Kusursuz Hatalar|Giriş

27.5K 1.3K 705
                                    

Ufak Bir Not: Hikayeyi yazmaya Eylül 2015'te başladığımdan dolayı bazı hatalarım mevcuttur. Bunlar için sizden özür diliyor, yapıcı eleştirilerinizi bekliyorum.

Mavi Gri, Ben Sende Yandım.

Savrulmuş yüzlerce hayatın arasında gezinen bir kadındım. Mesleğim gereği kendini kötü hisseden her insanla dertleşir, onlara yardımcı olmaya çalışırdım. Bundan asla şikayet etmiyordum, belki henüz bir senedir psikolog olduğum içindi ancak seviyordum işte.

Bir yerde okumuştum: "Eğer sevdiğiniz işi yapıyorsanız ömür boyu çalışıyor gibi olmazsınız." diyordu. Doğruydu. Sevdiğim işi yapıyordum ve erken uyandığım saatlerin hiçbiri bana işkence gibi gelmiyordu.

"Hayatım, hazır mısın?"

Nişanlım Oğuz'un sesini duyduğumda aynada kendimle bakışmayı kesmiş ve topuklarımın üzerinde ona doğru dönmüştüm.

Giydiği takım elbise onu olduğu halinden yüzlerce kat daha yakışıklı yapmıştı. Gülümsedim ve Oğuz'a doğru bir adım atarak "Hazırım," dedim. "Gidebiliriz."

Oğuz centilmen bir tavırla kolunu uzattığında sevimlice gülümsedim ve koluna girerek ona eşlik etmeye başladım. Evimin loş ışıklarla dolu koridorundan geçerken hala gülümsüyordum.

Ben dünyanın en iyi ve en aşık adamına sahiptim.

Dakikalar sonra Oğuz'un lüks arabasına binmiş ve yola koyulmuştuk. Beni günlerdir meraka düşüren sürprize sonunda kavuşacaktım bu yüzden içimde yeşeren heyecan tohumlarına engel olamıyordum.

Arabada çalan müziğin dilime dolanmasına fırsat tanımadan lüks bir restoranın bahçesine gelmiştik. Yerden metrelerce yüksekliğe kurulu olan bu restoran her açıdan mükemmeldi. Boğaz manzarasını tamamıyla önümüze sunuyor, ışıklandırılmış masalarıyla insana canlılık veriyordu.

Oğuz "Beni takip et." dedikten sonra hızlı adımlarla yürümeye başlamıştı. Anahtarını valeye fırlattıktan sonra restoranın kapısından içeriye girdi ve cam kenarında rezerve yazan masaya yanaşıp oturacağım sandalyeyi çekti.

Çektiği sandalyeye oturduktan sonra, o da karşıma oturmuştu. Gülümseyen yüzü içimde bir şeylerin kıpırdamasına neden oluyordu. Derin bir nefesi ciğerlerime hapsettim ve "Eee?" dedim. "Bu restoranın bu kadar özel olmasının nedeni nedir?"

Ufak kahkahası kulaklarımı doldurmuştu. "Gerçekten hatırlamıyor musun değil mi?"

Bir süre durdum ve düşündüm. Neyi hatırlamam gerektiğini bile bilmiyordum. "Hayır. Neyi hatırlamam gerekli ki?"

Oğuz henüz konuşamadan bir garson gelip alelacele bizim fotoğrafımızı çekmişti. Şaşkınca önce garsona, sonra Oğuz'a baktım ve dudaklarımı oynatarak "Bu özel hizmet falan mı?" diye sordum.

Elleriyle 'Bekle' işareti yaptı ve arkasına yaslanıp beni izlemeye başladı.

Yaklaşık beş dakika sonra iki garson masamıza gelmişti. Bir garson elinde balık, meze ve şarabı tutarken diğerinin elinde iki çerçeve vardı. Çerçevelerin ikisini de masaya bıraktıktan sonra gülümsedi ve masadan uzaklaşıp işine döndü.

Ellerim iki çerçeveyi de heyecanla kavradıktan sonra titremeye başlamıştı. İlk çerçevenin altında geçen sene bugünün tarihi yazıyordu ve parmağımda Oğuz'un bana evlenme teklifi ettiği yüzük vardı.

Az da olsa hatırlıyordum çünkü berbat bir anıya sahiptim. Oğuz bana evlilik teklifi ederken zil zurna sarhoştum ve ne yazık ki teklifi hatırlasam da hiçbir ayrıntı aklımda değildi.

"Sen..." Hala resme bakıyordum. "Sen harika bir adamsın!"

"Sende harika bir sevgilisin, her ne kadar bu günü hatırlayamasan da."

"Mazeretimi biliyorsun."

Oğuz gülümsemişti. Elmacık kemikleri belirginleşmiş, yanağındaki gamze ortaya çıkmıştı. "Biliyorum sevgilim, merak etme."

Gecenin sonuna kadar her şey bir peri masalı kıvamında ilerlemişti. Oğuz her dakika beni ne kadar sevdiğini hatırlatıp durmuştu, bense ondan sürekli özür dilemiştim. Hangi insan evlenme teklifi aldığı günü unuturdu ki?

Masadan kalkıp restorandan çıkacağımız sırada arabamızın yanında bekleyen tanıdık sima beni meraka düşürmüştü. Arabaya yaklaştıkça bu kişinin Ceyda olduğunu görebiliyordum. Ağlamıştı ve ayakta duramayacak kadar sarhoş gözüküyordu. Akan rimeli ve dağılan saçları onu gerçekten garip bir hale sokmuştu.

Bizi gördüğünde bir adım atmak istedi fakat bunu başaramayıp yere kapaklandı. Oğuz ani bir refleksle onu yerden kaldırmış ve yüzüne yapışan saçlarını geri itmişti. Bu görüntü her ne kadar beni rahatsız etse de sesimi çıkarmadım ve yanlarına ilerleyip Ceyda'nın kanayan dizini peçeteyle temizledim.

"Bu halin ne senin?"

Oğuz'un sorduğu soru Ceyda'da şok etkisi yaratmıştı. Büyük bir kahkaha attı ama hemen ardından hıçkırarak ağlamaya başladı. Başını Oğuz'un başına gömmüştü ve bu halde ağlamaya devam ediyordu.

Oğuz bakışlarımı fark etmiş olmalı ki Ceyda'nın başını omzundan kaldırmıştı. Ceyda'nın kurduğu kesik kesik cümleler bana hiçbir anlam ifade etmiyordu.

O...Gidiyor....Umursamaz....Sevmiyor....Eksik....Neden?

Ben Ceyda'nın dediklerini anlamaya çalışırken Oğuz çoktan Ceyda'yı arabanın arka koltuğuna oturtmuştu. Arabadaki su şişesini Ceyda'ya uzattım ve sakinleşmesini bekledikten sonra tekrar "Neyin var?" diye sordum.

Gözleri ben ve Oğuz'un arasında bir süre gidip geldi fakat sonrasında "Sevgilim..." diye mırıldandı. "Beni aldatıyor. Benden çok sevdiği biri var ve ben buna katlanamıyorum. Neden sadece benim olmuyor?" Bunları söylerken Oğuz'a nefretle bakmıştı. "Siz erkekler hep böyle misiniz?"

"Değiliz." Oğuz'un cevabı kısa ve netti.

"Onu takip ettim ve buraya geldiğini gördüm. Yanında başka bir kadın vardı. Benden güzel bir kadın, bana baktığından daha aşk dolu baktığı bir kadın... Ben buna nasıl katlanacağım?"

Ceyda'nın sesindeki acı dolu ton beni rahatsız etmişti. Onu arkadaşım olarak gördüğüm ya da çok sevdiğim söylenemezdi fakat sonuçta benim asistanımdı, her gün gördüğüm bir insandı ve böylesine acı çekmesi beni mutsuz ediyordu.

Omzunu sıvazladım ve "Seni sevmiyorsa bırak gitsin. Daha iyilerini bulacağına eminim."

Kızaran gözlerini sonuna kadar açarak bana bakmış ve hızlıca elimi itmişti. "Daha iyisi yok!"

Şaşkınca Ceyda'ya bakıyordum. Neden bana böylesine öfke doluydu?

Derin bir nefes aldım ve Oğuz'a dönüp "Gidelim mi?" diye sordum. "Ceydayı da eve bırakırız."

"Olur."

Daha sonra arabaya binmiş ve gülerek geldiğimiz bu yolu Ceyda'nın ağlamalarını dinleyerek geri dönmüştük. Oğuz ilk önce beni bıraktı ve daha sonra Ceyda'yı bırakmak üzere yola koyuldu.

Evimden içeri girerken içime çöken yersiz sıkıntı beni delirtmek üzereydi. Işıkları açtım ve salona ilerleyip bir süre sessizlikle baş başa kaldım. Nedense daha sonra bunun çok saçma olduğunu çantamda duran iki çerçeveyi gördükten sonra anlamıştım.

Ayağa kalktım ve çerçeveleri salonumun baş köşesine yerleştirip gülümseyerek onları seyrettim.

Oğuz yanımda oldukça yaşadığım hiçbir şey beni incitemezdi ve şükürler olsun ki Oğuz hep yanımdaydı.

BÖLÜM SONU

Umarım beğenmişsinizdir. Oy ve yorumlarınızı bekliyorum. Diğer bölümde görüşene dek kendinize iyi bakın.

Seviliyorsunuz!

Kusursuz HatalarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin