Bölüm 16: Geri Dönüş

4.9K 627 116
                                    

Keyifli okumalar.

Multimedia Savaş.

Hiç inandığınız her şeyin koca bir yalan olduğu hissiyle baş ettiğiniz oldu mu?

Benim oldu.

Şuan hissettiğim duygunun başka hiç bir tanımı yoktu. Kime kızgın olmam gerektiğini bilmiyordum. Üvey anneme mi, öz annem olduğunu bildiği halde yıllarca susan halama mı ya da bizi böyle kocaman bir yalan içinde büyüttüğü için babama mı?

Abim karşımda şok olmuş bir ifadeyle bana bakarken kuruyan boğazımı temizledim ve birkaç adım ilerledim.

"Babamı ara!" Abim bir an şaşırsa da dediğimi yaptı ve telefonu çıkarıp numarayı tuşladı. Telefonun sesi sinirimi körüklerken derin bir nefes alıp Dolunay'a baktım. Telaşlı gözlerle bana bakıyordu. Haksız da sayılmazdı. O evden nasıl çıkıp buraya nasıl geldiğimi ve nasıl anlattığımı ben bile anlamamıştım. Her şey o kadar hızlı gelişmişti ki.

Abimin sinirli sesi kulaklarıma ulaştığında başımı yeniden oraya çevirdim. Telefonu sımsıkı kavramış, sağ elini ise yumruk yapmıştı. Gözleri kıpkırmızıydı, neredeyse ağlayacaktı. Bu görüntü acı çekmemi sağlıyordu. Keşke Mine denen o kadının yerinde ben olsaydım diye geçirdim içimden. Hastaydı, ölecekti ve her şey bitecekti. Üstelik ölürken Savaş onun yanında olacaktı, belki elini tutacaktı belki de saçlarıyla oynayacaktı.

Gözlerimin önünde hayal ettiğim görüntü beynimin sarsılmasına yetmişti.

"Yanında değil," diye geçirdim içimden. "Savaş senin yanında değil, Mine'nin yanında olmayı seçti. Kendine gel. Artık yalnızsın."

Farkında olmadan yumruk yaptığım elim acımaya başladığında ellerimi gevşettim ve kendimi abimin babama söylediği şeylere odaklamaya çalıştım. Zordu, hemde çok zor. Duymak istemediğim kelimeler beynimin derinliklerine hükmederken şu an istediğim tek şeyi yaptım ve evden dışarı çıkarak kendime saklanabileceğim bir yer aradım. Ayaklarım kendi kendine yön verirken abimin o eve girişi, tabloyu görüşü ve nasıl yıkıldığı gözümün önünde tekrar tekrar canlanıyordu.

Keşke yalanlarla büyümeseydim.

Keşke, sizin ucuz yalanlarınıza ortak olmasaydım.

Keşke, bir kere de olsa gerçek anneme sarılıp uyuyabilseydim.

Deniz kenarına geldiğimde sahile kurulmuş olan şezlonglardan birine oturdum ve ağlamaya başladım. Ağlamak rahatlatmıyordu, ağlamak yetmiyordu. Tam şuan hafızamı kaybetmek istiyordum. Yıllardır anne diye bildiğim kadının yaptıklarını, Oğuz'un bana söylediklerini, öz annemin ölüşünü, babamın umursamazlığını ve Savaş'ın ardına bir kere bile bakmadan gidişini tamamen silmek istiyordum.

"Lütfen," diye mırıldandım gökyüzüne bakarak. "Allahım lütfen acıyla yaşamayı öğret."

Sırtımı şezlongun dik kısmına yasladım ve gözlerimi kapadım. Dalganın sakin sesi kulaklarıma ulaşırken biraz olsun uyumak istedim.

En azından acıyı hafifletecek kadar.

*

"Zaman unutturur." sözü kesinlikle doğru değildi. 3 gündür içinde bulunduğum durumla başa çıkamıyordum, unutamıyordum. Yükseklere çıkmam gerekirken daha çok dibe batıyor gibi hissediyordum.

Savaş yanımda değildi.

Dolunay'dan haber aldığım kadarıyla birkaç gün sonra yurt dışına uçacaklardı ve Mine'nin tedavisi başlayacaktı. Belki de iyileşecekti, belki de Savaşla gerçekten mutlu olacaklardı.

Belkiler ve keşkeler hayatımın merkezi olmuştu.

Günlerdir ışık girmeyen odamdan çıkıp aşağıya kata indiğimde abimin yine evde olmadığını görmüştüm. Bu olaylar bizi birbirimize yakınlaştırması gerekirken daha da uzaklaşıyordu, bu can sıkıcıydı.

Mutfağa girip kendime çay hazırladıktan sonra yeniden yukarı kata çıktım ve Dolunay'ın bizde kaldığı sürece kullandığı odanın kapısına geldim. Kapıyı tıklatmak için elimi kaldırdığım sırada içeriden gelen seslerle susup kalmıştım. Savaş ile konuşuyordu.

"Abi, seni özlüyor."

Bahsedilen kişinin ben olduğunu anlamak zor değildi. Kaç gecedir uyumuyordum, çayımı içtikten sonra yatağa girip güzel bir uyku çekmeliydim.

Hiçbir şeyi düşünmeden.

Onu özlüyordum.

Onu, kendimden ve doğrularımdan vazgeçecek kadar seviyordum.

Dolunay'ın ayak sesleri kapıya doğru gelmeye başladığında hızlıca oradan uzaklaştım ve odama kapandım.

Çayımı komodinin üstüne bırakıp, günlerdir kapalı olan telefonuma ulaştım ve Savaş'tan bir mesaj vardır umuduyla açtım.

Fakat sonuç sıfır artı sıfır ve elde var sıfırdı.

Elif ve Eren defalarca aramıştı, mesaj atmışlardı. Amcam ve babamda. Hiçbiriyle konuşmak istemiyordum.

Savaş nasıl olduğumu merak etmiyordu.

Onun için gerçekten bitmiştim.

Yastığa başımı yasladım ve bir süre sessizce ağladım. Saatler sonra uyku bastırdığında gözyaşları içerisinde uykuya dalmıştım.

Fakat önemli olan bu değildi.

Sabah uyandığımda Savaş yanımdaydı, yanıbaşımda.

Asıl önemli olan buydu.

BÖLÜM SONU

Umarım bölümü beğenmişsinizdir. Oy ve yorumlarınızı dört gözle bekliyorum.

Kusursuz HatalarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin