Bölüm Şarkısı: Ercüneyt Özdemir - Bırak Hüzünleri
Keyifli okumalar.
Gözlerimi açar açmaz karşı karşıya kaldığım harika manzara beni büyülemeye yetmişti. Savaş yanımda uyuyordu.
Ses çıkarmamaya özen göstererek yataktan kalktım ve kapıya doğru ilerledim. Odadan çıkıp, kattaki banyoya ilerleyip yüzümü yıkadığımda Savaş'ın neden buraya geldiğini düşünüyordum.
Beni özlemiş miydi?
İçimden bir ses "Ya da sana acıdı..." dediğinde aynaya baktım ve kötü düşüncelerin hepsini kafamdan attım. Öyle bir şeyin olma ihtimali yoktu.
Kapının arkasında asılı olan havluyu kullandıktan hemen sonra odaya geri döndüm. Duvarda asılı olan saat 11.36'yı gösterdiğinde Savaş hala uyuyordu; bense onu izliyordum.
Yüzüne baktıkça kaybolan nefretimi engellemek için başımı sola çevirdim ve pencereden dışarı bakmaya başladım. Abim ve Dolunay tam karşımızdaki küçük kafede oturuyorlardı. Abimin bir an başı yukarı çevrildi ve beni görünce gülümsedi. Bende gülümseyerek karşılık verdiğimde, Dolunay'ın da yüzü bana çevrilmişti.
Yüzünde sisli bir ifade vardı.
Abim başını çevirip hüznünü gizlemeye çalışsa da neler hissettiğini biliyordum çünkü bende aynı iğrenç duygular içindeydim. Bunu nasıl atlatırdım; bilmiyordum.
Yıllarca bir yalanın içinde büyümüş, bana kötü davranan bir kadına 'anne' demiştim.
Bu içinde kaybolduğum çaresizlik silsilesi beni mahvediyordu. Her telefonda kalbim ağzımda atıyordu. Babamın ve annemin (!) beni arasından öylesine korkuyordum ki..
Şu olaylar yaşandığından beri Elif ve Eren ile defalarca telefonda konuşmuştum, amcamla da öyle. Fakat ne babam ne de yıllarca anne bildiğim kadın beni bir kere bile aramamışlardı.
Uykulu bir ses "Güneş..." diye mırıldandığında başımı hızlıca Savaş'a döndürdüm ve gözlerine baktım. "Günaydın." Cevap vermedim. Onunla konuşmak istemiyordum; en azından kısa bir süre. İkimizinde zamana ihtiyacı vardı, hemde fazlasıyla. Yaşananlardan daha çok birbirimizi yaralayan bizdik; ama buna rağmen yaraları saran da. Bu ikilemde karar vermek beni zorluyordu. Ne yapmalıyım, ne düşünmeliyim, artık olanlara nasıl tepki vermeliyim bilmiyordum. Kendimi tanıyamıyordum. "Benimle konuşmayacak mısın?"
"Hayır." Verdiğim cevabın netliği Savaş'ı olduğu kadar beni de şaşırtmıştı. Doğru olanı yaptığımın farkındaydım ama yine de üzülüyordum. Benim hayal ettiğim bu değildi. Savaş en kötü anlarımda yanımda olacaktı. Düşsem de, düşsek de beraber kalkacaktık. Kalkarken tutacağım tek eller onunki olacaktı. Onunki olmalıydı.
"Güneş ben üzgünüm. Gerçekten çok üzgünüm. Olanları duydum ve hemen geldim, yemin ederim. Neden gittiğimi bile bilmiyorum. Sadece sana kızgındım ve biraz uzaklaşmak istedim..." Derin bir nefes aldı. "Üzgünüm."
"Üzgünsün, öyle mi?" Sinirle ayağa kalktım. "Sen üzgünsün? Ya ben! Savaş benim üzüntüden içim dışıma çıktı."
"Biliyorum ama..."
"Hiçbir şey bilmiyorsun!" diye bağırdım. "Sen sadece beni nasıl yüz üstü bırakacağını biliyorsun. Ben geceleri ağlamaktan uyuyamazken, sen Mine'yle gülüyordun belki de. Bu his ne kadar kötü! Peki bunu biliyor musun?"
O da benim gibi ayağa kalktığında abimler de odaya gelmişti. Ne ara eve girdiler bir fikrim yoktu. Bağırdığım için hiçbir şey duymamıştım.