Bölüm 6: Büyük Sır

7K 867 243
                                    

Keyifli okumalar.

"Pardon! Bakar mısınız?" Duyduğum sesle yaslandığım tezgahtan ayrılıp bana seslenen kişinin masasına yöneldim. Kafenin ortasındaki masada oturan, genç yaşlarda bir kadındı.

"Evet? Siparişiniz nedir?"

"Üç tane limonata ve iki tane de bu kafenin meşhur kekinden istiyorum. Yasemin Abla'nın yaptığından."

Yasemin Abla'nın yaptığından ve bir daha asla yapamayacağından.

"Halam burada değil," dedim gülümsemeye çalışarak. "İstiyorsanız başka bir tatlı getirebilirim."

Bu durumdan memnun olmadığı belliydi ama yine de gülümsedi. "Tamam. Tatlı seçimini size bırakıyorum."

Başımla onaylayıp mutfak bölümüne geçtim. Dolunay o sırada, krep yapmakla meşguldü ve içeri girdiğimi fark etmemişti.

"Dolunay?" dediğimde elindeki tavayı düşürdü. Krep de tavayla birlikte yere düştüğünde ilk önce yerdeki krepe sonra da sinirle bana baktı.

Dürüst bir şekilde "Korktum." dedi ve baş parmağı ile damağını ittirdi.

"Neden böyle dalgınsın Dolunay? Sabahtan beri bir kere bile gülmedin. Benimle bile uğraşmadın." Yüzü hafif asıldı ve bana cevap vermeden yerdeki tavayı kaldırdı. Ardından krepi temizlemeye yeltendiğinde onu durdurdum. "Dolunay, neler oluyor? Anlat! Lütfen."

"Abim... " diye mırıldanıp gözlerimin içine baktı." Kavga mı ettiniz? Morali çok bozuk dünden beri. Ona canım sıkıldı biraz."

Savaş'ın üzgün olduğunu öğrenmek zaten sıkkın olan canımı daha da çok sıkmıştı. Dün gece Savaş öylece evden çıkıp gittikten sonra, neler yapabileceğimi ve bu durumu nasıl düzeltebileceğimi düşünüp durmuştum. Ama hiçbir çıkış yolu bulamamıştım. Oğuz'un yaptığından sonra başka bir erkeğe güvenmek, hele ki hoşlanmak düşüncesi bana çok uzaktı.

Ama eğer Oğuz beni aldatmasaydı veyahut Oğuz'la hiç tanışmasaydım, ilk aşık olacağım adamın Savaş olacağına emindim. Savaş bu hayatta tanıdığım en iyi insanlardan birisiydi. Daha yeni tanışmış olmamıza rağmen, hastane de beni bir saniye bile yalnız bırakmamıştı.

Ondan da önemlisi, bana o güzel kalbini sunacak kadar değer vermişti. Ama ben ne yapmıştım? Klasik 'Sorun sende değil, bende.' konuşmalarından biriyle onu kırmıştım. Belki de o da benim gibi hissetmişti. Hava güzel diye pikniğe gitmiş, fırtınaya yakalanmış gibi. Ya da birini çok sevmiş ama aldatılmış gibi.

Düzeltmek istiyorum: Düğüne az bir zaman kala aldatılmış gibi.

"Kavga etmedik." diye cevap verdim Dolunay'a. Elbette ki bilmeye hakkı vardı ama önce Savaş ile konuşmalıydım. Konuşmalı ve aramızdaki bütün problemi çözmeliydim. "Dolunay benim biraz işim var. Siparişleri sen halleder misin?"

Şaşkınca "Tabii." dediğinde hızla üstümdeki önlüğü çıkardım ve mutfaktan çıktım. Siparişlerini soran müşterilere birazdan geleceği hakkında bir şeyler zırvaladıktan sonra kafeden çıkarak, Safir Kitabevi'ne geçtim.

Yanılmamıştım. Savaş, oradaydı.

Beni gördüğünde tek kaşı şaşkınlıkla havaya kalktı ama çok kısa bir sürede kendini toparladı. Kalkıp yanıma geldiğinde elimden geldiğince gülümsedim.

"Merhaba."

Benim neşeli çıkan sesime karşın onun sesi oldukça donuktu.

"Hoş geldin."

Kusursuz HatalarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin