17.BÖLÜM- HUYSUZ ŞİRİN

67 40 2
                                    

Gülfidanla tamı tamına iki hafta geçirmiştik. Bu süreçte Erhan abi ve Suna abla gerekli işlemleri halletmek için uğraşıyorlardı. Ilgaz ve Mert yakın zaman sonra Mert'in Adana'ya dönmesi gerektiği için sürekli birlikte vakit geçiriyorlardı.

Beren arkadaşları ile görüşüyor, arada mutfakta bize yardım ediyor, Gülfidanla ilgileniyordu. Biz ise Gülfidan'ı yalnız bırakmıyorduk. Ne yapmak isterse onu yapıyorduk. Bazen dışarıya çıkıp geziyorduk, bazen parkta Gülfidan ile çocuk oluyor, bazen film alıp film izliyor, bazen de vizyona animasyon filmi girdiğinde ona gidiyorduk.

Gülfidan'a herkes çok alışmıştı. Suna abla ve Erhan abi onu kendi kızları gibi benimsemişlerdi. Gülfidan Ferhat ve bana çok alışmıştı. Biz olmadan uyuyamaz hale bile gelmişti. Gülfidan'ın isteği üzerine Ferhat da bizimle uyuyordu. Yani ilk zamanlar Ferhat o uyuyuncaya kadar bizimle kalıp, uyuyunca da salonda uyuyordu ama Gülfidan bunu fark ettiğinde ufak çaplı bir kıyamet koptu da denilebilirdi. Ferhatla iki gün boyunca hiç konuşmamıştı. O iki gün içerisinde Ferhat bir çok şebeklikler yapmıştı ama yine de gönlünü almayı başaramamıştı. Sonunda tabiki onların arasını yapmayı ben başarmıştım.

O günden sonra Ferhat da bizimle birlikte uyumaya başlamıştı. Gülfidan ikimizin arasında uyuyor, gece bir Ferhat'a bir bana sarılıyordu.

Yani Suna ablanın da diyişiyle 'Gülfidan hayatımıza neşe ve renk' getirmişti.

Şuan Gülfidan uyuyordu. Ferhat sırt üstü, bir kolu yüzünü kapatacak şekilde uzanıyordu. Ben uyumayı çok kez denemiş olsamda başarılı bir sonuç elde edememiştim. Ferhat'ın uyuyup uyumadığından da emin değildim açıkçası.

Huzursuzca yerimde kıpırdanmam üzerine Ferhat konuşmaya başladı.

"Güzelim sen neden uyumuyorsun?"

"Uyumuyorsun değil uyuyamıyorsun olacak o."

"Ne fark eder Ilgın? Saat kaç oldu erken de kalkıyorsun neden uyanıksın hala?"

"Dövseydin bir de." dedim şakayla karışık çemkirme şeklinde. Sonrasında Ferhat bana doğru yan dönüp gözlerime baktı. Evet geceydi belki ama sokak lambası sayesinde yüzünü çok net olmasada görebiliyordum.

"Sorsana bir kıyabilir misin diye?"

"Kıyamaz mısın ki?"

"I-ı. Kıyamam." Aklımın karışıklığı yetmiyormuş gibi bir de bunu yapıyordu. Zaten bir çok şey geçiyordu aklımdan bir de Ferhat iyice karıştırıyordu.

"Ferhat. Yapma. Aklım yeterince hatta yeterinden fazla şeye takılmış durumda. Bir de sen bulandırma. Lütfen."

"Neye takılıymış bakalım aklın?"

"Gülfidan uyuyor. Onu uyandırmak istemiyorum. Sabah konuşuruz."

"Hayır. Şimdi konuşacağız. Kalk balkona çıkalım."

"Soğuk."

"Kalk Ilgın." Sesini yükseltmişti birden bire.

"Bağırma. Çocuk uyanacak." Gülmeye başlamıştı şimdi de. Hey Allah'ım! Birden üzerinden atlayım derken yere yapışmıştım resmen. Öküz Ferhat! İnsan bir tutardı ya! Benim düşmem üzerine daha da sesli gülmeye başlamıştı. Tamam güzel gülüyordu ama şuan kesinlikle sinirimi arttırıyordu. Bir anda o sinirle yerden kalktım ve odadan dışarıya çıktım. Balkona gidip sandalyeye oturdum. Üşüyordum ama odaya tekrar dönmek istemiyordum. Çok geçmeden Ferhat gelmiş ve oturmuştu yanıma.

"Neden sinirleniyorsun?"

"Neden gülüyorsun?"

"Ağlayayım mı güzelim?"

"Ferhat! Yapma şunu!"

"Neyse neye takılı senin kafan?"

"Gülfidan... Kısa sürede çok alıştı bize. Şu işlemler olumsuz sonuçlanırsa nasıl olacak? Ne yapacağız?"

"Bilmiyorum..." Aramızda oluşan sessizliği Ferhat bozmuştu.

"Kalk hadi içeriye girelim. Hava soğuk. Ceket de almadık. Hasta olacaksın."

