Keyifli okumalar dilerim.
Çitlerin kırılma sesi kulaklarıma ulaştığında hareketsiz bir şekilde yerimde duruyordum ve gözlerim kapalıydı.
Korkarak gözlerimi açtım. Elif düşmemişti. Eren'in kollarının arasında duruyordu fakat başından sızan kan kafasını vurduğuna işaretti.
Elif, başından akan kana aldırmadan kendini toparladı ve Eren'e sıkıca sarıldı. Sarılırken ağlıyordu, çok korkmuştu. Yalnızca o değil, Eren, ben, abim, Dolunay ve Savaş'ta korkmuştu.
Eren, Eilf'i kucağına aldı ve başını göğsüne yasladı. Kanayan yerine cebinden çıkardığı peçeteyle hafif bastırdığında "Acıyor mu?" diye fısıldadı. "Elif, iyisin değil mi?"
"İyiyim. Bir şeyim yok. Otele geri dönebilir miyiz?"
"Hayır," dedim net bir şekilde. Daha sonra Elif'in yanına ilerledim ve yere sarkan elini kavradım. "Hastaneye gideceğiz tamam mı?"
Gözlerinin dolduğunu görebiliyordum. "Hayır," dedi ağlamaklı sesiyle. "Otele dönelim, lütfen. Güneş... Lütfen."
Gözlerindeki bariz korku beni endişelendiriyordu. Bir şeyler saklıyordu. "O zaman şöyle yapalım," diyerek cebimden arabalardan birinin anahtarını çıkardım. İki araba gelmiştik. "Biz seninle hastaneye gidelim, kalanlar da otele geri dönsün. Olur mu?"
Gülümsedi ve "Olur," dedi. "Mantıklı."
Eren neler olduğunu anlamamış bana kaş göz işaretleri yapıyordu. Ona bir şey demeden yalnızca gülümsedim. Eren, Elif'i arabaya kadar taşıyıp arka koltuğa yatırdığında bende şoför koltuğuna geçmiştim. "En geç 2 saate döneriz. Merak etmeyin." dedikten sonra arabayı hareket ettirdim.
Yolculuğun henüz 10 dakikasını tamamlamıştık. Elif derin ve sık nefesler alıyordu. Yolun boş olduğuna kanaat getirdikten sonra "Elif," dedim. "İyi misin?"
"İyiyim. Yalnızca... Yalnızca korkuyorum."
"Hamile olmaktan, değil mi?" Doğrulmaya çalıştığında başımı öne çevirdim ve yola odaklandım. "Elif, seni tanıyorum. Mide bulantıların, baş dönmelerin, endişelerin... Hiçbirinin havuzun klor oranıyla falan alakası yoktu."
"Evet," dedikten sonra ağlamaya başladı. "Güneş ne yapacağım, bilmiyorum."
Arabayı kenara çekip ona sarılmak istiyordum. Her şeyin iyi olacağını, onun hep yanında olacağımı söylemek istiyordum. Çok iyi bir anne olacağını, zaten yakında Erenle evleneceklerini...
"Elif, ağlama.." diyebildim yalnızca. "Bak şimdi hastaneye gideceğiz ve sonuç eğer, eğer gerçekten hamileysen... Bir şeyler bulacağız. Söz veriyorum."
Bir şey demeden ağlamaya devam etti. Beş dakika sonra acile gelmiştik. Elif'in kolunu boynuma attım ve elimi beline doladıktan sonra "Biri yardım edebilir mi?" diye bağırdım. Durumu kötü değildi fakat bu halde yürümesi ne kadar sağlıklıydı, bilmiyordum.
İki hemşire hemen tekerlekli sandalye getirdiklerinde çoktan acilin içine girmiştik bile. Elif'i müdahale odasına aldıklarında, bana da kapının önüne dikilmek düşmüştü. Araba kullanırken sessize aldığım telefonumu çıkardım ve gelen aramalara baktım. Eren, abim ve Savaş aramıştı.
İlk olarak Eren'e geri döndüğümde Elif'in durumunu sordu. Daha yeni geldiğimizi söylediğimde herhangi bir şey olursa hemen haberdar etmemi söyleyip kapatmıştı.