru götürürken içeriden belli belirsiz iniltiler yükseldi.

AYFER (RAFLARDA) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin