Pazar günü akşamüzeri evinde oturuyorken kapı zili çaldı, gelen doktor arkadaşı Ufuk'tu. Kapıyı açar açmaz Ufuk telaşla:
-Bu ne hal oğlum? Daha hazırlanmamışsın bile.
-Hazırım Ufuk, neyi var kıyafetimin?
-Sakın bana pantolon gömlekle geleceğim deme. Pelin ile Sedef kuaföre gittiler sırf bu akşam için, sen bu şekilde gelirsen çok ayıp olur.
-Neden olduğumdan farklı görüneyim ki? İş harici takım elbise giymem ben. Hem altı üstü bir yemek.
Ufuk, Selim'in elinden tutup onu elbise dolabının önüne getirdi, dolabın içerisinden poşetteki takım elbisesini çıkarttı. Takım elbiseye uyumlu gömlek ve kravatı da seçip zorla Selim'e giydirdi. Aynanın karşısına getirip:
-İşte budur, süper oldu. Bu kızı tavlarsan sırtın yere gelmez, bir evin bir kızı çok zenginler birader.
-Bana ne onun zenginliğinden. Ben zenginlik aramıyorum; kişilik arıyorum, güzellik arıyorum, masumiyet arıyorum.
-Evet işte, manken gibi kız.
-Beni anlamıyorsun Ufuk, ama neyse...
Birlikte evden çıktılar. Arkadaşlarının kendisi için uygun gördükleri bir kızla tanışmaya gidiyordu Selim, aklında ise sadece Ayfer vardı. Onu gördükten sonra başına musallat olan kâbuslardan kurtulmak istiyordu. Ona yardımcı olursa belki geceleri rahat bir uyku uyuyabilirdi.
Lüks bir restorana geldiler ve kendileri için rezerve edilen masaya oturdular. Bayanlar daha gelmemişti, sohbet ederek onların gelmesini beklediler bir süre. Ufuk kapıdan giren Pelin ile Sedef'i görünce önünü ilikleyip ayağa kalktı, kolundan tutup Selim'i de kaldırdı. Çok güzel ve alımlı bir kızdı Sedef, boyu da Selim kadar uzundu. Karşılıklı oturarak birbirlerini süzmeye başladılar. Konuşmaya ilk Ufuk başladı.
-Sedef bizim sitede oturuyor Selim, pek sık görüşmüyorduk ama okulu bitince artık sık sık görüşürüz.
Sonra da Sedef'e dönerek Selim hakkında konuştu:
-Selim de Sağlık Bakanlığında çalışıyor, bizim üst makamımız yani.
-Abartma Ufuk, devlet memuruyum işte.
Selim'in yaptığı şakaymış gibi gülümsediler. Pelin de birbirleri hakkında konuşmalarını istedi.
Sözü önce Selim aldı:
-Balıkesirliyim. Ailem İstanbul'da yaşıyor, ben burada. Sağlık Bakanlığı'nda memurum. Yaptığım iş her ay değişiyor, mesela bu ay akli dengesi yerinde olmayanlar ile ilgileniyorum önümüzdeki ay değişir.
Sedef'in yüzü değişmişti:
-Ay ben korkarım onlardan.
-Korkacak bir durum yok aslında, Yaradan öyle yaratmış.
-Ne olursa olsun korkarım ben, benden uzakta olsunlar da.
Bu sözü söyledikten sonra gülümsedi. Selim ise onun aradığı insan olmadığını anlamıştı. Garson yanlarına geldiğinde sustular. Üçü karışık ızgara söylediğinde Sedef:
-Ben Vejeteryanım, et yemiyorum.
-Balık yer misin?
-Sevmem ama yiyeyim madem.
-Rakı içer miyiz?
Hepsi tamam dedi ama bu defa da Sedef:
-Ben beyaz şarap alayım, soğuk olsun.
Garson siparişleri alıp gittikten sonra aralarında yine yapmacık gülüşmeler ve konuşmalar oldu. Sedef araya girerek kendinden bahsetmeye başladı.
-Okul bitti, artık çalışmak istiyorum. Babam illa gel fabrikaya işçilerin başında dur diyor ama ben kafe açmayı düşünüyorum. Babamın işçilerinin başında duracağıma kendi işçilerimin başında dururum. Kirası ne kadar olursa olsun güzel bir yer bulursam hemen tutacağım veya satın alırım belli olmaz. İşlerim iyi giderse de başka şubelerde açmaya devam ederim.
Yemekler önlerine geldiği zaman Sedef bardağı işaret ederek garsona:
-Bu bardakta lekeler var, değiştirir misin?
Selim dayanamadı:
-Önündeki peçeteyle silseydin.
-Bu onların işi, herkes işini yapsın.
Selim bu söz üzerine Sedef ile bir geleceğinin olmadığını anlamıştı. Önlerine gelen yemeklerden yediler ve içkilerini içtiler. Selim ise arka arkaya içiyordu rakısını, Ufuk onu hafifçe dürterek:
-Biraz yavaş birader gece daha uzun, arkandan kovalayan yok.
Sedef bir ara "Balık az pişmiş ya, yiyemeyeceğim ben bunu." deyince Selim dayanamadı.
-Dünyaya insanoğlu hükmeder. Bir kuzu değil, bir inek değil, tabaktaki ölü bir balık değil; at, eşek, aslan, kaplan değil. İnsanoğlu! Altı aylık kuzuyu öldürür önüne koyar, ye diye; balığı öldürüp pişirir, ye diye. İnsanoğlu tatmin olmaz, bir zaman sonra kendi ırkına hükmeder.
Alkolün de vermiş olduğu cesaretle konuşuyordu, bir yudum daha aldı rakısından. Hepsi pür dikkat onu dinliyordu. Selim devam etti konuşmasına:
-Usta olur hükmeder; amir, müdür, patron, başkan olur hükmeder. Bazıları senin gibi şanslı doğar küçük hanım. Hayat önüne altın tepside sunulur, çevresine hükmeder. Bazıları da şanssızdır maalesef, dört duvar arasında kendi pisliğinde ölümü bekler.
Kimseden çıt çıkmıyordu, Selim'in lafı nereye getireceğini merak ediyorlardı.
-İnsanoğlu açtır. Yemeğe de açtır, sıradan insanların duyacağı saygıya da. Hep daha fazlasını ister. Sosyal paylaşım sitelerindeki takipçi sayısının hep fazla olmasına açtır. Büyük olmak ister, büyükten daha büyük. Bu sayede hükmedeceği insan sayısı da çoğalır. Ünlü olmak ister -hayranları artsın diye- daha ünlü daha da ünlü. Zengin olmak ister insanoğlu, çok zengin daha da çok zengin. Diğer insanlardan kendisini hep ayrı tutar, onların yaptıklarını yapmaz. Hep özel olmak ister, özel olmasa bile başkalarına kendisini özel hissettirmeye çalışır.
Rakısından bir yudum daha alıp Sedef'e doğru masanın üzerine eğilerek;
-Kusura bakma güzel bayan, özel değilsin. Sadece öyle olduğunu zannediyorsun. Sen de benim gibi sıradan birisin.
Masada bir sessizlik oldu. Sedef bir süre Selim'in yüzüne şaşkınca baktı, sonra doğrulup şarap kadehinin içerisindekileri Selim'in yüzüne serperek:
-Ben buraya hakaret işitmeye gelmedim.
Sedef çantasını alıp sinirle oradan uzaklaşırken Selim peçete ile yüzünü sildi, Sedef'in arkasından bakıp yüksek sesle:
-Söyleyeceklerim daha bitmemişti güzel bayan. Bazılarımızın gerçekler karşısında söyleyecek sözü yoktur, arkasını dönerek çeker gider.
Pelin ile Ufuk şaşkınca olanlara bakakalmışlardı. Ufuk başını kaşıyarak:
-Bu da neydi şimdi?
Selim kendi kendine gülümsüyordu. Sarhoşluğun etkisiyle sendeleyerek sandalyesinden kalkıp Ufuk'a döndü, ellerini yanlara açarak:
-Ben sözümü yerine getirdim Doktor, özel bir kişiyle yemeğe çıktım. Şimdi sıra sende, yarın öğleden sonra sana Ayfer'i getireceğim tamam mı? Ama benim şeye, neydi bu kızın adı ya?
-Sedef.
-Ha Sedef. Benim Sedef'e davrandığım gibi davranmayacaksın ona, Ayfer'i iyileştireceksin tamam mı Doktor?
Selim sallana sallana dışarıya doğru çıkarken Pelin:
-Ben sana onların dünyaları ayrı dedim, değil mi?
-Ayrıymış, evet.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYFER (RAFLARDA)
Mystery / ThrillerGizem / Gerilim içinde # 1 AYFER (ÖZET) *Çalışmalarım noter tasdikli olup izinsiz kullanılması ve çoğaltılması yasaktır* Sağlık Bakanlığı'nda müfettiştir Selim Erbek, evlenmesine çok kısa bir zaman kala nişanlısı tarafından terk edilir. İki yıl bo...