"Kurtulursun işte."

"Ben sana bu halinle dayanamıyorum. Hasta haline hiç dayanamam. O yüzden şimdi uslu şirin oluyorsun ve içeri giriyoruz." Göz kırpıp ayağa kalktı. Sonra elimden tutarak beni de kaldırıldı ve kolunun altına çekti. Sıcaklığıyla içim ısınmaya başlamıştı bile. İçeri girdiğimizde beni kolunun altından çıkartmadan oturdu. Şimdi başım onun göğüsündeydi, kollarıyla sarılmıştı ve çenesini kafama yaslamıştı. Bir süre sonra saçlarıma bir öpücük kondurdu.

"Herşey güzel olacak merak etme." Cevap vermek yerine susmayı tercih etmiştim bu sefer. Isınmış ve aynı zamanda mayışmıştım.

"Ferhat?"

"Efendim güzelim?"

"Ne yapmaya çalışıyorsun?" böyle bir soru beklemediği kesindi. Ve bir süre sessiz kalışı da bunun kanıtıydı.

"Anlamadım."

"Yani... Amacın ne? Ne yapmaya çalışıyorsun? Neden net değilsin? Bir iyisin bir kötü. Bir yakınsın bir uzak. Ne yapmam, ne anlamam, nasıl davranmam gerektiğini şaşırıyorum. Dengesizsin ve beni de kendin gibi dengesiz yapmaya çalışıyorsun."

"Zamanı var bunları konuşmak için."

"Ferhat anlamıyorum. Gerçekten anlamıyorum. Ne zamanı ya neyin zamanı? Net ol bana karşı. Kafamı karıştırma."

"Uyuyalım hadi."

"Ferhat!"

"Ilgın... Odamıza gidelim ve uyuyalım hadi canım. Hem ufaklık da uyanır küser yine. Zamanı gelsin konuşacağız bunları. Sabret önce şu sorunlar bir sonuca ulaşsın." Hiç bir şey demedim. O da daha fazla şey demedi ve ayağa kalktı. Elimden tutup beni de kaldırdı. Bir anda kalkınca fazlaca yakın olmuştuk. Yine sessizlik hakimdi ama bu sefer ben bozmuştum o sessizliği.

"Zamanı gelinceye kadar bana boyle davranma o zaman Ferhat. Zamanı gelinceye kadar bana ilk tanıştığımızdaki gibi davran. Bu kadar yakın olma." Bir şey demesine fırsat vermeden elimi elinden çekip tam adım atıyordum ki tekrar elimden tutup beni olduğum yere sabitledi. Arkamdan sarılmıştı. Bir eli hala elimde diğeri ise karnımdaydı. Kafasını boynuma gömüp bir nefes bıraktı ve konuşmaya başladı. Ama ben onun konuşacaklarından çok boynuma verdiği o sımsıcak nefesini düşünüyordum. Sahi ne diyordu?

"İşte bu olmaz Ilgın. Sana yakın olmadan olmaz. Senden uzak olmaz. Lütfen acele etme güzelim. İnan bana her şey çok güzel olacak. Ama sen böyle yaparak işimi zorlaştırıyorsun. Bana yardımcı olsan daha iyi olur. Biraz sabret olur mu?" diyordu. Peki ben ne tepki verecektim ona? Söyledikleri pek de aklımda kalmamıştı doğrusu ama benden bir şey istiyordu. Söylediği ama anlamadığım onca şeye kafamı salladım sadece.

Bu yaptığım onu memnun etmişti. Bunu anlamıştım çünkü "Teşekkür ederim güzelim" diyip saçlarımın kapatmış olduğu enseme öpücük kondurmuştu. O öpücükle içim titremişti resmen. Ve resmen bana işkence ediyordu. Aklımı esir almış gibiydi.

Elimden tuttu ve odamıza doğru beni de peşinde götürerek yürümeye başladı. Odaya girdiğimizde Gülfidan yatağın en köşe kısmına doğru dönmüştü.

"Ne yapacaz şimdi? Kıpırdatırsak uyanır." Gülfidan'ın uykusu hafifti bir kıpırtı ile uyanabiliyordu. Bunun sebebinin yurtta kalması olduğunu düşünüyorduk.

"Bu tarafta uyuyacaz yapacak bir şey yok tatlım geç hadi sen ortaya uzan bende uç kısma uzanırım." Cevap verme gereği duymadan dediğini yaptım. İnatlaşmanın lüzumu yoktu ve uykum vardı. Uyumak istiyordum. Ferhat da yanıma uzandı. İkimiz de göz göze bakışıyorduk. Bir ara gülümsedi. O gülümseyince bende gülümsedim. Sonra hafifçe doğruldu. Bana biraz yaklaşarak üzerime doğru eğildi ve alnıma küçük ama uzunca bir öpücük bıraktı. Nedendir bilmem ama o geri çekilene kadar gözlerimi yumuverdim ve içime huzur doldu sanki.

"İyi uykular huysuz şirin."

"İyi uykular uyuz."

HAYALLERİN ÖTESİNDE...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin