3. BÖLÜM

37.5K 3.3K 1.2K
                                    

Kapı açılır açılmaz içeriden öyle bir tuvalet kokusu geldi ki Selim'in bir anda midesi bulandı ve koluyla burnunu kapatarak kokudan kurtulmaya çalıştı. Kadın kolunu içeriye sokarak bir müddet lambanın düğmesini aradı. Lamba yandıktan sonra Selim gördüklerine inanamadı. Ayfer odanın karşı duvarının köşesinde yere oturmuş, yüzü duvara dönük, ileri geri sallanıyordu. Üzerine kalın ketenden yapılma tek parça bir elbise giydirilmiş, aslında elbise bile değil, boyun ve kol tarafları açılmış bir çuvaldı sanki. Kolları ve bacakları kirden görünmüyordu bile. Her tarafına tuvaletini yaptığı odada bir havalandırma dahi yoktu. Beline kadar inen saçları kirden topaklanmış, yapış yapış olmuştu. Selim bu durum karşısında daha fazla dayanamayarak bağırdı:

-Bu nasıl zalimliktir, bir insan burada nasıl yaşar?

Selim'in sesini duyan Ayfer kapıya doğru baktı, önüne düşen kirli saçlarından dolayı yüzü görünmüyordu bile. Onları bir süre süzdükten sonra sararmış dişlerini sıkarak bağırmaya başladı. Üçü de korktu. Ayfer bir süre daha kaşlarını çatıp sararmış dişlerini sıkmaya devam ettikten sonra onlara doğru sinirli bir şekilde yürüdü. Annesi hemen kapıyı kapatıp kilitledi.

Selim hâlâ şoktaydı, akıllı bir insanı yıllarca oraya kapatsan zaten delirirdi. Koşar adımlarla oradan uzaklaşıp avluya -temiz havaya- çıkıp derin derin nefes aldı. Korkunç bir olaya şahit olmuştu ve bu düpedüz cinayetti. Bir süre avlunun içerisinde ileri geri yürüdükten sonra çantasından bir dosya çıkarıp kadına baktı.

-Kimliği var mı Ayfer'in?

-İçeriye gelin göstereyim.

Evin içerisine girdiklerinde üzeri kumaş kaplı bir süngerin üzerine oturdu. Muhtar kapının yanında ayakta duruyordu. Kadın Ayfer'in kimliğini ararken Selim de evin içerisine göz gezdiriyordu. Duvardaki beyaz boyalar zamanla sarıya dönmüş, yer yer kabarıp dökülmüştü. Ev eşyaları da olabildiğince eskiydi. Anlaşılan eşinin ölümü ve kızının delirmesi onu bu hayattan vazgeçirmişti. Yüzü her daim gülse de içinin kan ağladığı belliydi. Çekmecelerin birisinde kimliği bulunca yine gülümsedi, getirip Selim'e uzattı. Selim kimliğin üzerindeki fotoğrafı görünce hayretler içerisinde kaldı. Resimdeki kız saçlarını arkada toplamış, yüzünün yanlarına birer bukle indirmişti. Öyle de güzel gülümsüyordu ki ahırdakinin o olduğuna inanmak mümkün değildi. Elindeki forma kimlik bilgilerini işlemeye başladı, işlerken de kimlikteki fotoğrafa bakıp duruyordu. Muhtar onu dikkatle izlerken sordu:

-Ne yazıyorsun?

-Profilini çıkarıyorum, en kısa zamanda uzman bir doktorun onu görüp muayene etmesini sağlayacağım.

-Siz de gördünüz Selim Bey, çocuk insan gördü mü deliriyor, yalnız kalınca uysal.

-Muayene edilmeden bir teşhis koyamayız, ben bu konulardan anlamam. Bir doktor arkadaşım var o bir baksın.

-Sonuç belli deli bu kız, kafası gidik.

Selim, Muhtara sinirlenmişti ama ses etmedi, tekrar kadına dönerek:

-Nasıl oldu da bu hale geldi Ayfer?

-Sabahları yola kadar eşim götürür, minibüse bindirirdi; akşamları da o kendi yürüyerek gelirdi. Yürümeyi çok seviyorum, geze geze geliyorum diyordu. O gün biz eşimle tarladaydık. Biri gelip Ayfer köylüleri taşlıyor dedi. Ne oldu da bu hale geldi biz de anlamadık.

Kadın konuşurken sık sık Muhtara bakıyordu. Muhtar da ciddi bir şekilde ona bakıyordu. Kadının sözünü keser gibi lafa girdi:

-Yılan çıyan görüp korkmuştur, ondan sonra da kafayı yedi.

AYFER (RAFLARDA) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin