Ormandaki Kargaşa

504 35 0
                                    

Güneş yavaş yavaş batmaya başlamıştı. Gün batımı çok güzel bir manzaraydı. Ben mor kapşonlu ceketimi, onun altınada kot şotumu giyip sabah oturduğum kayanın üzerine oturdum. Gün batımı eşsizdi. Sağ arkamda Lisa ve sevgilisi romantik anlar yaşıyorlardı. Herkes sonra gelip günbatımını izlemek için kayaya oturdu. Kuzen Pil çizgi romanlarını alıp en güzel köşeye oturmuştu. Dilara ve Melissa kulaklığı paylaşarak İpod’larından müzik dinliyorlardı. Kurdale-biz ona öyle diyoruz kız hep bileğine kurdale takıyordu- ve diğerleri dizilmiş gün batımını izliyorlardı. Ama eksik birileri vardI. Nik, Damla ve Deniz. Acaba başlarına bir iş mi gelmişti? Bunu düşünürken yanıma biri oturdu. Deniz olmasını istedim ama bunu dilerken nedense aklımdan Nik geçmişti. Sanırım ben Nik’e aşık olmaya başlamıştım. Ve düşündüğüm gibi yanıma oturan Nik’ti. Elinde iki tane Snickers vardı. Birini bana uzattı:

“Al hadi sabahtan beri birşey yemedin.”

“Teşekkür ederim.”

Nik çikolatasını açıp bir ısırık aldı. Ayaklarını uzatmış, sağ eline dayanıyordu. Bende onun hizasına gelebilmek için biraz geri gittim ve dizlerimi çeneme çektim. Nik gerçekten keyif alıyorcasına çikolatasını yiyordu. Ağzı doluyken konuşmaya başladı:

“Bu kampı iyi akıl etmişsin. Herkes eğleniyor. Fakat sen pek eğleniyor gibi durmuyorsun.”

“Sabahki olayı düşünüyorum. Nasıl o kadar sinilenebildim ki.”

Nik elimi tuttu.

“Ben bu konuyu kapattım Melodi. Seninde kapatman gerekirdi.”

Haklıydı. Bu arada Deniz ve Damla hala ortalıklarda yoktu.

“ Nik, Deniz ve Damla’yı gördün mü?”

Nik kafasını salladı. Benim aklıma başlarına kötü birşey gelmesinden daha kötü şeyler geliyordu. Ayağı kalktım herkesin arasından hızlıca geçerek kayadan aşağıya indim. Çadırların arkasındaki ağaçlık-orman yani- oraya ilerledim. Bayağı ilerleyince kikirdeme sesleri geliyordu. Bu gülüş Damla’nın gülüşüydü. Sonra Deniz’inde gülüşü duyuldu. Ama onların yanına giden tek ben değildim. Benim sağ tarafımda ileride biri daha vardı ve hızlıca onların bulundu yere gidiyordu. Yüzünü hafif karanlıkta göremedim ama elinde bir şey son güneş ışıklarında parlıyordu. Ordaki kişinin hızlı adımları koşmaya dönüştü. O şey beni fark etmişti. Bende koşmaya başladım o şey benden öndeydi ve ben varamadan o varacaktı. Bir yandan Damlaya bağırıyor bir yandan da hızlanmak için büyü yapıyordum. Gözlerimin keskinleştiğini hissedebiliyordum. Deniz’le Damla öpüşmekten duymuyorlardı. O şey bana bakarak koşuyordu. Kötü bir niyeti olduğunu anlayabiliyordum. Deniz’lerin önünde aniden durdum. Deli gibi etrafıma bakıyordum. Damla aniden çığlık attı. Benim gelmemden korkmuştu ama onlarla uğraşacak zamanım yoktu. Damla durmadan özür diliyordu. En sonunda Damla’ya “Kes sesini!” diye bağırdım. Ortalık sessizdi. Ağaçların aralarındak çalılıklardan bir hışırtı geldi. Tam Deniz’in arkasından geliyordu. Deniz’e sessizce çekilmesini işaret ettim. Yavaş yavaş çalıya doğru yaklaştım. O şeyin ne olduğunu ve Damla’lardan ne istediğini çok merak ediyordum. Güneş tamamen batmıştı. Ortalık karanlık olmuştu. Ağacın arkasında bir omuz belirdi. Daha fazla yaklaşmamalıydım. O anda yüzümde çıkacak olan dövmeler umrumda değildi. Ağacın arkasını görebilmek için gözlerimi açtım. Büyü. Ağaç sanki yavaş yavaş perde kalkıyormuş gibi saydamlaşmaya başladı. En alttan benim görmek istediğim yere kadar saydamlaşmaya başlıyordu. O anda Nik aniden ortama ayak bastı:

“Neler oluyor!”

İşte bütün dikkatimi dağıtmıştı. Bütün ağaç tekrar odunluğuna döndü. Arkasındaki omuz kaybolmuştu. Geri geri arkamı dönmeden Nik’e doğru gidiyordum. Nik’e döndüğümde burun burunaydık. O an o şeyin ne olduğunu sallayıp atasım gelmişti. O an, Deniz ve Damla’yı öyle gördüğümden dolayı yaşadığım üzüntü ve siniri bastırabilmek için Nik’e sarılmayı çok istedim. Ama olmadı.

Kara KristalHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin