Lanetin Şakası Yok

438 25 1
                                    

Uyandığımda başımda Melissa turuncu saçlarıyla oynuyordu. Garip bir ses çıkartınca bana baktı ve gülümsedi. Günaydın. Kafamı tutup doğrulduğumda kapının önünde duvara yan bir şekilde yaslanmış,kollarını göğsünün önünde birleştirmiş Damla duruyordu. Ona baktığımda sonunda dercesine bir bakış attı.

"Ne zamandan beri baygınım?" Melisa saatine bakıp kaşlarını kaldırdı.

"Yaklaşık bes saattir öylece yatıyorsun. Kafana sert bir darbe yemiş olmalısın." Melissa kendini tutamadan kahkahalara boğuldu. Sanki bir kaç haftadır kendini gülmemek için tutuyormuş gibi.

"Tanrı aşkına neler oldu o uçakta?" Damla yanıma gelip oturdu. Oda sırıtıyordu.

"Uçağı indirmeye çalışıyordum ve birden herşey karardı. Bütün dövmelerim-izlerim- aşağıdan yukaruya sönmeye başladı. Yere düştüğümde çok yoğun bir baş ağrısı hissettim ve işte burdayız." Melisa bir kez daha kahkaha attı. Damla'ya dönüp ne olduğunu sorarcasına başını salladı.

"Vallahi ben hiçbirşey göremedim. Oradaki kargaşadan Nik'i veya Melodi'yi bulmam imkansızdı"

Nik! O nerede. O görmüş olmalıydı çünkü yanımdaydı. 

"Nik! O nerede?" Melissa gözlerini devirdi. 

"O hala havaalanında. Senin herkesin önünde büyü yapman görülmene neden oldu. Nik'te bu karışıklığı çözüyor."

"O ne olduğunu görmüştür. Çünkü yanımdaydı. Bu arada biz neredeyiz?" 

"Miami'ye hoşgeldiniz canlarım. Otellerden birindeyiz." Otel odası acayip lükstü. İki tane kocaman penceresi vardı ve yatak onların ortasındaydı. Yatağın hemen solunda banyo kapısı vardı. Oda çok genişti ve feraktı. Bir kaç koltuk ve makyaj aynası vardı. Duvarda kocaman bir LCD televizyon onun altın beyaz bir sehpaha vardı. Üstünde bir sürü dergi ve gazete vardı. Televizyonun sağında kapı, solunda ise kocaman bir dolap vardı. Neyseki Damla benim için herşeyi yerleştirmişti. Melissa minibardan Sprite çıkartıp bana attı. Damla'ya bir şişe su verdi ve kendine de bir bira aldı.

"Pekala sadede geliyorum. Buraya çağırdım çünkü Ura'yı nasıl yenebileceğimizi bilen birileri olabilir." Tamam dercesine kafamı salladım. Damla ordan atıldı.

"Ama en heyecanlı kısmını daha öğrenmedin. Bilme ihtimalleri-bunu söylerken Melissa'ya garip bir bakış attı- olan kişiler kim tahmin et bakalım." Damla heyecanlı heyecanlı söyleyince aklıma ilk Kristaller geldi.

"Kristaller?" Damla, eski oyunlarda game over yazdığında çıkan sesi yaptı.

"Yanlış cevap" Melissa gözlerini devirdi.

"Su altı krallığına gidiyoruz." Vay canına bu demek oluyorki Deniz Kızları! 

"Aman tanrım! Onların gerçek olduklarını bile bilmiyordum." AMAN TANRIM! AMAN TANRIM! Deniz kızlarını göreceksin Melodi. Bu nadir görülen bir olaydır. Yani bir cadının "Su altı Krallığına" gitmesi. Yerimde sevinçten zıpladım. Melissa ellerini dur şeklinde bana doğrulttu.

"Yavaş ol bakalım bizi kabul edecekler mi? Deniz kızları kırılgan ve nazik varlıklardır biz Kara Cadılar onlar göra fazl kötü ve yabaniyiz." Haklıydı.

Akşam Nik geldi ve neler olduğunu anlattı. Sadece insan bir kadın korkmuş ve savunma olarak kafama metal bir cisimle vurmuş. Herneyse Nik hallettiğine göre sorun yok. Sonra yarın için plan yaptık ve Melissa tekne ayarlamak için odadan ayrıldı. Damla da bir süre sonra uykusunun geldiğini söyleyip kendi odasına gitti. Nik ve ben kaldığımda odaya sessizlik çöktü. Sadece plajdan gelen parti seslerini duyuyorduk. Sonunda sessizliği ben bozdum.

"Uçakta bir cadı olduğumu hatırlattığın için teşekkür ederim." Nik kafasını salladı.

"Önemli değil." Tam konuşacakken Nik söze başladı.

"Ben Melissa'nın bulduğu kişilerin lanet hakkında yardım edebileceklerini sanmıştım. Sanırım biraz birbirimizden uzak durmalıyız." Bu sözünden sonra kalbime bir bıçak girdi sanki. Karmakarışık duygular hissediyordum. Bunu nasıl söyleyebildi. Hani bana aşıktı? Bu nasıl aşk böyle? Yüzüm yanmaya başladı. 

"Bunu nasıl söylersin?" Nik'in gözleri patladı. Sanırım izlerim çıkmaya başlamıştı. Ama büyü yapmıyordum. Nik ellerini uzattı ve hafif eğildi.

"Melodi sakin ol. Sadece lanetin ilerlememesi için önlem alıyorum." Yumruğumu sıkıyordum.Ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Yüzümün yanması geçtiğinde gözlerimi kapattım ve sakinleşmeye çalıştım. Kendimi hüngür hüngür ağlamamak için engelledim. Gözelerimi açtığımda Nik yanıma oturmuştu ve masmavi bana bakıyordu.

"Bana sinirlendin mi?" Yavru köpek gibi bakınca istemsizce gülümsedim. Yüzlerimiz istemeden birbirine yaklaştı. Masmavi gözlerinin içinde kendimi görebiliyordum hemde net. Aniden ne olduğun anlamadım bir şekilde Nik'in dudaklarını kendiminkinde hissettim. Şaşkınlıktan benim ne yaptığımı bile bilmiyordum. Kollarımı boynuna doladığımda elleri belimdeydi. Hızlıca beni döndürdü ve üstüme çıktı. Tamamen masumduk ve bu yaptımızın yanlış olduğunu ikimizde çok iyi biliyorduk. Kendime engel olamadım. Dudakları dudaklarımın üstünde kayak yaparken bir anda geri çekildi. Gözlerinin mavisi okadar koyulaşmıştıki mor derdiniz. Boynundaki bütün damarlar belli olmaya başladı. Üstümden kalkıp yanıma düştüğünde birşeylerin düzgün gitmediğini anladım. Hemen kalkıp tişörtünü açtım. Aman tanrım! Damarları siyaha dönmüştü ve okadar belliydi ki...  Ne yapacağaımı bilemeden ellerimi ağzıma kapattım. Gözlerimden yaş gelmeye başladığında Nik'in nefes alamadığını fark ettim. Panikten çığlık attım ama çok kuvvetliydi. 

"Nik!!!!!!! İyi misin, neler oluyor!!!!!!!?!?!?!" O an onu kaybedeceğim diye çok korktum.Sol elimi göğsüne koydum ve sağ elimide başına. Aklımdan ölmemesi için okadar yalvarıyordumki yüzüm yanmaya tekrar başladı. Bu sefer büyü yapıyordum işte. Nefes alması için büyü yapmaya çalıştım ama teleşlandığım için doğru düzgün bitiremiyordum. 

"Sakinleş Melodi. Sakinleş. O ölmeyecek." Derin bir nefes alıp gözlerimi-kapattığımı fark etmemişim- açtım. Gözlerimde yanmıştı. Sanırım yine renkleri değişti bu iyiye işaret. Bir kaç dakika sonra Nik eski haline döndü ve derin derinnefesler aldı. O sırada kapıdan Damla koşturarak girdi. 

"Bağıra sen miydin?" Demesiyle kalmadan oldu yerde dona kaldı. Yüzüm yanmıyordu. İşaretlerimin yok olması gerekiyordu. Sonradan karşımdaki aynaya bakınca gözlerimin sap sarı olduğunu fark ettim. Göz bebeğim incelmişti ve uzamıştı. Gözlerimi açıp kapayınca gözlerim normal ela renklerine geri döndü. O anda bütün göz yaşlarımı koydum gitti. 

"O lanet -hıçkırık- olasıca lanet -hıçkırık-neredeyse Nik'i öldürüyordu." Nik kalkıp ben iyiyim dercesine kafasını salladı. Ben odanın ortasında dört dönüyordum. Bir yandan ağlıyor bir yandan küfürler ediyordum. Lanete. En sonunda Nik kollarımdan tuttu ve kendine çevirdi. Yüzüme eğilip gözlerimin içine baktı.

"Ben iyiyim tamam mı?" Heh çok rahatladım saol ya. Ya oğlum az önce gözümün önünde boğuluyordun ne iyisi?

"Nasıl iyiydin ya? Farkında mısın az önce ölüyordun!" 

"Ben iyiyim. Teşekkür ederim beni kurtardığın için." Damla beni tutup yatağa yatırdı hala şoktaydım. Sonra Nik ile birşey fısıldaşıp Damla odadan çıktı. Nik arkama gelip yattığında burnumu çektim. Beni kendine çekerek sarıldı ve kulağıma fısıldadı.

"Seni seviyorum ve ne olursa olsun o laneti kıracağız. Seni seviyorum." Gözlerimi kapatıp huzursuz bir uykuya daldım. Bu akşam lanetin şakası olmadığını anladım. Deniz Kızlarıyla olan işimizi çabuk halletmemiz gerekiyordu.

Kara KristalHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin